Çağdaş Mimarlığın Müzesi Kentlerden - I

A. Birgül Yılmaz, Y. Mimar / 29 Kasım 2024
Kentin Tozu yazarlarımızdan A. Birgül Yılmaz, okuyucularını çağdaş mimarlığın müzesi niteliğindeki kentlerden Berlin ve New York'ta iki bölümlük bir gezintiye çıkarıyor.

Fotoğraflar: A. Birgül Yılmaz

Kimi kentler vardır, mimarıyla özdeşleşen, Antonio Gaudi ve Barselona gibi, kimi kentler vardır, çağdaş ünlü bir mimarın yapısıyla anılan, Guggenheim Müzesi ve Bilbao gibi, mimarımız Frank Gehry bu kez.

Park Güell, Barselona, Antonio Gaudi.

Guggenheim, Bilbao, Frank Gehry.

Kimi kentler ise çağdaş, bir ünlü bir mimarın doğduğu yer olma özelliğini taşıdığından, mimarın bir yapısı ya da birden çok yapısını içerir, Cenova ve Renzo Piano gibi, kentteki pek çok eserinin yanı sıra ‘Eski Liman’ bölgesinde yer alan Aquarium of Genoa, Giant Crane ve Biosphere örneğin.

(solda) Giant Crane, Cenova, Renzo Piano. (sağda) Aquarium of Genoa ve Biosphere, Cenova, Renzo Piano.

Keyif verir, pek çok kentte, çağdaş mimarların yapılarına rastlamak, bazen de bu yapıları görmek adına rotayı değiştirmek... Hepsi de ziyaretçilerinin ilgi odağı olan yapılar. Ama sözünü ettiğim bu örnekler dışında, pek çok mimarın, pek çok yapısını içeren adeta ‘Çağdaş Mimarlığın Müzesi’ diye tanımlayabileceğim iki kent ile devam edeceğim, Berlin ve New York ile...

Berlin ve Reichstag ile başlayayım dedim, Alman Federal Meclis Binası ile. Yapımı 1884-1894 arası on yıl sürmüş, mimarı Paul Wallot. 1933’te bir yangın yaşadıysa da, 2. Dünya savaşında en ağır hasarı alan yapılardan. Alman Demokratik Cumhuriyeti sınırları içinde kalan yapı, ufak tefek tadilatlar ile bazı sergilere de ev sahipliği yapmış. 1991 yılında yeniden parlamento binası olması kararı alınınca işler değişmiş. Norman Foster, yapının üzerine eklediği ‘360 derecelik bir bakış açısına sahip cam bir kubbe’ ile, gün ışığını aşağıdaki parlamento sarayına yansıtmakla kalmamış, ziyaretçilere başka yerde göremeyecekleri bir Berlin manzarası sunmakta bugün...

Reichstag, Berlin, Norman Foster.

Norman Foster’dan söz etmişken, New York’a da bir göz atalım. 1920 yılında kullanılmaya başlayan mimar Joseph Urban’ın Hearst Company için tasarladığı 6 katlı yapının renovasyonu 2006 yılında Foster&Partners tarafından yapıldı. Foster, çelik ve camdan oluşan 46 katlı bir gökdelen tasarladı, Hearst Tower. 

Berlin’e dönelim, gezimize Deutsches Historisches Museum (DHM) ile devam edelim. 1695-1706 yılları arasında Johann Arnold Nering, Martin Grünberg ve Andreas Schüler tarafından tasarlanan ‘Zeughaus’, yani cephanelik yapısı ikinci dünya savaşından payını almış, yıkılmış. Ancak, 1948-1965 arasında tekrar yapılmış ve 2003’de müze olarak kullanılmaya başlanmış. Müzeye geçici sergilere için yeni bir bölüm eklenmiş ki, bizi asıl ilgilendiren bu bölüm. Nedenine gelince, mimarımız, Çin kökenli Amerika’lı mimar Ieoh Ming Pei, kısaca I.M.Pei, açılış tarihi 1987. Ana bina 2021’den beri restorasyonda, ama gezmek isterseniz geçici sergilere ait kısmı açık.

Deutsches Historisches Museum, Berlin, I. M. Pei.

Pei, Amerika kadar Avrupa’da da pek çok yapıya imza atmış mimarlardan. Müze kentlerimizden biraz uzaklaşıp, Paris’e gidelim, Louvre Piramidi’ne bir bakalım, pek çok eleştiriye konu olmuş olsa da... 36 metrelik taban kenarına, 35 metre yüksekliğe sahip cam ve çelikten oluşan bu yapı 1989’da kullanıma açıldı.

Louvre Piramid, Paris, I. M. Pei.

Tabi ki, Berlin deyince, 2. Dünya savaşı ve Yahudi katliamı akla geliyor, Berlin’de bu katliama yönelik müze, anma yapıları da çoğunlukla bu dine mensup mimarlar tarafından yapılmış. İki yapıdan söz etmek isterim, Birincisi, Jewish MuseumBerlin. 2001’de açılan 3.500 metrekare alana sahip yapının mimarı Daniel Libeskind.

Jewish Museum, Berlin, Daniel Libeskind.

İkincisi de, ‘Berlin Memorial of the Murdereded  Jews of Europe’ (Berlin Memorial) 1997’de açılan bir yarışma, 2005’de tamamlanan bir yapı, mimarı Peter Eisenman. Kapalı mekanın dışında, Berlin Memorail Park’taki farklı yükseklikteki 2711 adet beton blok arasına dolaşım, labirent etkisi yaratmakta... İstanbul’da Yenikapı’daki bir müze için açılan yarışmayı kazanmış olsa da Eisenman, bu güne kadar, ne yazık ki mimarın uygulanmayan projelerinden biri olarak kaldı...

Berlin Memeorial Park, Berlin, Peter Eisenman.

Mies van der Rohe, pek çok ilke imzasını atan, çağdaş mimarlığa olan katkıları yadsınamaz bir mimar. Müze şehirlerimizden önce, Barselona Pavyonu’na değinmek istedim. Fuar yapılarının da çağdaş mimarlığa olan katkıları çok büyüktür zaten. 1929’daki Uluslararası bir fuar için, Mies van der Rohe’nin Lilly Reich ile tasarladığı Alman Pavyonu, minimalist yapısı, iç dış bütünlüğü gibi özelliklerinin yanı sıra mobilyalarıyla da kendinden söz ettirdi. Fuardan sonra yıkılan yapı, 1980’lerde tekrar inşa edilerek ziyarete açıldı.

Barselona Pavyonu, Barselon, Mies van der Rohe.

Barselona Pavyonu’ndan sonra şehrimiz Berlin’e dönelim, Neue Nationalgalerie, 1963-1968 yılları arasında yapılmış olan yapı 5.000 metrekare sergi alanına sahip, bugüne kadar, bir restorasyon da gördü. Mimarın 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’daki tek tasarımı, 76 yaşında tasarladığı bu yapı, hayatını kaybettikten bir yıl sonra açıldı...

National Gallery, Berlin, Mies van der Rohe.

1.260 tonluk çatının, salonu bölen kolonlar olmadan taşınması konusunda, Mies van der Rohe dostu Frei Paul Otto’dan büyük bir destek aldı ki, Frei Otto deyince benim aklıma gelen ve beni çok da etkileyen yapı 1972 Münih Olimpiyatları için yapılan tesislerdir. Yine müze kentlerden uzaklaştık ama... Çadır şeklindeki çatı konstrüksiyonları üzerinde epey çalışmalar yapan Frei Otto’nun 1967 Montreal’deki Uluslararası Fuar’da Alman Pavyonu için tasarladığı çatı, Münih’teki Olimpiapark’a da ilham kaynağı oldu. 1968-1972 yılları arasında Günther Benisch (Behnisch&Partner), Fritz Leonhardt, Wolfhardt Andrea, Jörg Schleich ile çalışarak Münih Olimpiyatlarına ev sahipliği yapan pek çok yapının çatı tasarımını gerçekleştirdi. 74.800 metrekarelik bir alan, 58 çelik kolon ve ışık geçirgen pleksiglas levhalardan oluşan bir çatı ile kaplandı.

Olimpiapark, Münih, Frei Otto, Behnisch&Partners.

New York’a bakınca, Mies van der Rohe’nin Philip Johnson ile birlikte tasarladığı diğer bir önemli yapısı Seagram Building, hem mimarına hem de Seagram ailesine pek çok ödül kazandırmış. 38 katlı yapı, 1958’de tamamlanmış, 157 metre yüksekliğe sahip, en önemli özelliği ise, yapının geri çekilerek önünde oluşturulan meydan. 

Philip Johnson’dan bahsetmişken, Lincoln Center for the Performing Arts ile devam edelim. 1842’de açılan bu kompleks, yıllar içinde eklenen pek çok yapı ve pek çok mimarın çalışmasıyla başlı başına bir mimarlık müzesi adeta. 6,6 hektarlık bir alanda yer alan Lincoln Center yılda 5 milyon ziyaretçiye de ev sahipliği yapmakta. Philip Johnson’un John Burgee ile, 1964-65’teki dünya sanat fuarı için tasarladığı David. H. Koch Theather fuardan sonra da, bale ve dans sanatlarına ev sahipliği yapmakta. 

David H. Koch Theather, Lincoln Center, New York, Philip Johnson, John Burgee.

2200 kişilik bir oditoryuma sahip olan David Geffen Hall’un açılış tarih 1962, mimarı Max Abromovitz’tir.

David Geffen Hall, Lincoln Center, New York, Max Abromovitz.

Max Abromovitz’in meslekdaşı Wallace K. Harrison ile tasarladığı kompleksteki diğer bir yapı da The Metropolitan Opera’dır (MET). 1883’te ilk açılan yapının 1966’da yerini alan MET, kuzey Amerika’nın en büyük, klasik müzik yapısı olma özelliğini de taşımaktadır. 

The Metropolitan Opera, Lincoln Center, New York, Max Abromovitz-Wallace K. Harrison.

Eero Saarinen’in son tasarımlarından olan, 1080 kişilik Vivian Beaumont Theather (The Beaumont Theather), 1996’daki renovasyondan sonra da pek çok başarılı çalışmaya sahne olmakta. 

The Beaumont Theather, Lincoln Center, New York, Eero Saarinen.

Public Library for the performing art Lincoln Center, New York, Gordon Bunshaft.

1960’da Pietro Belluschi tarafından tasarlanan, Julliard School’un renovasyonu, 2009 da Diller+ Scofidio+Renfro+FXFOWLE tarafından yapıldı. Yapı, yepyeni teknolojilerle donatılarak konser, film,  tiyatro, dans gibi pek çok sanatsal faaliyete ev sahipliği yapmakta. 

Julliard School, Lincoln Center, New York, Diller+Scofidio+Renfro ve FXFOWLE.

Kompeksin diğer bir özelliği de ‘Public Places’, açık alanlarıdır. Örneğin Revson Fountain, 1964’de Philip Johnson tarafından tasarlanmış olan havuz 2006’da Diller+Scofidio+Renfro (DSR) tarafından renove edildi.

Revson Fontain, Lincoln Center, New York, DSR.

Lincoln Center of Pedestrian Bridge yine bir Diller+Scofidio+Renfro tasarımıdır. Hypar Pavillion ve Lincoln Ristorante gibi...

Pedestrian Bridge, Lincoln Center, New York, DSR.

Hypar Pavillion ve Lincoln Ristorante, Lincoln Center, New York, DSR.

Lincoln Center’ı noktalayıp, New York gezimize Shop Architects ve Barclays Center ile devam edelim... Çok amaçlı bu alan,  Brooklyn Nets, National Basketball Association, New York Liberty ve National Women’s Basketball Association ev sahipliğinde de olsa, farklı sportif faaliyetler kadar konser, mezuniyet törenleri gibi pek çok aktivitenin gerçekleştirildiği bir alan. 2012’de açılan alanın, ilk aktivesi de, stadyumdaki Jay-Z konseri olmuş. 

Barclays Center, New York, Shop Architects.

BIG Architects (Bjarke Ingels Group) ile bu bölümü noktalayalım. Danimarka kökenli grup, dünyanın pek çok yerinde tasarladığı yapılarla pek çok ödül de kazandı. Çağdaş mimarlığın müzesi kentlerimizden New York’ta Durst Organisation için tasarlanan bu yapı, konut amaçlı, 77.202 metrekare alana sahip, inşaat 2016’da bitmiş. 

Durst Organisation, New York, Big Architects.

Bu bölümü noktalayalım dememin sebebine gelince, çağdaş mimarlığın müzesi niteliğindeki kentlerde o kadar çok çağdaş mimarın, o kadar çok yapısı yer almakta ki, bu yapılara tek bir yazıda yer vermek haksızlık olur gibi geldi, ikinci bir yazıda devam edelim istedim.


Etiketler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
  • H. Çiğdem Saruhan 3 hafta önce Makale çok güzel... Y. Mimar Birgül arkadaşımızı yürekten kutluyorum... Çağdaş Mimarlık konusunda eser veren Mimarlar Antonio Gaudi ve Frank O. Genhry'nin eserleri tartışmasız baş yapıtlar...
  • Harika Tokgöz 2 hafta önce Mimarımız Birgül Yılmaz’a teşekkürler ediyorum. Bu eşsiz güzellikteki yapıları bize akıcı üslubuyla tanıttığı için. İçlerinden sadece birini görmüş olmak üzücü oldu benim için. Ama gezilecek yerler listemde yerlerini aldılar. Tekrar çok teşekkürler Mimar Birgül Yılmaz
  • Mine Devrim Yurdakul geçen hafta Birgül Yılmaz'ın yazısında kentten kente, mimardan mimara geçişler çok yerinde. Böylelikle mimarların kentlerle ve birbirleriyle olan bağlantılarını da izleyebiliyoruz. Dünya gezgini mimarlar ve ilgili kişiler için de çok güzel bir rota. Devamını bekliyoruz.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :