Ankara Kalesi, Nostalji ve “Ev”imizi Özlemek

Petek Onur / 01 Mart 2018
Sosyolog Petek Onur, Ankara Kalesi'nde yeniden yaratılan nostaljiye odaklanan yazısında, mekanların gerçekten 'ev' olduğu zamanlar ile 'ev' görünümüne sahip yeni mekanlarda yaratılan ortamı değerlendiriyor.

Neredeyse son 20 yıldır yılda iki üç kez gittiğim, her gidişimde bana bu şehre ait olma hissiyle beraber bir merak ve keşif hissi de yaşatan Ankara Kalesi’ni şimdi bir sosyolog ve araştırmacı olarak yeniden tanıyorum ve anlıyorum ki aslında tanışmaya daha yeni başlıyoruz.

Geçtiğimiz ekim ayında “Ankara Kalesi ve Hamamönü’nde Yeniden Yaratılan Nostalji” konulu araştırma* ile şehrin tarihi bölgelerinde günümüzde yaşanan kent kültürünü incelemek için çıktım Kale’nin sokaklarına. Araştırmanın üç ay süren saha çalışmasıyla, görüşme yaptığım her mekanın öyküsünü ve dünyasını tanıdım ama daha önemlisi Kale’nin ruhunu başka bir açıdan görmeye başladım.

Üç bin yıllık tarih yeniden hatırlanıyor

Ankara Kalesi, Ankara’nın tarihsel kimliğinin sembolü ve merkezi. Yakın tarihte kentsel koruma tartışmalarının odak noktası olmuş, dönem dönem unutulmuş, sonra yeniden hatırlanmış ve yeniden keşfedilmiş bu bölge, Ankaralıların büyük bir çoğunluğu için ne yazık ki hâlâ uzak bir kalıntıdan ibaret. Oysa şehrin 3000 yıla yakın kesintisiz yerleşim tarihinin yaşayan bir abidesidir o. Galat, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinin mirasını taşıyan kale, Cumhuriyet dönemi Ankara’sının dönüşümüne hem kuşbakışı tanıklık etmiş hem de toplumsal değişimlerden büyük ölçüde etkilenmiştir. 16. ve 17. yüzyıllarda tiftik ve sof kumaşı ticaretiyle en parlak dönemini yaşamış, gerçek anlamda kozmopolit bir ticaret merkezi olmuş bu bölge, 18. yüzyıldan itibaren ekonomik nedenlerle cazibesini yitirmeye başlamış olsa da Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar Ankara’nın köklü ailelerinin yaşadığı yerdir. Bu ailelerin yeni inşa edilen semtlere taşınmalarıyla, şehre çevre illerden göç eden ailelere ev sahipliği yapmaya başlar ve aslında bölgenin mahalle yaşantısı böylece devam eder. İç Kale’nin surlarının üzerinden göreceğiniz şehir manzarası, içten dışa doğru tarihsel değişimi sergileyen halkalar gibidir. Surların Galatlara uzanan tarihini, Osmanlı döneminden evler, camiler, hanlar ve hamamlar çevreler. Onların dışındaki halkaları da Cumhuriyet döneminde başkentin yeni merkezi olarak inşa edilen Ulus ve ardından kentleşme sorunlarıyla beraber durmadan büyüyen yeni yerleşimler oluşturur.

Düşünsel nostalji ve "ev"e dönüş yolculuğu​

Ankara Kalesi’nin buranın müdavimi olan küçük bir kesim, kente gelen turistler ve bölgenin görece yeni işletmeleri içinse bir nostalji merkezi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Popüler kültürün hep içinde olmuş, bit pazarına nur yağdıran, eskinin güzelliğine yakılan bir ağıt ya da düzülen methiye, geçmişin kalıntılarıyla günümüz dünyasının boşluklarını dolduran nostalji, Kale’nin kent kültürünün de kalbini oluşturuyor. Nostalji, antik Yunancadaki nostos yani eve dönüş ve algia özlem sözcüklerinin birleşmesiyle oluşmuş bir sözcüktür. Buradaki nostosun, Homeros’un ünlü destanı Odysseia’nın ana kahramanı Odysseus’un seneler süren macera dolu eve dönüş yolculuğunu anlatan bir kavram olduğunu da hatırlamakta fayda var. Kale’nin sokakları da ziyaretçilerini bir eve dönüş yolculuğuna çıkarıyor. Hep özlemi duyulan, bir kokuyla, bir plak sesiyle, bir ahşap gıcırtısıyla çocukluk anılarını canlandıran bu ev, Kale’nin sokaklarındaki kafelerin, restoranların, antikacıların, butik otellerin, sanat atölyelerinin ve galerilerinin kapılarının ardında yaşıyor.

Nostaljinin Geleceği (The Future of Nostalgia, 2001) kitabında Svetlana Boym, kaybolan, giderek hafızalardan silinen ama küçük objelerde, fotoğraflarda, küçük detaylarda hatırlanan bir geçmişi düşünme sürecine "düşünsel nostalji" adını veriyor. Böyle bir nostaljinin içinde barındırdığı hüznün ve romantizmin çekim gücüyle, geçmişi özlemenin güzelliğine kapılmak işten bile değil.

Hatırlama sürecinin kusurlarını kabul eden, geçmişin bir daha geri gelmeyeceğinin farkında olan ve bu nedenle geçmişe ait mekanları ve nesneleri yenilemek yerine, oldukları gibi korumak isteyen düşünsel nostaljikler için Kale’nin birçok mekanı kendilerini evlerinde hissedecekleri yerler. Hatta estetiğin, geçmişi olduğu gibi yansıtmakla veya geçmişin kalıntılarını bugünün bir parçası haline getirmekle neredeyse eş anlamlı olarak düşünüldüğü bile söylenebilir. Bu anlayış içinde, Boym’un deyimiyle, mekanın kendisinin zamansallaşması söz konusu. Bugünle geçmiş arasında kapanması mümkün olmayan mesafede nostaljikler, bir zaman yolculuğuna çıkıyor. Yolculuk boyunca mekanlar ve insanlar bir yandan kendi öykülerini anlatıyor bir yandan da bu öyküler kolektif belleğin yansımalarıyla kesişiyor.

Can Sokak’ta kış 
                                                 Can Sokak’ta kış 

Burada nostalji, önce kokuyla hissediliyor. Kış aylarında Kale’yi bir bulut gibi saran is kokusu, aslında doğalgaz hattının olmayışının bir sonucu. Her binada yanan sobalardan sokağa yayılıyor. Her sobanın üstünde illa ki bir çaydanlık tütüyor ve kestane pişiyor. Özellikle orta yaş ve üzerindeki bir kesim için konuşmak gerekirse, çocukluk anılarında soba veya kuzine olmayan kişi azdır. Sobanın bütün duyuları uyaran bu gücü hafızalardaki çocukluğu da tüm canlılığıyla bugüne taşıyor ve onu aslında ev nostaljisinin tam merkezi haline getiriyor.

Ankara Kalesi’nde bir kafe
                                                  Kale’de bir kafe

Kale’yi çevreleyen sokaklarda yan yana sıralanan birçok antika dükkanı oluşu, bölgenin nostalji kültürünü somut bir şekilde gözler önüne seriyor. Kafe, restoran ve butik otellerin de en göze çarpan özelliği, antika veya eski olsun, mutlaka bir geçmişi olan mobilya ve objelerle dekore edilmiş olmaları. Bu işletmelerin sahiplerinin çoğunun antika koleksiyoneri olması tesadüf değil. Porselen bebek, Osmanlı dönemine ait giysi, kilit ve anahtar, plak ve gramofon koleksiyonları, Kale’de bir çay molasının veya kahvaltı sofrasının hoş dekorları değil sadece. Kendisini düşünsel nostalji içinde bulan kent gezginlerinin “ev”e yolculuklarında, anılarıyla beraber hayal güçlerini de harekete geçirecek imgeler olarak sergileniyor bu mekanlarda.

Ankara Kalesi’nde bir butik otel    
                                       Kale’de bir butik otel          

Ankara Kalesi’nde bir kafe
                                             Kale’de bir kafe

Ankara Kalesi’nin içindeki ve çevresindeki sokakların sit alanı olarak koruma altına alnımış olması yapılarda tabii ki yalnızca çok kısıtlı değişimlere izin veriyor. Ama görünen o ki yapıların yeni sahipleri olan işletmeciler ve sanatçılar da tarihsel dokuya büyük saygı duyuyor ve hatta onunla huzur buluyor. Örneğin Koyunpazarı Sokak’ta bulunan ve 2016 yılında han işlevini büyük ölçüde geride bırakarak odalarının sanat atölyelerine ve antikacılara dönüştüğü Pilavoğlu Han tam da böyle bir hissin hâkim olduğu bir mekân. Hatta içindeki bir sanat atölyesi, tasarımlarında özellikle eski yapılardan ve eşyalardan sökülmüş ahşap malzemeler kullanıyor.

Yine Boym’un düşünsel nostalji kavramı üzerinden düşünürsek, evimizi geçmişin yıkıntılarında aradığımızı ve hatta özellikle buralarda ona daha da yakınlaştığımızı söyleyebiliriz. Bu yüzden de onu kaybetmemek için olduğu gibi korumak istiyoruz. Yakın zamanda el değiştiren bir kafenin yeni sahipleri “sararan duvarları ve tavanı boyatırız” deyince eski sahibinin “boyatmayın, böylesi güzel” demesi üzerine onların da hak vermesinin nedeni bu olmalı. Şimdi tarihi Pirinç Han’daki atölyesinde çalışan, 1959’da Artvin’den gelip Ankara’ya ilk ayak bastığından beri büyük heyecanla Kale’yi sokak sokak resmeden Kemal amcanın buraları “benim Ankara’m” diye sahiplenmesi de böyle bir duygusal bağın ve koruma isteğinin yansıması mıdır?

Koku rehberliğinde geçmişe yolculuk

Bugünlerde Kale’nin kültür sanat aktivitelerinin nostalji hissine en yakın olanı Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi’nde Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Merkezi (VEKAM) ve Koç Üniversitesi tarafından düzenlenen "Koku ve Şehir" sergisi. Antik çağlardan bugüne kokusunun hikayesini anlatan sergi, yakın toplumsal tarihte iz bırakmış kokularla anıları ve hayalgücünü canlandırıyor. Kale’nin sokaklarında çıkılan özlem dolu eve dönüş yolculuğunda mutlaka uğranması gereken bir durak.

Elbette nostaljiyle beraber kendini evinde hissetme arzusunun bir nebze tatmin edildiği bütün bu mekanların gerçekten “ev” olduğu zamanlar çok mu geride kaldı diye de sormak gerek. Restorasyonlarla ve mekanların el değiştirmesiyle neleri geri dönüşü olmadan kaybettik, “ev” gibi olan yeni mekanlarda nasıl bir evi arıyoruz şimdi? Ankara’nın tarihi merkezinin nostaljisinin geleceğini bu sorular şekillendirecek gibi görünüyor.

________________

* Araştırma, Yüksel Erimtan Kültür ve Sanat Vakfı’nın desteğiyle gerçekleşmektedir.


Etiketler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :