Kotor'u sıradan gözde bir tatil yeri olarak görmek, kıyısına demir atan kruvaziyerleri Monte Carlo'yla karşılaştırmak, tarihi şehir merkezini Dubrovnik'in minimal bir kopyası olarak görmek, onu 'Venedik seri üretimi şehirler' sınıflandırmasına sokmaktan ibaret bir yaklaşım olacaktır.
Gözlerinizi kapatın, kollarınızı olabildiğince açın, nefesinizi önce içinize çekip sonra bu şehrin rüzgarına verin ve şimdi bırakın zaman dursun. Bir anlığına büyüsüne kapılacağınız, tüketilmedik yanlarına dingin dalgalar vuran Adriyatik ve onun mavisi, evet tam da şimdi ve burada, kayboldunuz.
Yaklaşık 16 yüzyıldır varlığını sürdüren bu şehir, üzerinde Romalı, Slav, Venedikli, Osmanlı, İtalyan, Yugoslav ve en nihayetinde Karadağlı kimlikler barındıran şehir, 335 km2'lik sınırlarında en çok da ‘Stari Grad'ında ruhunuzdan bir şeyler alacak, ruhunuza ruh katacak şehir, 961 sakiniyle sizi ‘taştan sokaklarında masal dünyasına' misafir edecek şehir...
5. yüzyıldan bu yana varlığını sürdüren ve oldukça karmaşık siyasi, kültürel ve sosyal kronolojiye ev sahipliği yapan bir şehirden bahsediyorum. Kotor, ‘Küçük Dubrovnik', ‘Akdeniz'in en büyük fiyordu', ‘Geleceğin Monte Carlo'su' gibi yakışıklı öngörülerden uzak hala... Karadağ'ın eşsiz ve nispeten bakir sayılabilecek güney kıyı şeridi boyunca pitoresk topografyası nefes kesen manzaralar yaratırken her an gözünüzde unutulmaz birer kare oluverir. ‘Boka Kotorska' (Kotor Körfezi) de kıyının dinamik ve karmaşık dilini sürdürür gibi içlere doğru sıradanlıktan uzak hareketlerle gelerek en korunaklı, en gizli saklı kuytularında saklar Kotor'u.
Roma Dönemi boyunca ‘Dalmaçya Eyaleti', Ortaçağ Dönemi'nde Slav ırklarının akınlarına, Rönesans Dönemi'nde ‘Venedik Cumhuriyeti' hakimiyeti, daha sonraları ‘Osmanlı' hakimiyeti, İtalyan Krallığı, Sosyalist Yugoslavya dönemlerine şahitlik etmiş eşi bulunmaz renklilikte bir retrospektife sahip kentin bu kadar kimliği 335 km2'lik sınırlarına nasıl sığdırdığına hayret edersiniz. Belki de şehre dair tek ve en keskin eleştiri işin bu kısmında kendini gösteriverir. Kronolojik açıdan bakıldığında daha gerilerde şehirde hüküm sürmüş Venedik Cumhuriyeti dönemi, 400 yıllık idaresi boyunca şehre bugünkü mimari kimliğini kazandırmışken; ara dönemler boyunca şehir yönetimini sürdürmüş olan Osmanlı gibi farklı medeniyetlerin bugün şehirde mimari veya sosyo-kültürel ortamda izlerine rastlamak pek de mümkün değil. Ancak bu ‘miras yokluğunun' arkaplanında yatan sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel ve sosyo-politik nedenleri irdelemeden konuyla ilgili net hükümlerde bulunmaktan kaçınmak daha doğru.
Kotor'un şimdisine gelecek olursak, son olarak 2006 yılında Sırbistan Karadağ ortaklığına son vererek bağımsızlığını ilan eden Karadağ Cumhuriyeti'nin güney kıyısında ve muhtemelen ülkenin gittikçe dışa açılan yeni profiliyle hem Balkanlar'ın hem Avrupa'nın hem de Akdeniz havzasının yükselen turistik destinasyonlarından biri. Ancak Kotor'u sıradan gözde bir tatil yeri olarak görmek, ondan Budva'daki gece hayatı ve sokaklarında son model arabaları tahayyül etmek; kıyısına demir atan kruvaziyerleri Monte Carlo'yla karşılaştırmak ona yeni bir yol haritasını çizmek ve en nihayetinde ‘tarihi şehir merkezi'ni durmaksızın Hırvat sansasyonu Dubrovnik'in minimal bir kopyası olarak görmek, Kotor'u ‘Venedik seri üretimi şehirler' sınıflandırmasına sokmaktan ibaret bir yaklaşım olacaktır. Kotor, Venedikli fırça darbelerini kurutmuş karmaşık bir Karadağ portresi, her şeyden çok...
Demografik dinamizm, şehrin en belirgin özelliklerinden biri. Daha 20. yüzyılın başlarına kadar Katolik Hırvatlar'ın ekseriyeti teşkil ettiği Kotor Körfezi ve tarihi Kotor şehrinde bugün, Ortodoks olan Karadağlılar %55'le ana etnik unsurlar. Kotor, renkli demografisini bugün bile Karadağlılar'ın yanı sıra Sırp, Hırvat gibi çokuluslu, çokdinli, çokdilli yapısıyla sürdürüyor. Şehir, körfezin oldukça içlerinde bulunmasının yanı sıra bir yandan Adriyatik otoyoluna bağlıyken bir yandan da kıyının geri kalanı ve ülkenin iç kesimlerine Vrmac tüneliyle ulaşım sağlıyor.
Kotor'u karakterize eden ve benzersiz kılan etrafı surlarla çevrili ‘Tarihi Şehir Merkezi' (Stari Grad), UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alıyor. Hayli korunmuş ve özenle bakımı yapılan taştan sokaklar, evler, dini ve ticari yapılar, şehir meydanları (yerli dilde trg), meydancıklar, her yeri kuşatan ve etkisini bugün halen sürdüren her adım, leziz pizzaları ve bol kafeinli espressolarıyla oldukça İtalyan kokuyor. Ancak Karadağca konuşan insanların ev sahipliğinde artık Adriyatik'in bu kuytu şehri. Aziz Trifon (Sveti Tripun) Katedrali, Aziz Luka (Sveti Luke) Katedrali, Aziz Ana (Sveti Ana) Kilisesi, Şifa Veren Meryem Kilisesi (Gospe od Zdravlja) ve Kotor Sarayı gibi görülmesi gereken birbirinden farklı güzellik ve üslupta yapılarla açıkhava müze paketi gibi önünüze serilmiş Karadağ'ın elinde esir Venedikli rüya Kotor'un ‘stari grad'ı.
15 Nisan 1979 günü Karadağ'ın kıyı şeridinde görülmüş en büyük sarsıntılarından biriyle şehir kötü anılar da biriktirmiş dünya hanesinde. Yaklaşık 100 ölü, Kotor ‘Tarihi Şehir Merkezi'nin yarısında görülen ağır hasar ve St. Trifon Katedrali'nin çöken kısımları bunlardan bazıları. Neyse ki kötü zamanlar, dünyanın nefes kesici ilk 25 körfezinden biri olan Kotor'un derinlerinde unutulmuş şimdi.
Şehrin hayli uzun sayılabilecek bir yoldan 1 saati aşkın bir sürede merdivenlerden yürüyerek çıkılan kalesi, potansiyel cennet arkaplanlı Kotor fotoğraflarında yer almak isteyen turistlerin uğrak noktalarından. Kotor'un mimari kimliğine yönelik 'ekşisözlük' gibi kaynaklarda rastlanılabilecek kimi nitelikli yorumlar şehri farklı kılan özellikleri algılayışınızda size farklı perspektifler kazandırabiliyor. Üyelerden birinin yazdığı "Kotor'un eski şehri Siena veya Carcassone'un karanlık ve koyu renklerinin aksine son derece aydınlık ve beyaz, insanın içini açar" veya "Kotor'un sokaklarında dolaşmak tarihin içine yapılmış bir yolculuk; kafelerinde oturup çevreyi seyretmek oldukça keyifli; 21. yüzyıldan hızla uzaklaştırıyor insanın" yorumlarında olduğu gibi.
Evet, taş sokakların en güzellerinde adımlar atacağınız Kotor, bizler için vizesiz ulaşılabilen ve dünyamıza başka anlamlar katabilecek bir yer. Ancak tüm korunmuşluğunun yanı sıra Kotor'u salt müzelik bir zamansız şehir olarak yargılamak; çok daha yakın dönemlere işaret eden sosyalist Yugoslav döneminin tüm mimari detaylarını yansıtan modernist, brütalist, minimal, çokrenklilikten ve malzeme çeşitliliğinden uzak ve çağdaşlarımız için korunması yeni mimarileri görmezden gelmek olacaktır. Kaldı ki Kotor, Stari Grad dışında sosyal dokusunu tüm canlılığı ve aynı dilde sürdürürken, kıyı şeridinde demirlemiş zengin kruvaziyerler ve onlara ev sahipliği yapan lüks otelleri; hemen eski şehir surları önüne uzanan tamamen kamuya açık meydan, meydancık, park, oyun alanı ve sahil bisiklet/yürüme yolları ve sosyalist dönemin vurgulandığı başta kamusal ve toplu konut yapılarıyla düne, bugüne ve yarına aynı anda sahip çıkıyor. Buradaki zamansızlık ancak, bu oldukça renkli tuvalin tüm zaman dilimlerine bölünemeyecek zenginlikle hepsini kucaklayışını nitelendiren bir sıfata konabilecek bir isim, o kadar.
Kotor'dan sevgilerle...