Hatay'ın yeniden yapılanmasını ve canlandırılmasını hedefleyen proje kapsamında konsept tasarımı SOUR Studio tarafından tamamlanan projede topluluk odaklı bir yaklaşım hedefleniyor.
Afet Sonrası Toplulukla Ortak Yaratım Yoluyla Kentsel Yeniden Canlandırma
Şubat 2023’te Antakya, iki güçlü depremle sarsıldı. Şehir harap oldu ve halkı derinden etkilendi. Binlerce kişi yerinden edilerek geçici barınaklarda sığındı, evleri ve günlük yaşamları paramparça oldu. Bir zamanlar canlı olan sokaklar ve Antakya’nın değerli tarihi yapıları yıkılmış, önümüzdeki yol için büyük zorluklar yaratıyordu. Sonraki yeniden inşa çalışmaları, yalnızca altyapıyı yeniden inşa etme ihtiyacıyla değil, aynı zamanda Antakya’nın özünü yeniden canlandırma vizyonuyla da yönlendirildi. Bu vizyon, sadece tuğla ve harçtan öteye geçmeyi, şehrin ruhunu yeniden canlandırmayı amaçlıyordu. Yerel anılar, sosyal bağlar ve mahalle bağlantıları bir araya getirilerek, proje dayanıklı ve kültürel açıdan zengin bir topluluk yaratmayı hedefledi.
Antakya’yı yeniden inşa ederken, sadece kırılanı onarmak değil, aynı zamanda şehre yeniden hayat vermek, geçmişini onurlandırarak canlı bir geleceğe yol açmak amaçlanmıştır. Türkiye Tasarım Vakfı tarafından, çeşitliliği ve kapsayıcılığıyla bilinen Antakya’yı yeniden tasarlamak üzere davet edildik. Yerel toplulukla bağımızı derinleştirmenin gerekliliğini anladık. Sürecin her aşamasında sakinlerle birlikte tasarım yapmaya karar verdik.
(Solda) Tasarımın ilk halinin isometrik görseli. (Sağda) Dış mekan render
Proje Ayrıntıları
Topluluk odaklı bir yaklaşım sağlamak için, Ekim 2023 boyunca Antakya, Samandağ, Serinyol ve Defne Harbiye’de etnografik araştırmayla ortak tasarım sürecine başladık. Psikologlar, antropologlar ve travma uzmanlarıyla yakın işbirliği yaparak, travma bilinciyle sorumlu bir ortak tasarım süreci sağladık. Bu araştırmadan elde edilen bulgular, işbirliği grubu için bir rapor ve belgesel haline getirildi.
Afetlere duyarlı kentsel dönüşümde, tasarımda insan unsurunu göz ardı etme eğilimi tekrar tekrar karşımıza çıkar. Şehir sakinlerini, yaşadıkları deneyimlerden ve maruz kaldıkları afetin travmasından sıklıkla koparırız. Yeniden inşa çabalarını değerlendirirken, daha empatik ve travma bilincine sahip bir yaklaşım benimsemek hayati önem taşır. Afetlerin ardından şehirleri, etkilenenlerin duygusal ve psikolojik hallerini kabul eden ve destekleyen ilkeleri entegre ederek, daha fazla özenle nasıl tasarlayabiliriz? Tasarım pratiğimize özeni nasıl entegre edebiliriz? Bu paradigma değişimi, yalnızca fiziksel yapıları yeniden inşa etmekle kalmaz, aynı zamanda iyileşmenin, dayanıklılığın ve insan onurunun kentsel dokuya merkezde yer aldığı topluluklar oluşturur.