Samimi, Bohem, Naif, Küçük, Eski, Korunmuş 'Weimar'

Duygu KABAN / 06 Kasım 2012
Yaşayacaklarım fikrimi önemli ölçüde değiştirecektir ama buradaki ikinci günümde Weimar’ı benim için tanımlayan kelimeler: Samimi, bohem, naif, sıcak, küçük, eski, korunmuş…



Bir kenti tanımak, anlamak için sadece şehir merkezinde dolaşmak yetmez. O şehrin dinamiklerini de iyi kavramak gerekir. Nelerden besleniyor, ne badireler atlatmış, nasıl kırılmalar yaşamış, başından geçenler bugününü nasıl etkiliyor? Bütün bu soruları sorarken çeşitli genellemeler, çıkarımlar ya da kıyaslamalar yapmaktan kendimizi alamayız. Tabi bütün bu beyin jimnastiğini yaparken bizi en çok etkileyen kendi deneyimlerimizdir. O anki ruh halimiz dahi o kenti algılamamızda önemli bir rol oynar.

Kentte yaşamak, öğrenci olmak, çalışmak, turist olmak, geçerken uğramak mekan hakkındaki görüşlerimizi derinden etkiler.

Weimar: Tüm tipik bir Alman şehri gibi burada da kaybolmak imkansız. İz bulmak için kullanılan araçlar hep aynı dilden oluşuyor.

Küçüklüğünden mütevellit, burada S- ya da U- Bahn (metro-tramvay) yok. Onun yerine birkaç otobüs hattı çalışıyor. Her hat, şehir merkezi sayılan Goethe Platz'a ve ana tren istasyonuna mutlaka uğruyor. Bir kere bile olsun herhangi bir Alman kentine uğrama fırsatı bulduysanız, buradaki ulaşım sistemini kolaylıkla çözebilirsiniz.

Zamanında Weimar Derebeyliği'nin başkentliğini yapmış bu küçük kentin her köşesinde Goethe, Schiller ve Bauhaus ekolünün izleri bulunuyor. Kendi tarihi ve kültürüne oldukça önem veren ve bunu korumak için çeşitli yaptırımlar uygulayan Avrupa şehircilik anlayışı, Weimar'da da izlerini gösteriyor. Kentin başından geçen badireleri her köşe başında yansıtıyor.

Weimar: Yeni evim! Buraya 'Advanced Urbanism' yüksek lisansı yapmak için geldim. Dolayısıyla bütün algım üniversite çevresinde dolanıyor. Kendi beklentilerimden midir, yaşadığım ufak çaplı buhranlardan mıdır, arzu ettiğimden midir bilinmez, tren istasyonundan çıktığım andan itibaren burasıyla ilgili hissettiğim: Sıcak.

Yaşayacaklarım fikrimi önemli ölçüde değiştirecektir ama buradaki ikinci günümde Weimar'ı benim için tanımlayan kelimeler: Samimi, bohem, naif, sıcak, küçük, eski, korunmuş…

Burada her yer üniversite, herkes üniversitenin bir parçası. Weimar Bauhaus Üniversitesi, yerleşkesini şehrin tam göbeğine inşa etmiş. Her bir kompleks şehrin geneline dağılmış durumda.



Bütün şehir yeni gelen öğrencileri merakla bekliyor sanki. Kayıt sırası banka kuyruklarını aratmayacak uzunlukta. Herhangi bir ofise gittiğinizde sizin ne için orada olduğunuzu anlıyor gibiler. Bu ara herkesin derdi aynı: beraber okuyacakları grubu bulmak, bankaya kayıt parası yatırmak, sağlık sigortası yaptırmak, kiralık evleri araştırmak, dersleri seçmek, okulu tanımak.

Weimar'da neredeyse herkes yabancı. Gün içinde birçok dile maruz kalıyor ve her dilden birkaç kelime öğreniyorsunuz. Birisine selam vermek o akşamki partiye davetiye kazandırıyor. Alman hükümeti her ne kadar 'yabancı'lara zorluk çıkartsa da Weimar bir o kadar kucak açıyor.



Çaldığım her kapı; 'ahlak', 'kentsel dönüşüm', 'intihar olayları', 'ekonomik kriz' gibi pek çok konuyu rahatlıkla konuşabileceğim sohbetlere açılıyor. Tabi beklentilerimin ve çevremin üniversite odaklı olduğu düşünülürse kenti algılama biçimim de o derece kısıtlı.

Bakalım önümüzdeki günlerde kendimi bu küçük şehirde nasıl hissedeceğim? Burayı biraz daha tanıyıp alışınca daha kapsamlı yorumlar yapabilirim umarım...


Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :