Mimar sanatını icra ettiği ve bu icranın kabul olduğu ölçüde, hiç değilse mesleki olarak mutludur. Tüm bunların dışında mimarın gözü zaten her ayrıntıya, orana yahut bir araya geliş şekillerine takılıp durmadan, mimarını uyanık tutmakta ve bir miktar rahatsız etmektedir. Belki de buna 'üçüncü göz' diyebiliriz...
Mimar sanatını icra ettiği ve bu icranın kabul olduğu ölçüde, hiç değilse mesleki olarak mutludur. Tüm bunların dışında mimarın gözü zaten her ayrıntıya, orana yahut bir araya geliş şekillerine takılıp durmadan, mimarını uyanık tutmakta ve bir miktar rahatsız etmektedir. Belki de buna 'üçüncü göz' diyebiliriz...
Şehrin sokaklarında, yolda, ‘raum'da ve kendi içimdeyken düşünüyorum da; mimarı ve mimari eseri genelin bir parça dışında tutan hatta çoğu zaman bir adım önünde olmak zorunda bırakan şey nedir? Bu öyle bir şey ki mimarın tüm yaşam alanını ele geçiriyor. İçime işleyen bir duygu, yahut gözüm kulağım gibi bir şey. Mimarlık eğitimi ile gelişip bedenimin bir uzvu gibi adeta varlığıma yerleşen bir algı ve seçicilik. Bir arayış, bir varolma biçimi... Bulamadığınızda sizi rahatsız eden ve neden rahatsız olduğunuzu çoğu zaman anlatamadığınız bir şey, hatta iki şey aslında. Biraz eskice adlarıyla belirtmek gerekirse, ‘tenasüb ve muvazene' yani 'proporsiyon ve denge'.
Mimar attığı her çizgide, yaşayışında, kahvesinden kalemine yaşamının tüm ayrıntılarında bu iki kavramın kıskacı altındadır. Biz öyle her kalemle çizemeyiz, her mekanda mutlu olamayız, her müziği sevmeyiz, eylemden sese çizgiden mekana her olgunun taşıması gereken bir ahenk ve uyumu vardır aklımızda hep. Mimarı mimardan başkasının anlamaması neden?... Toplum genelinin beğenisini kazanmış çoğu mekanda mutsuz olmak neden? Ölçüsüzlük ve uyumsuzluk karşısında bizi yapayanlız bırakan şey proporsiyon duygusudur. Bu duygu yapı kapsamı ve ölçeği ile de sınırlı değildir:
"İnsanlar arasındaki münasebetlerde de proporsiyon görüyoruz. Evlilikte, ailede, okulda, devlet dairelerinde, devlette ve devletler arasındaki münasebetlerde, her zaman güzel olmamakla beraber, hep proporsiyon vardır. (...) Ancak proporsiyon sayesindedir ki gerek bütünü, gerekse onu teşkil eden kısımları kavrayabiliriz, benimseriz ve kendimize mal ederiz." (1) Parçalar uygun proporsiyon ve denge içinde bir araya geldiğinde mimar da bütün içinde huzur duyabilir ancak.
Bruno Taut, 'Mimari Bilgisi' adlı kitabında konuyu mimarlık özelinde ele alırken "mimarı mimar yapan ilk şey proporsiyondur; teknik, konstrüksiyon, fonksiyon ise ancak proporsiyon sayesinde mimarinin birer san'at vasıtası haline geliyorlar" der. (2)
Benimseyemediğimiz bir fiziki çevre yahut yapı, dekorasyon vs. içsel huzuru tehdit eden unsurlardır. Ne yazık ki yaşamın genelinde benimseyebileceğimiz proporsiyonları ve uyumu her zaman bulamıyoruz. Yakın zamanda kaybetmiş olduğumuz değerli hocam Gürhan Tümer'in de 'Mutsuzluğun Kaynağı Olarak Mimarlık' başlıklı yazısında belirttiği gibi mimarlık ve mimarlık ürünü mutsuzluğun kaynağı olabiliyor. Toplumda ve yaşayıştaki ölçüsüzlüğün mimarı mutsuz ettiği gibi mimar da mutsuzluğun sebebi olabilir. Mimar, topluma karşı sorumluluklarının bilincinde olarak ve yaratma yetisine sahip olduğu proporsiyon duygusu ile eserini var etmek mecburiyetindedir.
Ahmet Haşim' in kelimeleriyle devam edecek olursam; "Mimari eserler fazla çirkinliğe, fazla garabete gelmez. Gülünç bir resme bakmamak, fena bir şiiri veya âhenksiz bir musikiyi dinlememek suretiyle, bunların zararlı tesirlerinden ruhumuzu koruyabiliriz; fakat fena mimarinin etkisinden sakınmak kolay bir iş değildir. Âciz bir muhayyile, fakir bir ruh, yol ortasına dikilmiş, taştan koca bir şekil hâlini alınca, bütün bir şehrin manevi sıhhatini nesillerce bozmak kudretinde bir tehlike olur." (3)
‘Proporsiyon ve denge' mimarinin ötesinde yaşamın sıhhati için de gerekli kavramlardır. Mimarlık özelinden çıkıp toplum geneline baktığımızda da bütünü oluşturan parçaların orantısız ve temelsiz biraraya gelişi bozuk bir toplum yapısına ve hatta çöküşüne sebep olabilir. Tek yönlü bir sosyo-ekonomik ve kültürel ortamda düşüncelerin ve eylemlerin de kabul görecek proporsiyonları yoktur. Bu uyumsuzluğun ve ölçüsüzlüğün içinde bir sistem kurarak ve de bunu bir sanat eseri olarak var etmeye çalışan mimarın işi çoğu zaman zordur yani.
Mimar sanatını icra ettiği ve bu icranın kabul olduğu ölçüde, hiç değilse mesleki olarak mutludur. Tüm bunların dışında mimarın gözü zaten her ayrıntıya, orana yahut bir araya geliş şekillerine takılıp durmadan, mimarını uyanık tutmakta ve bir miktar rahatsız etmektedir. Belki de buna 'üçüncü göz' diyebiliriz. Başka gözlere görünmeyeni gösterip bizi biraz yorsa da varlığı yeniye ve güzele vesile olur. Mimarın ve mimarinin yaşadığımız zaman içinde dejenere olmadan varolabilmesi, kent ve kentli için mutlak bir gerekliliktir. Geçmiş zamana ait mimari üslupların tekrarı; mimarlığı sanat yapan proporsiyon üstüne kurulmadan, ezberden söylenen sözler gibi kör ve sağır bir mimarlıktır.
Sanatı ve mimarlığı sevme kabiliyeti ve bilincine her zamankinden fazla ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde yazımı Bruno Taut'un sözleriyle sonlandırıyorum: "Bir kısım insanların san'at yaratmak kabiliyetini elde etmiş olmaları, diğer kısım insanların san'at yapmamakla beraber onu sevmek kabiliyetinde bulunmaları kadar lâzım ve faideli bir tecellidir, bir mukadderat tezahürüdür." (4)
1 Bruno Taut; "Mimari Bilgisi", s.9
2 Bruno Taut, a.g.e, s.8
3 Dr. Gürhan Tümer, "Mutsuzluğun kaynağı olarak mimarlık", YAPI 269
4 Bruno Taut; a.g.e, s.20