Aynı yapı iki ayrı ülkede, iki ayrı müellifle anılabilir mi? Bu zor rastlanır durumu Karatepe Saçakları’nda görüyoruz. Türkiye mimarlık yazınına Turgut Cansever’in en önemli çalışmalarından biri olarak girmiş olan “Karatepe Saçakları”, İtalya’da Franco Minissi’nin yapıtı olarak kabul ediliyor. Franco Minissi (1919-1996), arkeolojik sitlerde gerçekleştirdiği in situ koruma çalışmalarıyla, özellikle de müze tasarımlarıyla tanınan bir mimar. Beatrice A. Vivio, yayımladığı Franco Minissi monografisinde, Minissi’nin Karatepe projesini 1952-1954 tarihleri arasında çizdiğini, projenin 1955’te Türk yetkililere sunulduğunu ve bazı değişikliklerle uygulandığını söylüyor; kitapta saçakların inşasından önce ve sonra çekilmiş Karatepe fotoğraflarıyla birlikte, Minissi’nin saçak projesine ilişkin 1/20 sistem detayı ile bir perspektif çizimi yer alıyor.1 Yayımlanmış diğer biyografilerde ve Minissi’nin çalışmalarını ele alan tezlerde de, Karatepe Saçakları’nın, -kimi kez uygulama sonrasının fotoğraflarıyla birlikte- İtalyan mimarın projesi olarak zikredildiği görülüyor.2
Bu çelişkili durumu çözmek için belgelere ve tanıklıklara gerek var. Tanıkların başında ise, ilk günden itibaren Karatepe kazılarında bulunan, saçakların tasarım ve yapım sürecini izleyen ve yöneten Halet Çambel yer alıyor. Çambel, bir akademisyen titizliğiyle, çeşitli yazı ve söyleşilerde, süreci tüm ayrıntılarıyla ve hassas bir kronolojiyle aktarmış.3 Çambel’in tanıklığını esas alarak süreci görmeye çalışalım.
Osmaniye’ye bağlı Kadirli ilçesinin 21 km doğusunda bulunan Karatepe’deki kazılar, Helmuth Theodor Bossert ve Bahadır Alkım’ın ön çalışmalarının ardından 1947 sonbaharında başlıyor. Kazılar, İ.Ö. 8.-7. yüzyıllara tarihlenen, düzenli aralıklarla yerleştirilmiş masif kulelerle desteklenen ve poligonal bir çevre duvarı ile korunan bir Geç Hitit kalesini gün yüzüne çıkartıyor. Ortaya çıkartılan kalıntıların korunması için, o dönemin yerleşik kabulleri doğrultusunda ilk akla gelen, buluntuların Ankara ya da Adana’ya taşınması oluyor. Ancak o yıllardaki ulaşım koşullarının çetinliği, Karatepe’yi Kadirli’ye bağlayan bir yolun olmaması bu düşüncenin uygulanmasına olanak vermiyor ve sonunda buluntuların kendi yerlerinde onarılıp korunmasına karar veriliyor. Ne var ki, “restorasyon üniversitelerin işi değil” diyen Bossert, kazının bittiğini ilan ederek 1951’de Karatepe’den ayrılıyor. Bu durumda, birisinin onarım ve koruma çalışmalarını yürütme sorumluluğunu yüklenmesi gerekiyor, bu kişi de Halet Çambel oluyor; ama o dönemde Türkiye’de ne korumacılık konusunda bir bilgi birikimi var, ne de yetişmiş restoratör. Bir çıkış yolu arayan Çambel, o sıralarda İtalya’da bir kongrede tanıştığı Roma Merkezi Restorasyon Enstitüsü müdürüCesare Brandi’ye Karatepe’deki restorasyon sorununu anlatıyor ve Brandi’den işbirliği sözü alıyor. İşte Karatepe’nin yazgısını belirleyen de, Cesare Brandi’nin ve Merkezi Restorasyon Enstitüsü’nün sürece katılımı oluyor.
“Karatepe” öyküsüne devam etmeden önce Brandi’yi daha yakından tanıyalım: Cesare Brandi (1906-1988), sanat yapıtlarının korunması ve restorasyonunda 20. yüzyılın en önde gelen kuramcıları arasında yer alıyor. Modern restorasyon paradigmasının kurucularından biri olan Brandi’nin 1963’te yayımladığı Restorasyon Kuramı (Teoria del restauro) adlı kitabı belli başlı tüm dillere çevrilmiş. Cesare Brandi 1939’da Merkezi Restorasyon Enstitüsü’nü (Istituto Centrale per il Restauro) kurmuş ve 1961’e dek yöneticiliğini yapmış. Enstitü, uluslararası etkinliği olan, özellikle de Akdeniz çevresindeki ülkelerde koruma projeleri gerçekleştirmiş bir kurum.4 Kurumun gerçekleştirdiği çalışmalardan biri de, 1958’de Ayasofya’nın bronz kapılarının temizlenmesi ve restorasyonu.5
Yeniden Karatepe’ye dönebiliriz: Roma Merkezi Restorasyon Enstitüsü uzmanlarının katılımıyla, restorasyon çalışmalarına 1952’de başlanıyor, onarılan buluntular yerlerine konmaya başlıyor. Ancak, kalıntılar toprak altından çıktıktan sonra, doğal olarak, dış hava şartları ile yüz yüze geliyor, yoğun yağmur ve yakıcı güneş altında, eserlerin üzerinde kılcal çatlaklar oluşmaya başlıyor. Gelip çalışmaları yerinde gören Cesare Brandi, en kısa sürede kalıntıların üstlerinin çatıyla örtülmesi gerektiğini belirtiyor ve eşraftan toplanan parayla, ahşap ayaklar üzerinde duran, saç levhalarla örtülü geçici çatılar yapılıyor.6 Brandi, son derece alçak olan ve altına ışık vermeyen bu çatıların yerine kalıcı çatılar yapmak gerektiğini söylüyor ve Genel Müdürlükten bir proje isteniyor. Ne ki müdürlükten gelen proje “semer damlı, dört duvarlı, ahır kapılı ve pencereli”7 bir bina çizimi. Bunun üzerine Brandi, Bakanlığa bir rapor vererek “Karatepe için en uygun, en sağlam ve aynı zamanda en estetik muhafaza şeklinin ‘betonarme açık bir çatı’ şekli olabileceğini” belirtiyor ve bu “açık çatı”nın tasarımı için Enstitü mimarlarından Franco Minissi’yi öneriyor.8 Böylece Franco Minissi de sürece katılıyor ve Brandi’nin belirlediği ilkeler doğrultusunda bir proje hazırlıyor. Çambel, Minissi’nin projesini şöyle tanımlamış: “Eskiye öykünmeyen, tamamiyle modern, doğa ile uyumlu, çevreye açık, gözü eserlerden çatıya çekmeyecek, onları ezmeyecek, çelişki yaratmayacak, fakat kendi içinde hoşa gidecek nitelikte sade ve yalın, üstten ışıklı, sütunlar üzerinde hafif tente serilmişçesine çıplak beton çatılar.”9 Minissi’nin projesinin en güçlü yönü, korumaya alınan in situ kalıntılardan oluşan bağlamın, bir yandan saçakların biçimlenmesinde ana belirleyici konumunda olması, bir yandan da bugüne ait tektonikle kendini ifade eden betonarme saçaklarla güçlü bir gerilim oluşturması.
Karatepe Saçakları, Franco Minissi, 1952-1954 (Aujourd’hui No: 8, Haziran 1956, s. 36’dan).
Karatepe Saçakları sistem detayı, Franco Minissi (B.A. Vivio, Franco Minissi – Musei e restauri: la trasparenza come valore, Roma, 2010, s. 65’ten)
Minissi’nin, onaylanan ve uygulanmasına karar verilen projesi 1955’te Enstitü bülteninde, 1956’da Aujourd’hui dergisinde yayımlanıyor10. Artık saçakların hayata geçmesi için ana konsept hazırdır. Ne var ki, Franco Minissi saçakların tasarımını Karatepe’ye gelmeden, kendisine sunulan verilerle hazırlamış olduğu için, projenin mevcut kotlara uydurulması, yani bir “uygulama projesi”nin çizilmesi gerekiyor. Ayrıca, projenin mevcut inşaat koşullarına uyarlanması için de bir “uygulama projesi” zorunlu. Brandi, uygulama projesinin Türkiyeli bir mimar tarafından çizilmesini öneriyor. Akla ilk gelen kişi, o yılların parlak bir genç mimarı olan Turgut Cansever oluyor ve Çambel, Türk Tarih Kurumu Genel Sekreteri Uluğ İğdemir aracılığıyla Cansever’den “uygulama projesi”ni çizmesini istiyor, kendi deyişiyle, “Turgut Cansever bu görevi büyük bir ilgiyle kabul ediyor.”11 Ve en sonunda 1957’de, Cansever proje üzerinde çalışmaya başlıyor.12
Cansever’in, Minissi’nin konseptine ve projesine sadık kalarak belirli değişikliklerle projeye son biçimini verdiğini görüyoruz. Cansever’in projesinde Minissi’nin verdiği ana biçim kararları (saçak taşıyıcı kirişlerinin profilleri, saçak bitimleri, arkeolojik kalıntıların biçimlendirici/yönlendirici öğe olarak kabul edilmesi, ana planimetri, malzeme olarak betonarmenin seçimi) korunuyor, ancak saçaklar mevcut topografik durumla ilişkilendirilerek yeniden düzenleniyor. Saçaklar arasındaki orta mekân üzerinde yer alan ızgara yeniden detaylandırılıyor, üzerine, ışığı yaygın kılacak ve kalıntılar üzerine düşecek sert gölgeleri engelleyecek bir katman (çelik-telli cam) ekleniyor. Sonuç olarak, Cansever, Brandi ve Çambel’in talebini yerine getiriyor, belirli düzeltmelerle, Minissi’nin tasarladığı saçakların uygulama projesini çiziyor.13
Karatepe Saçakları uygulama projesi, Turgut Cansever, 1957-1961.
Turgut Cansever Karatepe Saçakları’na, Mimarlık ve Sanat dergisindeki ilk yayının (1961)14 ardından, tüm çalışmalarını topladığı Thoughts and Architecture adlı kitapta yer vermiş (1981),15 bunu Mimar dergisinin “Turgut Cansever Özel Sayısı” (1983)16 izlemiş. Bu yayınlarda Cansever’in Franco Minissi’nin projesinden söz etmediğini görüyoruz. Tasarım dergisinde Karatepe Açıkhava Müzesi’ni ele alan kapsamlı dosyada (1992)17 ise, Cansever, bir müellif adı belirtmeden -ve yanlış bir anımsamayla- ilk projenin “İtalyan Arkeoloji Enstitüsü tarafından hazırlanmış” olduğunu söylüyor, abartılı sayılabilecek bir anlatımla da ilk projedeki aksaklıklar üzerinde duruyor. Cansever’in, 2007’de Osmanlı Bankası’nda açılan Turgut Cansever sergisinin kataloğunda yayımlanan söyleşisi ise hem olgularla, hem de kronolojiyle çelişen ifadeler taşıyor.18
Karatepe Saçakları’nın Cansever’in daha sonraki üretimi için ilham verici bir kaynak olduğunu biliyoruz. Saçakların sunduğu yeni vocabulaire Cansever yapılarında hep karşımıza çıkıyor. “Karatepe Saçakları”nı üretiminin kilometre taşlarından biri olarak gören Cansever’in saçakların asıl müellifini “unutması” -kanımca- bir kötü niyeti değil, yapıyı son kertede içselleştirmiş olduğunu gösteriyor.
Dipnotlar:
1. Beatrice A. Vivio, Franco Minissi – Musei e restauri: la trasparenza come valore, Gangemi Editore, Roma, 2010, s. 64-66.
2. Bkz. Stefano Villani,
Le protezioni delle aree archeologiche : architettura per l'archeologia, Università degli studi Roma Tre, 2012, erişim tarihi 26 Temmuz 2016; Alessandra Alagna,
Franco Minissi - Restauro e musealizzazione dei siti archeologica in Sicilia, Università degli studi di Napoli Federico II - Facultà di Architettura, 2008, erişim tarihi 26 Temmuz 2016; Rafaella Catini,
Minissi, Franco, Dizionario Biografico degli Italiani - Volume 74, erişim tarihi 26 Temmuz 2016.
3. Halet Çambel, “Karatepe Restorasyon Çalışmaları (1952-1953)”, Türk Arkeoloji Dergisi, Sayı VI-2, 1956, s. 23-28, Lev. X-XI; Halet Çambel, “Karatepe-Aslantaş ve Domuztepe-Pınarözü Doğal Tarihsel Çevre”, Çevre’89 – Beşinci Bilimsel ve Teknik Çevre Kongresi, T.C. Başbakanlık Çevre Genel Müdürlüğü – Çukurova Üniversitesi, Adana, 1989, s. i1-i9; Halet Çambel, “Das Freilichtmuseum von Karatepe-Aslantaş”, Istanbuler Mitteilungen 43, 1993, s. 495-509; Halet Çambel, “Karatepe-Aslantaş Öyküsü”, Boğazköy’den Karatepe’ye Hititbilim ve Hitit Dünyasının Keşfi, Yapı Kredi Yayıncılık, İstanbul, 2001, s. 122-143; Soner Ateşoğulları, [Halet Çambel ile Söyleşi] Arkeolojik Söyleşiler I, Arkeoloji ve Arkeologlar Derneği Yayınları, Ankara, 2002, s. 119-150.
5. Feridun Dirimtekin, “Ayasofya’nın Bronz Kapıları”, Ayasofya Müzesi Yıllığı, No: 3, 1961, s. 10-14.
6. Çambel’in 1952-1953 restorasyon çalışmalarını anlattığı yazının ekinde yer alan fotoğraflarda bu geçici çatılar görülüyor. Bkz. Çambel, “Karatepe Restorasyon Çalışmaları (1952-1953)”, Lev. X-XI.
7. Ateşoğulları, [Halet Çambel ile Söyleşi], s. 129-130.
8. Çambel, “Karatepe Restorasyon Çalışmaları (1952-1953)”, s. 28.
9. Çambel, “Karatepe-Aslantaş ve Domuztepe-Pınarözü Doğal Tarihsel Çevre”, s. i4.
10. M. Cagiano de Azevedo, Bolletino dell'Istituto Centrale del Restauro 21/22, 1955, s. 71-73, Res. 34-35; Franco Minissi, “Musées archéologiques”, Aujourd’hui No: 8, Haziran 1956, s. 36. (Beatrice A. Vivio, Minissi’nin 1/50 ölçekte çizilmiş projesinin Merkezi Restorasyon Enstitüsü’nün arşivinde bulunduğunu söylüyor, bkz. Vivio, Franco Minissi, s. 53.)
11. Çambel, “Das Freilichtmuseum von Karatepe-Aslantaş”, s. 502.
12. Cansever, proje ve yapım süreci için farklı yayınlarda değişik tarih aralıkları vermiş. Bunlar arasında, olayların akışıyla örtüşen “1957-1961” tarihlendirmesi doğru olarak kabul edilmeli.
13. Bu yazının konusu değil ama şunu da belirtmek gerek: Turgut Cansever’in Karatepe’ye asıl katkısı kazıevini projelendirmek oluyor. Kazıevi, modernizmin vocabulaire’ini bağlamla buluşturmanın yetkin bir örneği. 1950’lerde Cansever’i derinden etkileyen Le Corbusier'nin piloti'leri, kazıevinde, tarihsel sit ile modern yapıyı ayıran ve birbirine eklemleyen öğeye dönüşüyor. Kazıevinin saçaklara katılımıyla ortaya çıkan “Karatepe Açıkhava Müzesi” kompleksinin Türkiye mimarlığının en seçkin ürünlerinden biri olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
14. Turgut Cansever, “Karatepe Saçakları”, Mimarlık ve Sanat, Sayı 1, 1961, s. 28-30.
15. Turgut Cansever, Thoughts and Architecture, Ankara, 1981, s. 18-25.
16. Turgut Cansever, “Karatepe Açıkhava Müzesi”, Mimar 11, 1983, s. 11-14.
17. Turgut Cansever, “Karatepe Açıkhava Müzesi”, Tasarım, Sayı 30, 1992, s. 52-61.
18. Uğur Tanyeli – Atilla Yücel, Turgut Cansever – Düşünce Adamı ve Mimar, İstanbul, 2007, s. 162-168. (Bu vesileyle kendileriyle görüştüğüm Emine Cansever ve Mehmet Öğün, katalogda yer alan söyleşinin deşifre edildikten sonra Turgut Cansever’in tashihinden geçmediğini söylediler. Bu yüzden, Cansever’in söyleşide dile getirdiklerinin ayrıntılı bir değerlendirmesini yapmak yanıltıcı olabilir.)