Tepta Aydınlatma’nın 25. Yılı onuruna hazırlanan “Gündüz, Gece, Işık” sergisi, 18 Ekim’de İstanbul Modern Sanatlar Müzesi’nde açıldı.
1991 yılında kurulan TEPTA Aydınlatma, 25. yılının onuruna düzenlediği ve İstanbul Modern Sanat Müzesi’nde 19 Ekim tarihinden itibaren izleyicilere buluşacak olan “Gündüz, Işık, Gece” sergisiyle farklı mimar ve tasarımcıların “ışık” alanındaki yorumlarını sunuyor. Küratörlüğünü Alman tasarımcı Ulrike Brandi’nin üstlendiği ve hazırlıkları yaklaşık bir yıldır devam eden “Gündüz, Işık, Gece” başlıklı ışık sergisi için alanının önde gelen mimar, sanatçı ve tasarımcıları davet edilerek kendilerinden özel tasarımlar hazırlamaları istendi.
Doğal ışığın yapay mekânlardaki yorumlarını sunan sergi kapsamında özel olarak tasarlanarak üretilen her bir çalışma, ışık hakkında farklı bir hikaye sunuyor. Tasarlanan yapıtların hayata geçirilmesi için kendi alanında önde gelen firma ve üreticilerle işbirliği sağlandı. Aqua Creations, Brand van Egmond, Catellani & Smith, Lasvit ve iGuzzini gibi aydınlatma alanında gerek tasarım özellikleri gerekse ürün kaliteleri bakımından öncü olan markaların yanı sıra, Türkiye’den de pek çok yerli imalatçı proje için emek sağladı.
Küratör Ulrike Brandi: “Doğanın ışığı hayatımıza öncülük eder”
Serginin küratörü Ulrike Brandi’nin farklı saatler ve hava şartları altındaki ışıkları ile değişerek bambaşka duygulara bürünen İstanbul’un atmosferinden esinlendiği sergide, izleyicilerin “doğal ışık” kavramına yoğunlaşması isteniyor. Brandi, izleyicilerin sergiyi “doğal ışığı” yeniden düşünerek yorumlamaları gerektiğini hatırlatarak, şöyle devam ediyor: “Doğanın ışığı bizim günlerimize, gecemize yani tüm hayatımıza öncülük eder. Bizi sağlıklı ve mutlu kılar, çevremizi deneyimlememizi sağlar. Farklı atmosferler algılamamıza sebep olur. O halde tasarladığımız yapay ışık alanlarında neden gün ışığından daha çok şey öğrenmeyelim? Doğal ışığı taklit etmekten değil, ondan ilham almanın peşinde olalım.”
Çalışmalarını Los Angeles’ta sürdüren yeni medya sanatçısı Refik Anadol’un sunduğu “Color Space: Cube / Renk Alanı: Küp” isimli yapıt, izleyicilerin bir küp içinde hapsolmuş ışık deneyimini yaşamalarına olanak veriyor. Işığı, gerçek olanla sürreel olan, güncel olanla hayal ürünü olan arasındaki ayrımı deşifre etmekteki en önemli öğe olarak ele alan bu çalışma, renk gamı içindeki tüm renkleri belli bir ritim içinde sunuyor. Çalışmalarını “deneyler” olarak gören sanatçının bu yorumu, sürükleyici sanal ortamların doğal mekânsal nitelikleri ile bunun izleyici üzerindeki etkilerini tartışıyor.
Refik Anadol/“Color Space: Cube / Renk Alanı: Küp”
Mimar Emre Arolat tarafından, Lasvit işbirliğiyle ortaya çıkarılan çalışmanın hikayesi, ışığın gizemi üzerine yoğunlaşıyor. Mimara göre, elle tutulamayan, varlığı ile yokluğu arasında belirlilik taşımayan ışık, kendi belirsizliği bir yana, nesnelerini görünür kılar ve hissedilir olmasını sağlar. “İstinbat” adını taşıyan yerleştirme, izleyiciyi keşfe çıkabileceği, özel bir mekâna davet ediyor. Burada Lasvit’in kusursuz cam işleme teknikleri ile üretilmiş olan 450 adet ışıltılı cam prizma, şaşırtıcı bir deneyim yaşatıyor.
Emre Arolat/“İstinbat”
Brand van Egmond firmasının kurucusu ve tasarımcısı William Brand tarafından tasarlanan “İstanbul Blues” adlı yapıt, tasarımcının iç dünyası ile İstanbul’un hüznünü birleştiren bir tasvir. İstanbul’un çağlar öncesine uzanan kadim kültüründen ilham alan bu yapıt, sonsuzlukla yaşam arasında çok katmanlı hikayeler barındırıyor. Çalışmalarında her zaman insandan ve doğadan esinlenen tasarımcı, yerleştirmesinde hemen hemen tüm kültürlerce kabul gören mumlar ve sonsuzluğa kontrast oluşturacak katı bir form olarak da “kayadan” yararlanıyor. Her iki nesneyi de kendi titiz imalat yöntemleri ile yorumlayan tasarımcının sunduğu hikayenin en çarpıcı yanı şu sözlerle vurgulanıyor: “Işık yaşamdaki tüm farklılıkları ve söylemlerin karanlığını aşar. ”
William Brand/“İstanbul Blues”
Tiyatro oyunları için sahne tasarımı ve aydınlatması alanındaki çalışmaları ile ön çıkan ve kendini bir heykeltıraş olarak tanımlayan sanatçı Christine Brandi, sergi için iGuzzini firması ile işbirliğinde bulundu. Sergi izleyicisini sanki bir tiyatro oyunundaymışçasına başrole yerleştiren “Light Carousel” (Işıklı Atlıkarınca) adlı eser, İstanbul’un farklı ışıklar altındaki görünümünü, sanatçının kendi elinden çıkan illüstrasyonlarla simgelerken, bir yandan da eğlenceli bir mobilya işlevi görüyor.
Christine Brandi/“Light Carousel” (Işıklı Atlıkarınca)
Ülkemizin en önemli mimar ikililerinden Melkan Gürsel - Murat Tabanlıoğlu tarafından Aqua Creations ile işbirliğinde gerçekleştirilen “Thru” isimli yerleştirme, aslında tavandan asılı bir heykel olarak yorumlanabilir. İzleyiciler zaman zaman ışığı yansıtan aynalar arasından; zaman zaman da içinde ışığı barındıran ve Aqua Creations’ın imzası haline gelmiş olan eşsiz ipek yüzeyleri arasından bir labirente konuk oluyor. Bu çalışma ışıkla ilgili pek çok sürprizli deneyime sahne yaratırken yansıma, çoğaltma, yeniden üretme, tesadüfler gibi pek çok duyguyu da yaşatıyor. Labirentin ulaştığı noktada ise yapıtın asıl can alıcı noktası olan gizli hikayesi sunuluyor. Buradaki sürprizi keşfetmek için, tasarımcıların deyimi ile bu “hiper-gerçek ve sahte, hatta hayalet imgelerle dolu” yolculuğa çıkmak gerekiyor.
Melkan Gürsel - Murat Tabanlıoğlu/ “Thru”
Kurucusu olduğu Catellani & Smith firması ile aydınlatma alanını sanat ile birleştirmeyi başaran Enzo Catellani, sergide “Shadow / Gölge” ismini verdiği ışık nesnesi ile yer alıyor. Sanatçı bu işte, en yalın bir LED ışık kaynağının, cam yüzey ile yayılan bir ışık ve renk haznesinin nasıl oluşturabildiğine dikkat çekiyor. Hikayesi, doğal ışığın yaşamdaki en keyifli anlarından biri olan “günbatımına” dayanan bu nesne, günün son saatlerindeki büyülü renkleri ve gölgeleri izleyiciye olabilecek en zarif hali ile sunuyor.
Enzo Catellani/“Shadow / Gölge”
Genç mimar Bilgehan Şenel‘in “Demir Küpte Gün Batımı” isimli çalışması, yaşadığımız kenti çevreleyen deniz üzerinde gün ışığının yansımalarından esinlenmiş. Pastel renklerin turuncu, pembe, mor renklerine dönüştüğü ve yer yer renklerin iç içe geçtiği yansımalar, yapıtta ön plana çıkıyor. Aynı zamanda İstanbul’un karmaşık yapısı, hala bitmemiş ve sürekli inşaat halinde bir şehir oluşu, mimari bozulmaları, farklılıklar barındıran sosyo-kültürel yapısı, her köşesinden başka perspektifler sunması; hem çalışmada seçilen ham ve doğal malzemelerle hem de uygulama ile vurgulanıyor. Bir bakıma İstanbul’un planlanmamış ve doğaçlama gelişen, sürekli değişen şehirli hali, gün içindeki ışık yansımaları ile buluşuyor.
Bilgehan Şenel/“Demir Küpte Gün Batımı”
Tasarımcı Tanju Özelgin’in sergide yer alan ışık nesnesi, Hollandalı şair Judith Herzberg‘in “Mavi Anemonlar” isimli şiirinden ilham alıyor. Bu şiirde tasvir edilen kıvrımların, geleneksel sıcak cam imalatı ile zanaatkarların elinde somutlaşması sonucu hayat bulan bu yapıt, modüler yapısı ile katmanlar arasında çoğalıp azalabilen ve her defasında yeni bir forma ve tasarıma ulaşan bir seri biçiminde karşılıyor izleyicileri.
Tanju Özelgin/“Mavi Anemonlar”
Mimar Önder Kaya’nın "Implicit / Explicit, Gizli / Görünen, Batın / Zahir" ismini taşıyan ışık nesneleri, temelini geometrinin en sıra dışı formu olan çembere dayandırıyor. Çevresinin, çapına orantısının sonsuzluğu; çembere dair bilgimizin sınırını bize hatırlatıyor ve bu sınırlı bilginin “esasa ait olmasının” altı çiziliyor. “Implicit / Explicit / Gizli /Görünen, Batın / Zahir” adı verilen tasarım da ilhamını kandilden alıyor. Geleneksel bir temelden hareket eden nesne, bir yandan da mimarın çağdaş yorumunu sunuyor: Aydınlatmada homojen ışık dağılımının olmaması, kesit kalınlığındaki farklılıkla oluşan dinamik yüzey mimara göre: “edebiyet-varoluş meselesindeki evrimi ve günümüz anlayışını sembolize ediyor.”
Mimar Önder Kaya/ "Implicit / Explicit, Gizli / Görünen, Batın / Zahir"