Camera Obscura Fotoğraf ve Sanat Müzesi

mimarizm.com / 27 Şubat 2020
Kendi kendine anlık görüntü oluşturabilen dünyanın ilk "Camera Obscura Fotoğraf ve Sanat Müzesi’ projesi MASK Architects’in kurucusu Öznur Pınar Çer tarafından Seoul’da tasarlandı.

MASK Architects’in kurucusu Öznur Pınar Çer tarafından tasarlanan, kendine özgü akışkan, fizik ve matematiğin sentezinden meydana getirdiği proje; mimari tasarım misyonu, ideolojisi özelliğini taşıyor. "Magnetik alan ve magnetik alan aksının etrafındaki hareketli parçaçıklar ile mekan oluşumu teorisi" ana başlığı ile dünyanın ilk fotoğraf makinasının temeli kabul edilen ‘Camera Obscura’ özelliği kullanılarak ‘Seoul’da Dünyanın ilk Camera Obscura Fotoğraf ve Sanat Müzesi tasarlandı. Ayrıca MASK Architects Venedik Bienali 2020'ye katılmak üzere ECC tarafindan davet alarak belirtilen konu üzerine proje ve sergi çalışmalarını da sürdurmeye devam ediyor.

Proje metni

Seoul’un değişen, gelişen gökyüzü ve şehir silüetinin sergi alanlarına ve galeri boşluğuna anlık-görüntülerinin aktarılması ile meydana gelen bir müze tasarlanan bu mimari yapıt; aslında dünyanın en büyük fotoğraf makinasının ta kendisi. Bir diğer adıyla kendi kendine şehrin ve dgökyüzünün anlık görüntülerini oluşturarak, kullanıcılara aktarılabilen Dünyanın ilk Fotoğraf Makinası olma özelliğini taşıyan bir müze.

Dünyanın en büyük kamerası Seoul'da!

Kentin kuzeydoğusundaki Dobong-gu’nın kültürel ve sanat tesisleri üzerinde yer alan ‘Camera Obscura’ Müzesi'nin misyonu; geçmiş, günümüz ve geleceğin sentezinden meydana gelen somut-zaman unsurunun belli yöntemler sonucu elde edilen kanıtlar ile daha iyi anlaşılabilmesini sağlamak ve kullanıcılara deneyimleme fırsatı yaratmayı amaçlamaktadır. Bunu sağlamanın en iyi yöntemi ise çatı ve sergi salonu duvar yüzeylerine yerleştirilen iğne delikleri ile Seoul şehri’nin gelişen ve değişen kent silüetinin eski varoluş hikayesi ile günümüz teknolojisinin sentezinden ortaya çıkan somut-zaman unsurunun sergi salonlarında sergilenmesi, yaşanması ve deneyimlenmesi için ideal bir yol oluşturmaktadır.

Zaman aslında geçmiş, günümüz ve gelecek; anlık noktacıklar ve zamanlardan meydana gelmektedir. Bu üç unsurun kesişiminde değişmeyen fakat gelişen, büyüyen somut olan tek şey - gerçektir. Bu kesişimden meydana gelen somut gerçeğin ürünü olarak çalışan bir fotoğraf makinası. Yaşanarak hızla geçen zamanın içindeki önemli anıları kendi kendine fotoğraflayarak sonsuz kılmak değil midir? Bu müzenin tasarım sürecinde de en çok bu amaçtan yola çıkılmıştır. Bir diğer amacı da; dijitalden analojiye, mikroskobik resimlerden uydu resimlerine... Zamana şahitlik etmek hem de fotoğraf makinesinin temeli kabul edilen ‘Camera Obscura’ ile... Kulağa inanılmaz geliyor değil mi? Fotoğrafın keşfinden yüzyıllar önce ressamlar tarafından kullanılan bir icat ile bunu deneyimleyecek insanlara muhteşem duygular yaşatılacağı kesin! Öyleyse günümüz de tarihe tanıklık eden bir icadı günümüz teknolojisi ile birleştirerek neden dünyanın en büyük kamerasını yaratmayalım ki? Geçmiş, günümüz ve gelecek zaman üçlemesinin sentezinde meydana gelen anlık değişebilen görüntü kümelerinin, teknolojik gelişmeler ile  beraber, tarihe tanık eden bu icadı günümüzde ve gelecekte kullanıcı deneyimi ile sentezleyerek neden yaşatmayalım ki? Aslında mimari tasarımın oluşumundaki en büyük rolün bu “nedenlere” sahip olduğunu söylememek mümkün değil!

Camera Obscura fikri ile; günümüz teknolojik gelişmelerin meydana geldiği bu dönemde tasarlanan bir makina ile amaçlanan; eski çağlarda camera obscura altyapısı ile oluşan sanal görüntülerin üzerine kağıt yerleştirilerek somutlaştırma fikrinin yerini, günümüz teknolojisini kullanarak dijital-dokunmatik, mikro parçacıklı, hareketli 4 boyutlu görüntülere dönüştürebilecek eğlenceli ve kullanıcılara deneyimleme şansı sağlayan, öğreten, ana fikir-form ve ihtiyaç gereksinimlerine göre şekillenen bütüncül bir tasarım oluşturmak amaçlanmıştır.

Camera Obscura fikrini şöyle ifade edebiliriz ki; Latince de karanlık oda; müze binası içerisinde her tarafı tamamen kapalı-karanlık sergi alanları veya odalarının herhangi bir yüzeyinde oluşturulan iğne deliğinden ışığın geçmesi sonucu; Seoul’un gelişen ve değişen silüetinin anlık görüntülerinin sergi odalarının içindeki yüzeyde ters ve sanal bir görüntü oluşması ile elde ettiğimiz görüntü kümeleridir.

Camera obscura fotoğraf ve sanat müzesi olarak adlandırılan bu müze için bir makina misali nasıl çalıştığını ve müzenin aslında var olduğu, ayakta durduğu sürece kullanıcı deneyimi ve teknolojinin birleşimi ile nasıl hayat bulabileceği ve gelecek nesillere nasıl harika deneyim ve tecrübeler katabileceğini basitçe şöyle anlatabiliriz.

Müze tasarımının en yüksek noktasında bulunan, (yükselmesinin sebebi bir lens yerleşimine olanak sağlayan gerekli yüksekliği elde edebilmek) açılabilme ve kapanabilme özelliğine sahip olan hareketli lens (çatı kamerası ) ile sergi salonlarının kente bakan yüzeylerinde oluşturulan iğne deliği sayesinde, Seoul’un gelişen silüet görüntülerinin sergi salonlarına ve zemin kattan itibaren kullanıcıları farklı alanlardan sergi ve sosyal alanlara davet eden, en üstte bulunan sergi salonlarını kesintisiz bir dikey aks ile birbirine bağlayan, kullanıcı akışını kesintisiz bir şekilde sağlayan galeri merdiveninin bulunduğu ana galeri boşluğuna yansıtılması sayesinde ziyaretçilere unutulmaz deneyim yaşatan sonsuz görüntü kümeleridir. Aynı zaman dilimi içerisinde gerçek görüntü aktarımının nasıl gerçekleştiği fikri hakkında farklı katlarda bulunan  müze kullanıcılarına sanal-entelasyon olarak görüntü aktarımı sunan bir tasarım yoludur. Oluşan bu sanal entelasyon kümesi serginin ihtiyaç ve gereksinimlere göre şekillenebilir, çoğalabilir ve çeşitlenebilmektedir. Bu sanal görüntü-entelasyonu aslında eğlenmenin yanı sıra, farklı yaş gruplarına sahip kullanıcılar için eğitmeyi de misyon haline getiren geçmiş, günümüz ve gelecek zaman sentezini bağlayan tasarım fikrini meydana getirmiştir.

Projenin tasarımcısı ve mimarı Öznur Pınar Çer: "Binayı, yapısı, şekli ve verilen temel fonksiyonları ile beraber bir uygulamalı  fotoğraf makinası olarak düşünerek tüm projenin oluşmasını sağlayan temel ana fikri oluşturduk. Her noktası ve açısında farklı hayaller, heyecanlar, duygular barındıran, durup düşündüren, sıkıcı durağan olmayan, matematiğin ve fiziğin güzel bir sentezi olarak meydana gelmiştir. Seoul’un değişen ve gelişen kent silüetinden oluşan sergiler ile müze, kullanıcılarına ‘Camera Obscura’ aracılığıyla oluşturulan anlık görüntüleri canlı olarak sergi alanlarına yansıtarak, daha önce hiç yaşamadıkları bu deneyimi gösterme şansı yaratmayı hedefledik. Binanın en üst noktasının yükselmesine neden olan hareketli lens sayesinde ve binanın batı ve doğu cephelerinde yer alan; ışığın girmesi ile görüntünün oluşmasına neden olan iğne delikleri ile dünyanın en büyük fotoğraf makinasını tasarlayarak, kullanıcılara eşsiz bir deneyim yaratma fırsatı sunmuş olduk. Bu sanat müzesi farklı alanlarda deneyim sahibi olan kullanıcıların bir araya gelebilecekleri, farklı deneyimleme, deneyimlerini paylaşabilme ve kendilerini aynı zamanda eğitme fırsatı bulabilecekleri, kentin merkezinde kenti kucaklayan, heyecanlandıran, çevrede bulunan diğer kullanıcı odaklı kültürel ve sanatsal faaliyetleri içinde barındıran kent elemanları ile iletişim kurabilen, onların kullanıcılarını ağırlayan,davetkar ve kucaklayıcı bir giriş konsolu ile beraber, aslında kent ve kullanıcı odaklı bir ‘landmark' olarak tasarlanmıştır. Bu tasarım ile kullanıcı deneyimi ve kendisine ait olan işlev-fonksiyon uyumu yakalanmıştır. Müze binasının farklı açı ve noktalarından bakıldığında; her açıdan değişen farklı perspektifler ile kullanıcılar üzerinde heyecan yaratan, merak uyandıran ve her açı ve noktasında barındırdığı farklı tasarım ve hayal edebilme olanağı sağlayan, keşfedilmeyi bekleyen, farklı zaman dilimlerinde farklı anılar biriktiren, hayal ettiren ve heyecanlandıran duygu dolu bir tasarım haline gelmiştir."

“Fotoğraf ve Sanat Müzesi Tasarımı”, şehri çevreleyen blok benzeri yapıların aksine kendini gösteren, akıcı, cesur ve iddialı bir form halini alıyor. Aynı zamanda form tasarımını ‘Camera Obscura’ özelliğinin dışında, ritmik dansa benzer hareketlerden yararlanan geleneksel bir Kore savaş sanatı olan TAEKKYEON'dan ilham almaktadır. Binanın ön tarafında, güneyde, akışkan, organik ve güçlü olan TAEKKYEON dans hareketleri gibi bir ‘tekme hareketini’ temsil eden bir konsol hareketi bulunmaktadır. Bu cesur konsol aynı zamanda kentliyi müze binasına davet etmenin yanında, araziyi kentliye emanet etmeninde bir göstergesi halini alıyor. Bu konsol sayesinde kentli ve müze kullanıcıları, konsol hareketini bir korunak ve toplanma alanı olarak hayal ederek, bu alanı bir sosyal odak noktası olarak görebileceklerdir. Aynı zamanda kullanıcılar arasında gereksinim sonucu ortaya çıkan, aks-ayrımını farkettiren tasarım sayesinde akıcı bir şekilde kullanıcı ihtiyacına anında cevap verebilen tasarım prensibi oluşturulmuştur.

Vaziyet Planı

Arazinin güney hattından yoğun konut kullanıcıları, batı ve doğu hattından ise çevrede bulunan diğer sosyal element kullanıcılarının gereksinimlerini karşılamak, kenti kentliye emanet etmek amacı ile oluşturulan geniş, kesintisiz peyzaj ve ulaşım akslarının bir şekilde sarmal organik hat olarak mekan içerisinde ana merdiven ve sirkülasyon akslarına bağlayan bu ana eğrisel noktalar, ana tasarım prensibinin şekillenmesini ve formunun oluşmasını sağlamıştır. 

Kesintisiz devam eden bu hat üzerinde; galeri boşluğunun hemen altında bekleme ve oturma alanları yer almasının yanı sıra, bu alanı kesintisiz bir şekilde saran ana sirkülasyon aksının bir diğer noktasını müze kitap satın alım noktası ve kafeterya, hediyelik eşya satın alım noktası, bilet satış ofisleri ve genel ofis müdürlükleri yer almaktadır. Bu zemin kat üzerinde bahsettiğimiz gibi; binanın şekillenmesini sağlayan ana temel unsur; kullanıcı aks gereksinimlerinden meydana gelen sarmal geometrinin kesintisiz bir şekilde dikey kullanıcı sirkülasyon akslarına bağlanmasını sağlayarak, kullanıcı odaklı tasarım oluşturmaktadır.

Ulaşımına zemin kattan başlayan ana merdiven aksıyla başlanan, kullanıcıların konforlu bir şekilde müze deneyimi yaşamasını sağlamak, eğitim katına en kısa yoldan ulaşması amacıyla eğitim birimleri müze binasının ikinci katına  yerleştirilmiştir. 

Sergi alanları ise binanın üçüncü ve dördüncü katlarında yer almaktadır. Binanın üçüncü katında bulunan açık ve kapalı sergi odalarının bir yüzeyinde oluşturulan bu delik sayesinde kullanıcılara gerçek Seoul silüetinin anlık görüntü entelasyonunu sunma fırsatı sağlar. Müze kullanıcıları fotoğrafın nasıl meydana geldiğini canlı olarak şahitlik ederek tarihe tanıklık etmiş olacaklardır. 

Dış cephe aydınlatma tasarımı, parçalanmış ışık çizgisinden gece ve gündüz aydınlık akışkanlığına kadar dikkat çekici bir yol izleyecektir.

Parametrik dış cephe aydınlatma tasarımı; akışkanlık ve kusursuzluğun meydana getirdiği muazzam bir aydınlatma tasarımının sunmuş olduğu ahengi meydana getirmektedir. Yüzeydeki binlerce led ışık noktaları, gece rüya gibi bir yıldızlı gökyüzünü izleyicilere hatırlatmakta ve düzenli ışık çizgileri ile dış yüzeydeki yapı düzenini takip etmektedir. Dış cephe kaplamalarının belli mesafede offsetlenmesi sonucu oluşan boşluklarda, 4 cephe elemanının kesiştiği noktalarda led ışık noktaları mevcuttur.Belli festivaller ve özel davetlere ev sahipliği yapacak olan  bu müze; aydınlatma tasarımı, ihtiyaç ilkelerine göre renk ve parametrik  yanıp sönme özelliğine sahip olacaktır. Güney cephesine doğru cesur bir şekilde konsol olarak çalışan yüzeyin alt noktasına yerleştirilen led ekranlar sayesinde; kullanıcıların belli etkinlik ve festival zamanlarında; bu konsol yüzeyinin altının sosyal odak noktası olma özelliği sayesinde ziyaretçiler gece boyunca hoş bir atmosferin içerisinde keyifli vakit geçireceklerdir.

Tasarım Konsepti

Doğu Görünüşü

Kuzey Görünüşü


Camera Obscura Fotoğraf ve Sanat Müzesi - Çizimler - Resim Galerisi

Etiketler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :