2017'de mimarlık dünyasını yeniden düşünmeye sevk edecek kışkırtıcı metinleri ve bir mimarın baş ucunda bulunması gereken kitapları sizler için derledik...
Roma dönemindeki mimarlık teorisi ve pratiğiyle ilgili on kitaplık bir külliyattan bir edebiyatçının gözünden yeni başlayanlar için mekâna ilişkin notlara; yıkarak yapmaktan bahseden ve eski argümanları gözden çıkaramayan zombileri kıyasıya eleştiren anarşist bir mimarlık kuramından "Erkekler ve kadınlar mimarlığı nasıl farklı tarzlarda yapar?" sorusuna felsefi bir bakış açısı getiren “cinsiyetli” mekânlarla ilgili fikirlere; işte 2017'de mimarlık dünyasını yeniden düşünmeye sevk edecek kışkırtıcı metinler ve bir mimarın her zaman baş ucunda bulundurmak isteyeceği kitaplar...
Mimarlık Üzerine, Vitruvius
Vitruvius’un De Architectura (Mimarlık Üzerine) adlı eseri, temelde Roma dönemindeki mimarlık sanatının teorisi ve pratiğiyle ilgili geniş ve toplu bilgi veren on kitaplık bir külliyattır. Mimarinin ilkelerine ve eğitimine evrensel yaklaşımından dolayı günümüz klasik Batı mimarlık tarihinin Antikçağ'dan günümüze kalan tek kitabıdır. O dönemde mimarlık mühendisliği de içerdiğinden mühendislik tarihinin de tek eseri sayılabilir. Ayrıca eserin içindeki konuların Yunan ve Roma tapınakları, kamu binaları, hamamları, evleri, hatta bütün bu binaların dış ve iç tasarımları, duvarlarının sıvaları, kabartmaları, renk renk boyaları ve farklı desenlere sahip döşemelerinden ibaret olduğu düşünüldüğünde, bu eser hem klasik Batı arkeolojisinin hem de sanat tarihinin bu dönemle ilgili bilgi alabileceği tek külliyattır. Hatta özellikle klasik arkeoloji, bugün kullandığı bilim dilinin, üslubunun ve terminolojisinin kaynağını bu esere borçludur. Bu yüzden Ortaçağ, Rönesans ve günümüze kadar gelen süreçte bu bilimlerle uğraşanların, uğraştıkları konuların tarihini bilmek istediklerinde dönüp baktıkları ve bakacakları tek başucu kitabı Mimarlık Üzerine’dir. çev. Çiğdem Dürüşken, Alfa Yayınları, 2017
Kitap hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayın.
Mekân Feşmekân, George Perec
“İsterdim ki sabit, hareketsiz, dokunulamaz, dokunulmamış ve neredeyse el sürülemez, hareket ettirilemez, köksüz yerler olsun: referans, çıkış noktası, kaynak vazifesi görecek yerler: doğduğum ülke, ailemin beşiği, doğmuş olduğum ev, büyüdüğünü gördüğüm (babamın ben doğduğum gün diktiği) ağaç, çocukluğumun el değmemiş hatıralarla dolu tavanarası...” George Perec.
Mekân Feşmekân, Georges Perec’in yapıtının tüm stratejilerini yeniden üreten, sonradan ortaya çıkacak kitapları birer düşünme alıştırması, fantezi, koza, potansiyel olarak barındıran olağanüstü bir laboratuvar. Perec boş sayfa ile başlayıp yatak, oda, daire, apartman, sokak, mahalle, şehir, sayfiye, ülke, dünya ve uzay sıralamasını izleyen, iç içe halkalar oluşturarak adım adım genişleyen kitap boyunca yaşamöyküsel verilerin mekânlarla ilişkisi; yararsızlık, sıradanlık, ikamet edilebilir, yaşanabilir olan; pencereler, ölçüler, sınırlar; yerlerin bellekle kurduğu tuhaf etkileşim üzerine düşünüyor, düşlüyor, yeni projeler, biçimler üretiyor, sorular soruyor: Bir odada ikamet etmek ne demektir? Bir yer neden ve nereden itibaren bütünüyle bize ait olur? Bir odada yatağın yerini değiştirecek olursak, oda değiştirmiş olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Hiç nasıl düşünülür? Neden otobüsler falanca yerden filanca yere gidiyorlar? İnsan kendi şehrini nasıl tanır? Dünyaya dair ne bilebiliriz? Yeni başlayanlar için mekâna ilişkin notlar, çıkmalar, ödevler, bakma, görme alıştırmaları, planlar, takıntılar, sınıflandırmalar, listelemelerden oluşan bir mekân kullanma kılavuzu; “bir mekân kullanıcısının günlüğü.” çev. Ayberk Erkay, Everest Yayınları, 2017
Kitap hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayın.
Yıkarak Yapmak: Anarşist Bir Mimarlık Kuramı için Altlık, Uğur Tanyeli
“Yıkarak yapmaktan söz ediyorum, çünkü genelde ‘ilerici’, ‘öncü’, ‘avangart’ gibi sıfatlarla anılan pek çok kişi ve yönelim, eskileri gözden çıkaramayan, hatta onları çağdaş olanı gerekçelendirmek için hikmet deposu gibi kullanan argümanlar dile getirdiler. Sonuçta bunların tümü bir tür zombi üretimi. Bu kitap işte o zombileri, o yaşayan ölüleri teşhis etmeye ve tartışmaya yönelik bir çaba. Anarşi terimini kullanıyorum, çünkü mimarlık bilgi alanında egemen iktidar yapılarını –söylemleri, önyargıları, stereotipleri, inançları– sorunlaştırmak istiyorum. Onların çok zayıf düşünce konstrüksiyonları oluşturduğuna inanıyorum. İktidarlarını da paradoksal olarak o zafiyetlerine borçlular. Bunlara inanılır, ikna olunur ve söylemsel ve/veya tasarımsal pratiklerde bulunmaya fütursuzca devam edilir. İman edilmekten vazgeçilseydi tüm bir düşünsel konstrüksiyonun altı oyulacak, zeminsiz kalınacaktı. Çok daha önemli hedefim ise mimarlık söylemlerinde gizli totalitarizm. Mimarlık düşüncesinin çoğu metninde dünyanın mimarın kişisel becerisiyle cennet kılınabileceği gibi totalitaryen bir beklentiden söz edilir ve çoğu zaman bundan hiç rahatsızlık duyulmaz. Böyle bir inanç aslında, tasarlayan öznenin vehmedilmiş iktidarından çok, siyasal otoritenin denetimsiz gerçek iktidarına uzanan kanala su taşıyor. Diktatoryel iddiaların meşrulaştırılması imkânlarını ortaya koyuyor. Şöyle de diyebilirim: Mimarın tasarımsal iktidarı ile siyasal yöneticinin toplum mühendisliği yapma iktidarı arasındaki mesafe çok kısa. Her ikisi de toplumsallık üzerinde kurulması amaçlanan bir diktaya özlem duyuyor.” Uğur Tanyeli. Metis Yayınları, 2017
Kitap hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayın.
20. Yüzyıl Türkiye Mimarlığı, Doğan Hasol
20. yüzyıl dünyanın pek çok ülkesi için olduğu gibi, Türkiye için de toplumsal, ekonomik ve siyasal alanlarda değişimler, dönüşümler; özellikle de bilim, teknoloji ve sanat yolunda atılımlar çağı olmuştur. Yaşanan bu hızlı gelişmelerin yansıması ülkemiz mimarlığında da görülmüştür. Yeni kitabı 20. Yüzyıl Türkiye Mimarlığı’nda Doğan Hasol, ülkemiz mimarlığının bu değişim ve gelişim sürecini, aşağıdaki başlıklar altında yer verilen 150’ye yakın mimarın 190 yapısıyla örnekleyerek kronolojik sırayla anlatıyor.
- 20. Yüzyıla Doğru ve 20. Yüzyıl Başı Türkiye Mimarlığı
- Birinci Ulusalcı Mimarlık Akımı
- Genç Cumhuriyet’in Konuğu Yabancı Mimarlar
- 1930’larda Çağa Uygun Anlayış: Modernlik Arayışı
- 1940’lar... Milli Mimari ya da İkinci Ulusalcı Mimarlık
- 1950’ler... Modernizm/Uluslararası Üslup
- 1960’lar, 1970’ler… Tekdüzeliğe Karşı Arayışlar
- 1980-2000 Arası/Küreselleşme ve Neoliberalizm Etkileri
Doğan Hasol’un, hazırlığı yıllar süren bir çalışmanın ürünü olan ve Cumhuriyet öncesi dönemi de içine alarak tüm 20. yüzyılı kapsayan kitaba ilişkin görüşleri şöyle:
“Bu kitap bir antoloji değildir. Sunulan yapılar, mimari değerlerinin yanısıra dönemleri ve mimari anlayışları yansıtabilecek şekilde belirlenmiştir… Ülkenin yüz yıllık mimarlık birikimini yorumlayarak gözler önüne sermeye başlamak ancak bir sayım-dökümle (envanter) olabilecekti. Bu süreç, kendi birikimimize, elimiz altındaki arşiv olanaklarına, yılların belge ve bilgi birikimine karşın yine de kolay olmadı ve uzunca bir zamana yayıldı. Değerlendirmeyi yapılar üzerinden kronolojik bir sistemle dönemler halinde belirlemek doğru görünüyordu; ülkedeki gelişim süreçleri de buna olanak veriyordu. Ancak mimarlığı etkileyen faktörleri, ekonomik, toplumsal, siyasal süreçleri kesin dönemlere bölünmüş şekilde kalıplamak kolay olmadı. Bunlara paralel olarak yapıların mimarlık anlayışı ve tarzı için de dönemler arasında girişimler, kaymalar olması kaçınılmazdı. Üstelik mimarlıkta yatırım kararı, projelendirme süreci ve yapım evresinin, ülkemizdeki pek çok örnekte görüldüğü gibi, bazen uzun yıllara yayılması söz konusu olabiliyordu.
Kitabın hazırlanmasına ilişkin olarak şunu hemen eklemeliyim: 1900-2000 yılları arasında üretilmiş, örnek oluşturabilecek değerli yapıtların tümünün kitapta verilenlerden ibaret olmadığını, sunulanlar dışında da pek çok örnek olabileceğini belirtelim. Verilen örnekler, kendi kişisel çabamızın yanı sıra daha çok büyük kentlerdeki kolay ulaşılabilir ve mimari yayınlarda yer almış, birçoğu ödüllü yapıtlardan derlenmiştir. Yapıların seçiminde akımlar ve dönemler hakkında daha kolay fikir verebilecek yapıtların seçilmesi gözetildi. Bir noktayı daha belirtmekte yarar var: Çevresiyle barışık olmayan birçok yapı da bazı iyi mimari niteliklerine karşın, bulundukları yere ait olmadıkları gerekçesiyle seçki dışı bırakılmıştır.
Kitabın, son zamanlarda çok rastlanan, “Türkiye’de mimarlık var mı ki?” şeklindeki söyleme karşı, varlığın kanıtlanması ve belgeleme bakımından ciddi bir yeri olacağını düşünüyorum. O söylem biraz haklı, çokça haksızdır. Geçmiş pek çok dönemde olduğu gibi, 20. yüzyılda da ülkemizde hiç kuşkusuz çok iyi mimarlık ürünleri ortaya konabilmiştir. Ne var ki, bir yandan toplumumuzun eğitim, görgü ve kültür düzeyi bunları değerlendirmenin uzağındadır, bir yandan da iyi örnekler yoğun gecekondulaşma, kaçak yapılaşma ve plansızlık kargaşası içinde görünmez hale gelmiştir. Başka bir nokta da toplumda ve siyasal yöneticilerimizde, değerlendirmenin yanı sıra mimari değerleri koruma konusundaki bilinç eksikliğidir. Bilimsel yöntemlere, planlamaya ve mimarlığa inanmayan, yalnızca kendi görgü, beğeni ve bilgilerinin mimari yapıtları değerlendirmede ölçüt olabileceğini sanan kent ve ülke yöneticilerinin tutumları nedeniyle nice değerler yitirilmiştir. O nedenle, kitapta da örnekleri görülebileceği gibi, 20. yüzyıla ilişkin birçok yapıt ne yazık ki yıkılarak yok edilebilmiştir…"YEM Yayın, 2017
Kitap hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayın.
Yok-Yerler, Marc Augé
Marc Augé’nin uzun süredir bulunmayan kitabı “Yok-yerler”, güncellenmiş çevirisiyle, Aykut Köksal’ın genel yayın yönetmenliğinde, Daimon Yayınları'nın son kitabı olarak raflardaki yerini aldı. Turhan Ilgaz’ın 1997’de gerçekleştirdiği çeviri, Ergün Akça ve Arbil Ötkünç tarafından güncellendi. Arbil Ötkünç’ün giriş yazısıyla yayımlanan kitabın arka kapak yazısında, Aykut Köksal şöyle diyor: “Mimarlık dünyasının son yıllarda en çok tartıştığı kavramların başında ‘yer’ ve ‘mekân’ kavramları gelir. Bu tartışmanın ana eksenini, bu kavramların farklılığı ve modernleşme sürecinde uğradığı dönüşümler oluşturur. Modernleşme sürecinin yol açtığı dönüşüm, özellikle mimarlığın yerle ilişkisinde ortaya çıkar. Mimarlığı tanımlayan bileşenlerin en başında gelen yer, giderek azalan bir belirleyicilik taşımaya başlar. Modernleşme sürecinin geldiği son noktada (Marc Augé buna ‘üstmodernlik’ diyor), küresel dünyanın getirdiği yeni mimari programlar artık yer’le ilişkiyi tamamen zorunsuz hale getirir. Havaalanları, alış veriş merkezleri, tatil köyleri, otoyollar, stadyumlar vb. konumlandıkları yerle hiçbir ilişki içermeyen mekânlar tanımlamaya başlar. Yer’in belirleyiciliğinin ortadan kalkması, farklı yerlerde konumlanan yapıları konumlarından ve içinde yer aldıkları bağlamlardan koparır, bağımsızlaştırır, bu mekânları sadece programları ve küresel dünyanın tanımladığı kavramlar üzerinden okunabilir kılar. Bu kavramların başında gelen ‘güvenlik’ diğer tüm bileşenlerden daha çok öne çıkar ve öznenin o mekânla kurduğu ilişkinin taşıyıcısına dönüşür. İşte, küresel dünyanın bu mekânlarını ‘yok-yerler’ olarak tanımlayan Marc Augé, bu kavramsallaştırmasıyla, mimarlık çevrelerinin son yıllarda üzerinde en çok konuştuğu tartışma konularından birini belirliyor.” çev. Turhan Ilgaz, Janus, 2017
Kitap hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayın.
Bir Modernlik Zemini: Barok Aşırılık, Mehtap Serim
Bir Modernlik Zemini: Barok Aşırılık, Akın Nalça Kitapları’nın on üçüncü kitabı olarak yayımlandı. Asıl örneklerini mimarlık alanında gösteren, bir tarihsel dönem ve estetik bir kategori olduğu kadar bir felsefi kavram olarak da tartışmalı bir niteliğe sahip Barok’a farklı bir zaviyeden bakıyor Mehtap Serim. Füzyon, Fizyon, Aşırılık, Karşılaşma ve Kat bölümlerinden oluşan kitap, ana metnin yanı sıra sol sayfalarda çizimler, renkli resimler ve fotoğraflar eşliğinde metne eşlik eden parçalı metinler dizisi şeklinde kurgulanmış. Meslek dışı okurlar tarafından da ilgiyle karşılanacak bir kitap.Akın Nalça, 2017
Kitap hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayın.
Istılâhât-ı Mi’mâriyye - Osmanlı Dönemi Mimarlık Sözlüğü, Celal Esad Arseven
Elinizdeki kitap, Türk Sanatı araştırmalarının öncülerinden Celâl Esad Arseven’in (1875-1971) mimarlığa yönelik olarak hazırladığı Istılâhât-ı Mi‘mâriyye adlı eserinin günümüz Türkçesine tercümesini içeriyor. Bir sözlükten öte değerler taşıyan bu kitap, sadece, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan ve neredeyse bir asra yaklaşan bütün ömrünü ağırlıklı olarak Türk sanatı ve mimarlığının araştırılmasına hasretmiş bir münevverin titiz çalışmasını gözler önüne sermekle kalmıyor; aynı zamanda, Osmanlı mimarlığı ya da mimarlık tarihi üzerine çalışanlar için de önemli bir başvuru kitabı olma özelliği arz ediyor. Osmanlı medeniyetinin mimarlık terminolojisini, kaleme alındığı dönemde yaşayan mimar, duvarcı, dülger, hattat ve nakkaş gibi sanat ve zanaat erbablarına sorup danışarak ortaya çıkarmayı amaçlayan bu eser, geçmişin geleneksel anıları ve mimarlık pratiklerini zengin görselleriyle birlikte canlandırmakla kalmıyor; şimdi önemlice bir kısmı çoktan unutulmuş terimler vasıtasıyla, Osmanlı çağı mimarlık tarihiyle ilgilenenleri, bu çağın mimarlık vokabüleri ile bilgili bir tanışıklığa da yönlendiriyor. Kaknüs Yayınları, 2017
Kitap hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayın.
Mimarlar için Irigaray, Peg Rawes, çev. Aziz Ufuk Kılıç, YEM Yayın, 2017
Erkekler ve kadınlar mimarlığı nasıl farklı tarzlarda yapar ve mimari yapılarda nasıl farklı tarzlarda yaşar? Kullanıcının fiziksel ve psikolojik gereksinimlerini gözeten etik mimarlıklar geliştirme olanakları nasıl mümkün olabilir? “Mimarlar için Düşünürler” dizisinin bu üçüncü kitabında, Fransız feminizminin ve Kıta felsefesinin önemli isimlerinden biri olan ve ayrıca felsefe, psikanaliz ve dilbilim alanlarında yaptığı disiplinlerarası çalışmalarla tanınan Luce Irigaray’ın yapıtının mimarlığı ilgilendiren yönleri ele alınıyor. Irigaray’ın fikirlerinin beden, zaman-mekân, siyaset ve kültür bakımından değeri, mimarlığın yapılması, tartışılması ve deneyimlenmesine yönelik olarak her biri bir izleğe ayrılmış sekiz farklı bölümde irdeleniyor. Özellikle “cinsiyetli” mekânlarla ilgili fikirleri Irigaray’ın temel metinlerine göndermeyle izah edilmeye çalışılıyor.
Mimarlar için Irigaray, Irigaray’ın “cinsiyetli özneler” kuramını, erkeklerin ve kadınların mimarlığı nasıl farklı tarzlarda yaptıklarını ve mimari yapılarda nasıl farklı tarzlarda yaşadıklarını göstererek açıklıyor. Ayrıca insanlar, iç mekânlar ile dış mekânlar, görme ile dokunma, felsefe ile psikanaliz arasındaki kurulu ilişkilerin mimari biçimleri hakkındaki fikirlerini araştırıyor. Son olarak, mimari tasarım yapan tasarımcıların ve mimarlık kuramcılarının bu stratejilerle, kullanıcının fiziksel ve psikolojik gereksinimlerini gözeten etik mimarlıklar geliştirme olanağına ilişkin önerilerde bulunuyor.
Kitap hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayın.
Yirminci Yüzyılda Kent Ütopyaları, Robert Fishman
Robert Fishman’ın, “Yirminci Yüzyılda Kent Ütopyaları” başlıklı kitabı, Duygu Toprak’ın çevirisiyle yayımlandı. Aykut Köksal'ın genel yayın yönetmenliğinde, mimarlık ve kent üzerine kuramsal kitaplar yayımlayan Daimon Yayınları'nın son kitabı olan “Yirminci Yüzyılda Kent Ütopyaları”, Ebenezer Howard, Frank Lloyd Wright ve Le Corbusier’nin ideal kent tasarılarını ele alıyor. Modern teknolojinin gücü ve güzelliği ile sosyal adalete dair en aydın fikirleri en iyi şekilde yansıtan yirminci yüzyılın ideal kenti nasıl bir kenttir? Robert Fishman, 1890 ila 1930 yılları arasında, üç plancının, Ebenezer Howard, Frank Lloyd Wright ve Le Corbusier’nin bu soruyu nasıl cevaplamaya çalıştıklarını irdeliyor. Bu plancılardan her biri, yalnız başına başladığı çalışmalarında, genel planından oturma odasının düzenine kadar yeni kenti her yönüyle ele alan yüzlerce maket ve çizim üretti. Fabrikalar, ofis binaları, okullar, parklar, ulaşım sistemleri için hazırladıkları detaylı planlar, kent formunun devrimci bir biçimde yeniden yapılandırılmasıyla bütünleştirilmiş, kendi içlerinde yenilikçi tasarımlardı.
Howard, Wright ve Le Corbusier toplumların yeni kentlere ihtiyacı olduğuna inanmışlardı. Toplumsal çatışma ve sefalet içinde yüzen eski kentler kendi hallerine bırakıldığı takdirde medeniyet açısından doğuracakları sonuçlardan büyük bir korku duyuyorlardı. Aynı zamanda, kentlerin radikal bir şekilde yeniden inşa edilmesiyle, yalnızca içinde bulundukları dönemin kentsel krizine değil toplumsal krize de çözüm getirileceği fikrinden ilham almışlardı. İdeal kentlerinin bütünlüklü tasarımı, kapsamlı programlar yapma ve kent planlamanın ilkeleri üzerine etraflıca düşünme zamanının geldiğine dair inançlarını yansıtıyordu. Aşamalı ıslah olasılığını reddediyorlardı. Eski kentlerin iyileştirilmesini değil, kentsel çevrenin bütünüyle dönüştürülmesini amaçlıyorlardı. Robert Fishman, “Yirminci Yüzyılda Kent Ütopyaları” başlıklı çalışmasında, üç plancının bu olağanüstü serüvenini tüm boyutlarıyla işliyor. çev. Duygu Toprak, Daimon, 2017
Kitap hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayın.
Devletdışı Güç: Altyapı Mekânı ve İktidar, Keller Easterling
"Altyapı" dediğimiz şey şehirlerimizi kontrol eden yeraltındaki kablo ve borulardan ibaret değildir, dört bir yanımızdaki mekânları gizliden gizliye belirleyen kurallardır aynı zamanda: serbest ticaret bölgeleri, akıllı şehirler, banliyöler ve alışveriş merkezleri gibi. Devletdışı Güç bu mekânı kontrol eden yeni güçlerin haritasını çıkarıyor ve bu güçlerin neden ve ne şekilde devletin kapsama alanı dışında kaldığını gösteriyor.
Kitapta kredi kartlarının kalınlık standardından dünyadaki en büyük ortak platform olan mobil telefonlara, habis bir ur gibi yayılan "serbest bölge" paradigmasına varıncaya kadar hayatımıza en çok etki eden altyapı alanları inceleniyor. Modern habitatımızın betonuna, fiber optik kablolarına gömülü devletiçi ve devletdışı güçlerin bağlantı noktalarını ifşa eden Keller Easterling sonuç bölümünde bu iktidara direnme yolları üstüne düşünüyor. Mimarlar, şehir ve bölge planlamacıları kadar dünyanın gidişatını anlamak isteyenler için de. çev. Şahika Tokel, Metis Yayınları, 2017
Kitap hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayın
YEM Yayın kitap editörleri Bahar Demirhan ve Özgün Forta Altan'a katkılarından ötürü teşekkür ederiz.