"Doğal & Yapay" başlıklı konuşması ile Yapı-Endüstri Merkezi'ne (YEM) konuk olan ünlü Fransız mimar Dominique Perrault Mimarizm'in sorularını yanıtladı. Venedik Bienali kapsamında kendisine emanet edilen Fransız Pavyonu'nu 'Metropolis' teması üzerinden kurgulayan Perrault, üniversite yıllarından itibaren araştırmalarının temel eksenini oluşturan kente dair güncel tespitlerini paylaştı. Fransa'nın 'çılgın projesi' olarak nitelenebilecek "Grand Paris" (Büyük Paris) de bu vesileyle, projenin bilim kurulunda yer alan Perrault'nun merceğinden Mimarizm'e taşındı. DPA LAB ile bir 'deneyim belleği' oluşturmaya çalışan Perrault; günümüzde mimarın yapının sosyal, ekonomik, politik boyutlarıyla da ilgilenmesi gerektiğine dikkat çekerek, geniş bir ölçek aralığında çalışmanın kendileri için büyük bir şans olduğunu ekliyor.
"Mimarlık artık besinini diğer disiplinlerde arıyor"
Konuşma ve yazılarınızda ‘zaman' kavramını sıklıkla vurguluyorsunuz. Üniversitede bir dönem tarih eğitimi aldığınızı da göz önünde bulundurursak bu alanın halen tutkularınız arasında yer aldığını söyleyebilir miyiz?
Üniversite eğitimim boyunca iyi bir öğrenci oldum. Tarihi ve kenti birlikte inceledim. Özellikle de Avrupa kentlerine odaklandım. Sonra bu iyi öğrenci kötü bir öğrenciye dönüştü. Tarihi bırakıp coğrafyayla ilgilenmeye, kentten vazgeçip metropolle uğraşmaya başladım.
Tarih çok önemli fakat bugün mimarlık üzerine düşünmede ve kenti dönüştürmede yetersiz kalıyor. İlginç olan şu ki mimarlık artık kendi kendini besleyemediği için bu besini başka disiplinlerde arama ihtiyacı duyuyor.
"Metropolü 'boşluk' üzerinden incelemek tarihi kente bakışımızı tamamen değiştirdi"
2010 Venedik Bienali'nde Fransız Pavyonu'nun küratörlüğünü üstelenerek ‘metropol' olgusunu ele aldınız. Metropole odaklanmanızdaki itici güç neydi?
Bienal için hazırladığımız çalışmada metropolleri ‘boşluk' olgusu üzerinden ele aldık. Aslında bu oldukça soyut bir malzemeydi ama zaten mimarlık da soyut malzemelerden, ışıktan ve boşluktan meydana geliyor. Mimarlığı yapan bunlar, malzemenin kendisi ise boşluk ve ışık sayesinde varoluyor.
Metropolde ‘boşluk' olgusunu incelemek ilginçti çünkü tarihi kentle olan ilişkimizi ve ona bakış açımızı tamamen değiştirdi. Fransa'daki metropolleri analiz etmek için özellikle haritalar üzerinde incelemeler yaptık. Bu doğrultuda Fransız kentlerindeki metropoliten alana baktığımızda yüzeylerin % 5'inin yapılı, % 95'inin boş olduğunu; tarihi kentte ise % 30 oranında boş yüzeye karşılık % 70 yapılı yüzey bulunduğunu gördük. Bu çok ilginç bir tespit oldu.
"Bugün binalar, bölgenin dönüşümüne bağlı olarak beliriyor"
Metropollerle ve Avrupa kentleri ile ilgilendiğinize göre İstanbul'u inceleme fırsatınız da oldu?
Hayır, İstanbul'u hiç incelemedim. Şu anda Bratislava ile ilgili bir çalışma geliştiriyoruz. Avusturya, Macaristan, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti'nin kesişiminde yer alması nedeniyle çok ilginç bir konuma sahip. Bu araştırmadan hareketle Avrupa metropolüne, daha doğrusu bölgesine (territory) ilişkin fikir oluşturmayı amaçlıyoruz.
Coğrafya ve yer gerçekten çok önemli. Üzerinde çalışılan bölge, araştırmanın temel malzemesini oluşturuyor ve projeyi yaratacak olan da bu bölgenin dönüşümü aslında. Klasik mimarlıkta anıtın, yapının kendisi bölgeyi dönüştürürdü. Bugünse binalar, bölgenin dönüşümüne bağlı olarak beliriyor. Mimarlık projesi, bölgenin dönüşümünün başlangıç noktasından ziyade sonucu olarak ortaya çıkıyor.
Bu proje bizim için büyük bir şans çünkü malzeme, obje tasarımı ya da bina projelerinin yanı sıra büyük bölgeler üzerine çalışma imkanı buluyoruz. Günümüzde mimarın; yapının sosyal, ekonomik, politik, kentsel, stratejik boyutları ile de ilgilenmesi gerekiyor.
Ofisinizin araştırma birimi olan DPA LAB da bu motivasyonla kurulmuş olmalı…
Evet, laboratuar birimini bu nedenle oluşturduk. DPA LAB'da, şehircilik ve kentle ilgili konuların yanı sıra bina, malzeme ve tasarıma ilişkin tüm konseptleri bir araya getirmeye çalışıyoruz. Yani tüm bu deneyimlerin belleğini oluşturmaya çalışıyoruz bir anlamda. Çünkü görünür olanların yanında gerçekleştiremediğimiz ama incelediğimiz işler var.
"Büyük Paris'te yeni olan, durumu işaret edeceğimiz nesneye kavuşmuş olmak"
Paris kentini bölgesel ölçeğe taşıyarak dünya metropolleri arasındaki gücünü artırmayı hedefleyen "Büyük Paris" (Grand Paris) projesinin bilim kurulunda görev alıyorsunuz. İçeriden bir göz olarak projeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hem iyi hem kötü gelişmeler söz konusu. İyi gelişme şu ki, Paris artık 2 milyon nüfusa sahip merkezinin yanı sıra onu çevreleyen 9 milyonu da içerecek şekilde ele alınıyor. Dolayısıyla "Büyük Paris" düşüncesi yaklaşık 12 milyonu kucaklayan bir projeye işaret ediyor. Aslında bunda yeni olan bir şey yok, gerçek zaten bu. Yeni olan, medyanın artık bu ifadeyi kullanıyor olması. Banliyöde yaşayanlar, Paris yerine "Büyük Paris" demeye başladılar. Yani artık ortada "Büyük Paris bu" diyebileceğimiz bir nesne var.
"Bölge-metropol strüktürüne geçiş Fransa için önemli bir evrim"
Tabii bu işin birinci etabı. Ondan sonra karar almak, organize olmak gerekiyor ki bu daha zor bir süreç. Venedik Bienali Fransa Pavyonu'ndaki ‘metropol' temalı çalışmamızı da bu doğrultuda, Fransa Cumhurbaşkanı'nın isteği üzerine gerçekleştirdik. Bu araştırma sırasında ortayagerçekten paradoksal bir tablo çıktı: Paris gerek uzmanlık anlamında gerekse maddi anlamda tüm yeterliliklere sahip olmasına karşın, metropolü kontrol edecek strüktürlerden yoksun. Taşra ise daha az paraya ve daha az yetkinliğe sahip olmasına rağmen, metropolün gelişimini kontrol edecek araçları barındırıyor. Lille, Lyon, Nantes, Bordeaux, Grenoble, Strasbourg gibi kentler bu tespiti doğruluyor. Bu oldukça komik bir durum çünkü Fransa bölgesel strüktüre sahip değilken; İtalyan, Alman, İngiliz komşularımız bu strüktürü uzun zamandır tanıyorlar. Öte yandan bugün Fransa'da da kültürel, ekonomik, sosyal ve politik anlamda nitelikli bir bölgesel strüktür ortaya çıkmaya başladığını söyleyebiliriz.
Paris Fransa için çok önemli olsa da gelişimini kontrol etmek imkansız. İşte tam da bu nedenle "Büyük Paris" ilginç ve önemli bir fikir olarak ortaya çıkıyor. Tabii Paris'in başkent olmakla kalmayıp bölgeye dönüşmesinin siyasi bir karar olduğu yadsınamaz. Bienale hazırladığımız Fransız Pavyonu'nda, bölge-metropollerin başkente faydalı olabilecek stratejiler, çözümler ve örnekler ürettiğini göstermek istedik. Bu, Fransa için gerçekten önemli bir evrim olacak.