Bu sene sekizincisi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde gerçekleşen Mimarlık ve Eğitim Kurultayı’nın ilk gününde gerçekleşen ‘Toplumsal Sorumluluklar’ ile ‘Mimarlık ve Etik’ oturumlarını sizler için derledik.
Kurultayın ilk oturumu Zeynep Ahunbay’ın moderatörlüğünde 'Toplumsal Sorumluluklar' başlığıyla Doğan Kuban, Korkut Boratav ve Afşar Timuçin’in katılımları ile gerçekleşti.
'Kamuoyuna ulaşamıyoruz, çünkü teknik değil politik jargonla konuşuyoruz'
İlk olarak sözü alan Doğan Kuban, 22 sene önce emekli olduğundan bahsederek eğitimdeki yeni gelişmelere hakim olmadığını ancak olumsuz gelişmelerin sonuçlarını gündelik hayatta gördüğünü, özgürlük olmayan yerde öğretimin olamayacağını söyledi. Temel sorunun özgürlük, eğitim özgürlüğü olduğunu vurgulayan Kuban, mimarlığın uygulama aşamasında da bürokratik şekillenmenin özgürlüğü kısıtladığını belirtti. Bu noktada siyasetçilerle ‘mimar’ kimliği ile teknik bir dille, sayılarla konuşmak yerine politik jargonu seçerek tartışmaya giren mimarları da eleştiren Doğan Kuban, bu davranışla uzman görüşünün politika içerisinde kaybolup gittiğini ve bu sebeple mimarların kamuoyuna ulaşamadığını vurguladı. ‘Çağdaş’lığın bir idea olduğundan, tek bir çağdaş dünya olduğundan bahseden Kuban, o ideaya ancak özgürlük, bağımsızlık, adalet, eşitlik gibi kavramlar doğrultusunda ulaşılabileceğini belirtti. Doğan Kuban konuşmasını ‘Kendinizi yalnızca mimar olarak tarifleyin! Ve kendinizi sayısal belgelerle ifade edin’ vurgusuyla tamamladı.
Ortadoğulu olmaktan kurtulmanın yolu aydınlanma ve laiklikten geçiyor
Toplantının devamında, Korkut Boratav konuşmasını ‘Ortadoğulu olmak’, ‘Siyasi İslam ve Müslümanlık’, ‘Aydınlanma ve Laiklik’ olarak üç başlık altında toplayacağını belirterek söze başladı. Türkiye’nin gündeminin geçen yüzyıla göre oldukça değişerek (Yunanistan’daki, Portekiz’deki sosyalist partilerin mücadelelerinin değil Rusya’nın Suriye’ye müdahalesinin konuşulması gibi örnekler vererek) bu durumun algımıza, söylemlerimize taşındığından ve ideolojik dönüşüm geçirdiğimizden bahsetti. "Bunun sonucu olarak gençlerimiz, insanlarımız Siyasi İslam görüşüne yöneliyor" diyen Boratav, siyasi islam görüşünün kültürel müslümanlıktan farklı bir şey olduğunu vurgulayarak, çoğulculuğu savunan herkesin bu görüşe karşı savaşması gerektiğini ifade etti. Tüm bu mücadelelerin ancak özgür düşüncenin gelişebilmesi için gerekli koşulları sağlayan bir ortamda yani Cumhuriyet döneminde ilk adımları atılan laiklik atılımlarının, bilim devriminin ve en önemlisi de eğitim devriminin yarattığı ortamda gerçekleşebileceğini söyleyerek konuşmasını sonlandırdı.
'Eğitimin bir yönü bilim ise diğer yönü sanattır'
Afşar Timuçin ise sunumunda eğitimin ve eğitimcinin nasıl olması gerektiğini anlattı. Eğitimin amacının ‘deha’ yetiştirmek değil, yetkin, kişilikli bir kültür insanının gelişmesine yardım etmek olduğunu vurguladı. Timuçin, “Eğitimin bir yönü bilim ise diğer yönü sanattır” sözüyle, çocukları, insanları anlayabilmenin, sevebilmenin gerekliliğini ifade ederek “Eğitimci yol gösterici olmak yerine örnek insan olmalı. Eğitimci olmak adam etmek değil, el vermek demektir” dedi. Eğitimcinin kendi alanında yetkin olmasının ve eğitimin her zaman öğrencinin ruhsal gelişimine uygun yapılmasının gerekliliğini belirten Timuçin, "Eğitim, eleştiri ve hoşgörü çerçevesinde bireyin özgür gelişimini kısıtlamayacak şekilde gerçekleşmeli" dedi.
'Devlet patates almakla mimari ürün almak arasında fark görmüyor'
Toplantı verilen aradan sonra Mimarlık ve Etik başlığı altında Doğan Hasol’un yürütücülüğünde devam etti. Doğan Hasol, etik ve ahlak kavramlarının sıkça karıştırıldığından söz ederek, konuyu netleştirmek amacıyla ‘etik’in evrensel kabullere dayandığını ancak ‘ahlak’ın toplumdan topluma farklılık gösterebileceğini belirterek oturumu başlattı. Konuşmacılardan Cengiz Bektaş, kişisel sebeplerle kurultaya katılamadığı için gönderdiği bildiri salonda okunarak katılımcılara aktarıldı. Cengiz Bektaş’ın bildirisinde öne çıkanlar ise “Ben yapmasam başkası yapacak denilen çarpık görüşe, ‘Senin ahlakın senden sorulur, sen yapma! denememektedir” ve “Devlet patates almakla mimari ürün almak arasında fark görmemektedir” ifadeleri oldu.
'(iş cinayetleri).. Mimar olarak tek başımıza baş edebileceğimiz bir konu olmayabilir ancak omurgalı bir duruş sergileyebiliriz'
Oturumun ilk sunumunu ise İpek Akpınar gerçekleştirdi. “Mimarlık, Etik ve Eğitim Sarmalı” başlıklı sunumunda mimarlık ve kent ortamının ideolojik bir ortama dönüştüğünü ifade eden Akpınar, çatışmaların, sosyal adaletsizliğin büyümesinin, etik konusundaki büyük çelişkilerin göz ardı edilmemesi gerektiğini söyledi. Zaha Hadid’in kendi projesinin şantiyesinde gerçekleşen işçi ölümleri hakkında söylediği ‘Bir mimar olarak bununla ilgilenmek benim görevim değil’ ifadesini alıntılayan Akpınar "Tam da bu noktada etiği konuşmaya başlıyoruz. Mimar olarak tek başımıza baş edebileceğimiz bir konu olmayabilir ancak omurgalı bir duruş sergileyebiliriz" dedi. Daha sonra konuşmasına "Etik değerlerin anımsıma ya da anımsatılmasında mimarın rolü nedir? Mimar hangi zihniyete göre üretecek? Mimar kendisiyle aynı değerleri paylaşmayanlarla çalışmak zorunda kalırsa ne yapacak?’"gibi sorular türeterek devam eden akademisyen, mutlaka diyaloga ve mücadeleye devam edilmesi gerektiğini vurguladı. Akpınar sunumunun son kısmında ise mimarlık eğitiminde bu etik algısının oluşturulması için vurgulanacak önemli noktaları da şu şekilde sıraladı: Tasarım; bağlam, tarihi katmanlar, gündelik hayat, diyalog/empati, çoğulculuk kavramları etrafında şekillenmeli. Mekan deneyim ve insan odaklı kurgulanmalı, süprize ve melezliğe izin vermeli. Katılımcı mekansal üretimlerde bulunulmalı.
'Zora ve güce, ekmek parası ya da kariyer için teslim olmuş bir toplumun mimarlarıyız'
İpek Akpınar’ın sunumundan sonra ise Mücella Yapıcı söz aldı. Konuşmasını kendi mesleki deneyimleri üzerinden kurgulayacağını söyleyen Yapıcı, Mimarlar Odası’nı da içerisine alan objektif bir değerlendirme yapacağını belirterek şu an ortada tek evrensel bir Etik anlayışının değil farklı ‘Etikler’in hakim olduğundan bahsetti. Küresel sermaye kendini mekan üzerinden var ettiği için kentsel dönüşüm projelerinin, mega projelerin gün geçtikçe arttığını ve mimarlık eğitiminin de piyasanın geldiği yeni hale mimar yetiştirmeye kodlandığını söyledi. “Mesleğimiz çok ciddi bir kriz yaşamakta” diyen Yapıcı, mimarlığın sermaye ve kapitalle pazarlık yapan, onun sayesinde aç kalan/kalmayan bir durumda konumlandığını söyleyerek “Biz mesleğimizi yeniden tanımlamaz ve emek skalasında doğru yere koymazsak sistem bizi yeni değerlerle farklı kodlar koymaya mecbur edecektir” diye konuştu. “ ‘Çalıyor ama çalışıyor, benim memurum işini bilir’ gibi söylemlerin olduğu bir toplumda mesleki etikten bahsetmek çok zor” diyen Mücella Yapıcı, “benim mimarım da işini bilir” diyerek işlenen ‘kent suçları’ndan örnekler verdi. Yapıcı, “Zora ve güce, ekmek parası ya da kariyer için teslim olmuş bir toplumun mimarlarıyız. Ancak yine de umut var. Sınır tanımayan mimarlarda, bunu sorgulayan mimarlarda, herkes için mimarlıkta.” diyerek konuşmasını tamamladı.
Toplantı, katılımcılarla gerçekleştirilen soru-cevap bölümünden sonra Öğrenci Forumu ile devam etti.