Dünya Mimarlık Günü’nün kutlandığı 2 Ekim’de, YEM’in Mimarlık Haftası etkinlikleri kapsamında ilk günün ikinci oturumu İşverenlerle Mimarlık başlığını taşıyordu. Farklı işveren profillerini temsilen panelistler, Enis Öncüoğlu’nun oturum başkanlığında, işveren olarak mimarlarla kurdukları ilişkiyi ve yürüttükleri iş süreçlerini aktardılar.
Oturumun başkanlığını üstlenen Enis Öncüoğlu, kendisi gibi mimar olan babasının henüz öğrenciyken Göztepe SSK Hastanesi Mimari Proje yarışmasını kazanarak ilk işini aldığını ve mimar olarak SSK ile masaya oturduğunda teminat mektubu gerektiğini ilk kez o zaman duyup öğrendiğini aktararak oturumu açtı. Okullarda tasarım süreçlerinin öğretildiğini ancak değişen dünyada mimarlık meslek pratiğinin ne yazık ki yeterli derecede verilmediğinin altını çizen Öncüoğlu, oturumda “İşveren-Mimar ilişkileri nasıl olur” sorusunun yanıtlarını masaya yatıracaklarını belirtti.
"Doğru karar vermekle hızlı karar vermenin dengesini iyi kurmayı amaçlıyoruz"
İlk turda sırasıyla panelistler deneyimlerini aktararak farklı ölçeklerde tespit ettikleri sorunları paylaştılar. İBB Üstyapı Projeler Müdürlüğü Müdür Yardımcısı Y. Mimar Kadriye Karabulut bütçe ve iş kapasitesi anlamında çok büyük bir kurum olan İBB’nin işveren profili olarak yapısını aktardı.
Kadriye Karabulut
Mimar olarak bulunduğu birimde üst ölçekten bakmayı öğrendiğini; kurum olarak her iş için danışmanlık hizmet alımı kapsamında ihaleye çıktıklarını ve bu hizmet alımı vasıtasıyla da farklı tasarım ofisleri ve mimarlarla çalışma imkanı bulduklarını belirtti. Kimi zaman farklı deneyimler yaşadığını söyleyen Karabulut, bir müze projesi sürecinde; Viyana Teknik Üniversitesi'nde mimarlık okurken hocası olan bir profesörle tesadüfen işveren-mimar pozisyonunda çalıştıklarını ve bu durumun her iki taraf için de ilginç bir deneyim olduğunu ve mesleğin bu anlamda farklı süprizlere açık olduğunu anlattı. Konuşmasını, geçen yıl vizyona giren “Mimar-The Architect” filmindeki işveren-mimar diyaloglarını ekrana yansıtarak sürdüren Karabulut, burada bahsi geçen meselelerin filmdeki işveren kadar İBB için de geçerli olduğunu söyledi.
Mimar: Ne zaman bir işin sonucu mükemmel olsa mükemmel bir müşteriyle çalışmış oluyorum.
İşveren: Peki bir müşteriyi mükemmel yapan ne?
Mimar: Bana ilham vermesi!
İBB olarak ne istediklerini bildiklerinde hem mimara işi tariflemenin kolaylaştığını hem de projelerin süreç ve sonuç anlamında tatminkâr olduğunu belirten Karabulut, doğru karar vermekle hızlı karar vermenin dengesini iyi kurmayı amaçladıklarını ifade etti. İş verdikleri mimarların en zorlandığı konunun proje iş programının kendileri için yetersiz olduğunu vurgulayan Karabulut, mimarla aynı dili konuşmak ve ortak bir kültür oluşturmak için İBB çalışanlarının yurtiçi ve yurtdışı teknik gezilere gönderildiğini ve malzeme yenilikleri konusunda sürekli eğitildiğini işaret etti.
Mimarın kamuya iş yapmasının tek yolu “ucuz fiyat vermesi” mi?
TOKİ’nin kuruluşunun Erzurum'a bağlı Horasan'da 13 Eylül 1924 tarihinde meydana gelen depreme dayandığını belirten Toplu Konut Projeleri ve Araştırması Daire Başkanı Mustafa Levent Sungur, o dönemde oluşturulan Eytam Sandığı'nın (Eytam Sandıkları Osmanlı’da yardıma muhtaç kesim için İdarelere bağlı olarak bulunuyordu) daha sonra Emlak Bank Yapı Şirketi için kullanıldığını, sonrasında 1984’te kanunla TOKİ'ye devredildiğini anlattı. Sungur, Marmara Depremi sonrası bu konuda hala yeterli hızda sonuç üretilemeyince, yeni afet yasası ile buna hız verilerek TOKİ’nin yetkilerinin genişletildiğini ifade etti.
Mustafa Levent Sungur
7 İklim 7 Bölge Mahalle Kentsel Tasarım Fikir Yarışması ile TOKİ’nin gereksinim duyduğu fikirleri mimarlardan duymayı amaçladıklarını ve bunu bir iletişim, felsefi düşünme ortamı olarak gördüklerini belirten Sungur, böylece mimarların daha paylaşımcı bir ortamda fikirlerini aktarabileceklerini ve TOKİ’nin de kurum olarak bunlardan beslenebileceğini ifade etti. Sungur, bu yarışma modeli dışında, eskiden beri mimarlarla Kamu İhale Kanunu gereğince danışmanlık hizmetleri kapsamında çalıştıklarını ifade etti. Proje üretimini açık ihale ya da ön ihale ile de yarışmaya açtıklarını, ancak en düşük fiyatı veren mimarın işi alması nedeniyle ne yazık ki kaliteli mimarlık üretiminin sekteye uğradığını ekledi. Yarışmanın bu anlamda olumlu bir seçenek olduğunu ve bunun sürekliliği için çaba sarf edeceklerini belirtti.
Moderatör Enis Öncüoğlu da mimarlık mesleğinin hizmet tanımının Kamu İhale Kanunu’nda doğru tanımlanmış olmamasından ötürü yıllardır bu yanlışı düzeltmek için devletin, özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ilgili müdürlükleriyle bir araya gelmek için sivil toplum kuruluşu nezdinde girişimlerde bulunduklarını ancak her randevu talebi değerlendirmeye girdiğinde ilgili müdürün ya da bakanın değiştiğinin altını çizdi.
Yapmayı planladığımız projenin “teslim zamanı dündü”
Tasarımın süreç gerektirdiğini, kamu idarelerinin ise hükümet programları doğrultusunda yatırım ve iş yaptıklarını söyleyen Sungur, eğer zamanında yatırım yapılmazsa işin rafa kalktığını, zamanı iyi değerlendirmenin mimar için de önemli olduğunu, bu nedenle bugün raflarda birçok projenin yattığını belirtti.
Bir kişinin yerine bir idarenin işveren olmasının özellikle zaman kullanımı açısından fark yarattığına dikkat çeken Sungur, işlerin yukarıdan hep “teslim zamanı dündü” şeklinde geldiğini, bunu mimara aktarırken iyi brief verme ve zaman yönetimi anlamında TOKİ’nin kritik bir noktada durduğunu ifade etti. Mesleki kontrollük anlamında mimarlara görev verilmesini ve yapılan projelerin kullanıcı geri dönüşlerinin aktarılmasını çok önemsediklerini söyleyen Sungur, son dönemde bu konulara ağırlık verdiklerini anlattı.
"Mesleki kontrollük yaptığımız işin aynası"
Enis Öncüoğlu
Mesleki kontrollüğün mimarın elinden alınıp idarelere ya da yapı denetim firmalarına verilmesinin hem yetki karmaşasına hem de yapısal güvenlik ve kalite soruna neden olduğuna dikkat çeken oturum başkanı Enis Öncüoğlu, mimarlığın deneyim işi olduğuna değindikten sonra sözü İŞ GYO Mimari Projeler Müdürü Özlem Yılmaz’a verdi.
“Konsept proje aşaması, mimarın tasarımının ruhunu anladığımız bir araç”
Bir Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı şirketi olan İŞ GYO'nun ne bireysel bir işveren, ne İBB ya da TOKİ gibi bir kamu idaresi, ne de müteahhitlik firması olduğunu, ancak halka açık yapısı nedeniyle hesap verdiğini belirten Özlem Yılmaz, iş süreçlerinin tamamını (mimarlarla olan süreçler de dahil olacak şekilde) tasarlayıp raporladıklarını anlattı. Bu doğrultuda kimi projelerde tümüyle yerli ya da yabancı mimar tercih ettiklerini, kimi zaman ise proje içeriği ve konseptine bağlı olarak konsept aşamasını yabancı, uygulama aşamasını yerli mimarla yürüttüklerini açıkladı.
Özlem Yılmaz
Özlem Yılmaz, konsept proje aşamasının mimarın tasarımının ruhunu anladıkları bir araç olduğunu ifade etti. Mimarlarla birlikte çalıştıklarını, gerektiğinde kendi mimarlık birimlerini ve satış pazarlama birimlerini de bu toplantılarına dahil ettiklerini, her hafta mutlaka bu tür koordinasyon toplantıları düzenlediklerini aktardı. Proje bitse de mimarla iletişimi koparmadıklarını her türlü gereksinim ve revizyon konusunda birlikte çalışmaya devam ettiklerini, bu nedenle de sürecin mimarla el ele çalışmayı gerektirdiğini belirtti.
“Bir evin elektrik projesini ya da mimari detay çizimini estetik bulur, duvarıma bile asabilirim”
Belgesel Fotoğrafçı Zeynep Diniz ise işveren olarak bir mimarla çalışmaya nasıl karar verdiğinin öyküsünü anlattı. Nasıl biri olduğunu, nasıl bir aileden geldiğini, hem iş hem de özel yaşamında hep mimar elinden çıkma mekanlarda yaşama olanağının onda nasıl bir birikim yarattığına değinen Diniz; kütüphanesinde hep mimarların yaşamlarının anlatıldığı monografiler yer aldığını, İtalya’daki öğrencilik yıllarında bit pazarlarından mimari projeler topladığını ve buna özel bir dosya oluşturduğunu anlattı.
“Bir evin elektrik projesini ya da mimari detay çizimini estetik bulur, duvarıma bile asabilirim” diyen Zeynep Diniz, “Mimara, bir işveren olarak, aklımı ve kalbimi açabilirim. Yapı inşa edilir. İçinde geçen yaşam bana aittir. Ortaya çıkan eser ise her zaman mimarındır. Buna sonuna kadar sahip çıkılması, herhangi bir gereksinimden doğan değişiklik için mutlaka mimarının aranması gerekir” sözleriyle konuşmasını sürdürdü.
Zeynep Diniz
Evini hep kendi yapmayı hayal ettiğini, yoğun iş ve ev yaşamı arasında her haftasonu bu proje dosyasını açarak evi üzerine düşündüğünü, hatta ortaya 3 tane proje çıkardığını belirten Diniz, iş gerçekten yapma aşamasına geldiğinde, bir mimarla çalışması gerektiği zaman, bütün o proje çalışmaları sırasında geçen süre zarfında ne istediğinin oturmuş ve neyin hiç değişmemiş olduğunu da fark ettiğini aktardı.
"Beni tanımayan, benim tanımadığım mimarlar listesi"
Diniz, birlikte çalışacağı mimara nasıl karar verdiğinin öyküsünü ise şöyle anlattı:
“Evi yapmak için 1. Mimar, 2. Müteahhit ve 3. Para lazım. Bu nedenle önce mimar listeleri yaptım: En eskiler, Genç ofisler, Havalı mimarlar, Ödüllü ofisler... Bütün bu listeler içinde ortak isimler, hatta beni ve hikayemi bilenler de vardı. Ancak yakın bir mimar arkadaşım, ‘Hikayeni bilmeyen, önyargısız birine anlat ve kendini bırak’ deyince bu kez de beni tanımayan, benim tanımadığım mimarlar listesi yaptım. Bu arada Muğla’da ev yapan bir arkadaşıma yardım ettim, bu süreçte işin hem mimarı hem de müteahhitiyle tanıştım. Mimarı Salih Küçüktuna’ydı. Kafamdaki pek çok soruya ondan yanıt alabildim. Listeme baktığımda PIN Mimarlık olarak onun da adı geçiyordu. Aslında aklımdaki listedeki bütün ofisleri gezerek onlara hikayemi anlattıktan sonra karar vermek vardı ama Salih'le tanışınca bunları yaşamadan doğrudan karar verdim.”
Henüz yapım aşamasında olan evi için buna paralel bir kitap projesi olduğunu ve bundan mimarına da bahsettiğini söyleyen Zeynep Diniz sözlerini şöyle sürdürdü:
“Evin kitabını yapmak istiyorum. Bu telaşın içine bu romantik heyecanı nasıl sokacağım? İsim düşünüyorum. Arsanın üzerinde eski bir ev var… Sonra bir gün “Can Evi” geldi aklıma isim olarak. Hemen sözlüklerde anlamına baktım: Yaşamın en önemli merkezi, yürek demekmiş. Bu isim fikrimi hemen mimarla paylaştım. O sırada belki derste, belki de bütçenin neresini keseceklerine dair hummalı bir iş görüşmesindeydi. Heyecanla bekledim. Dersteymiş. 5-10 dakika sonra geri döndü. Latince bir şeyler yazmış, 'isim kaderdir' anlamına geliyormuş. Bu çok küçük bir olay ama benim için önemli. Bu heyecanımı değerli bulup, karşılık verip önemsemesi benim için bir işveren olarak önemli. Kim bilir daha işveren ve mimar olarak başımızdan neler geçecek; kar yağacak, yağmur yağacak ama elbet sonunda güneş doğacak.”
“İmar yönetmelikleri hazırlanırken, mimarların ve şehir plancılarının sürece daha fazla dahil edilmesi gerekli”
Konuşmaların ikinci bölümünde Yenikapı Arkeoloji Müzesi (mimari tasarım: Peter Eisenmann) gibi pek çok müze projesinin İBB’nin gündeminde olduğunu belirten Kadriye Karabulut, özellikle müze projelerinde envanter çalışması kısmının zor olduğunu, o nedenle iş süreçlerini genelde danışmanlarla birlikte yürüttüklerini ifade etti.
Sorunlara çözüm önerileri kısmında söz alan Mustafa Levent Sungur, mimarın “emsali daha fazla kullanmak” üzere proje yapmasının her türlü yanlışa zemin oluşturduğunu, yarışma kültürünün ise bunu engellemenin bir yolu olduğunu söyledi. Açtıkları yarışmada peyzaj tasarımcısı, şehir plancısı ve mimarın birlikte proje üretmeleri ile, ortak çalışma kültürünü yaygınlaştırmayı amaçladıklarını belirtti.
İŞ GYO Mimari Projeler Müdürü Özlem Yılmaz da Türkiye’de sürekli değiştirilen konulardan ilkinin eğitim sistemi, ikincisinin de İmar Yönetmeliği olduğunu işaret ederek; yönetmelikler hazırlanırken mimarların ve şehir plancılarının sürece daha fazla dahil edilmesi, kamu kuruluşlarının da buna destek olması gerektiğinin altını çizdi.