TMMOB Mimarlar Odası: "Felaketlerin Asli Sorumluları Hesap Vermelidir"
"6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından bölgedeki yapılaşma ve imar sürecinin yeniden başlatılmasına odaklanan iktidar; bütüncül planlama ilkelerini ve bilimsel verileri reddeden rant odaklı kentleşme ve yapılaşma politikalarını sürdürmektedir.
Kentsel ve kırsal alanlarda sermaye birikim modeliyle yeniden şekillendirilen yapı üretim ve denetim süreci, bu süreçte görevli ve yetkili merkezi ve yerel kamu idareleri ile özelleştirilen yapı denetim sistemi depremlerde yaşanan kayıplara neden olmuştur.
Yeni imar düzeni, yapı üretim ve denetim süreciyle kamu adına denetim ortadan kaldırılmıştır.
Son yirmi yıldır kentlerimizde tüketim ve büyüme odaklı yatırım projeleri uygulamaya sokularak; kentsel ve kırsal alanlar, koruma alanları ve tüm çevre rant alanı olarak belirlenmiştir.
Kamu yararı yerine özel çıkarlar korunarak çoklu imar uygulamalarına izin verilmiş, nitelikli mimarlık ve planlama hizmetleri engellenmiş, devletin kamu adına denetim sorumluluklarını yok sayan bir anlayışla yapı denetimi özel sektöre devredilmiştir.
Mesleki hak ve yetkiler (müelliflik ve telif hakları vb.) bürokratik işlem ve engel olarak gösterilerek; ilgili idarelerin kurumsal yapılarındaki eksiklikler ve denetimsiz imar uygulamaları nedeniyle yaşanan sorunların sorumlulukları meslek mensuplarına yüklenmeye çalışılmaktadır.
İmar Affıyla riskli yapıların kullanılmasına izin verilerek kaçak yapılaşma teşvik edilmiştir.
Yıllar boyunca çıkarılan kanunlarla affedilen kaçak yapıların çoğunun 1999 Marmara ve 2011 Van Depremlerinde yıkılmasına ve binlerce yurttaşın hayatını kaybetmesine rağmen; 2018’de “İmar Barışı” adı altında yeni bir imar affı yürürlüğe sokulmuştur.
Afete maruz kalabilecek bölgelerde yurttaşlara riskli yapıları kullanma izni verilmiştir. Yapı güvenliği olmayan, planlama, mimarlık ve mühendislik süreçlerinden geçmemiş̧, teknik olarak sağlık ve güvenlik koşulları belirsiz yapılarda yurttaşların can ve mal güvenliği tehlikeye atılmış ve kaçak yapılaşma teşvik edilmiştir.
Yurttaşların deprem riski altında olan; imar kurallarına aykırı, kaçak ve deprem dayanıklılığı denetlenmemiş yapılarda yaşamalarına izin verilmiştir.
Mesleki uzmanlık alanları ve meslek kuruluşları yok sayılmıştır.
Meslek kuruluşları, üniversiteler ve hatta kamu kurumları tarafından düzenlenen raporlar göz ardı edilmiştir.
Mimarlık hizmetleri, tasarım, uygulama, yönetim ve denetim boyutuyla merkezi politikaların bileşeni haline getirilmiş; mesleki hakların kısıtlanması yoluyla, toplumun uzmanların sunduğu nitelikli mimarlık ve planlama hizmetlerine erişimi kısıtlanmıştır.
Bu hizmetlerin kamu yararına yürütülmesi için çalışmalarını sürdüren ve meslek mensuplarının yetkinliklerinin güvencesi olan meslek kuruluşlarının mesleki denetim sorumluluklarının yerine getirmesi engellenmiş, bu hizmetler ve üretim süreçleri değersizleştirilmiştir.
Meslek odalarının baskı altına alınarak işlevsizleştirilmesi yönünde pek çok adım atılmış; mimarların mesleki bilgi ve becerilerinin toplumsal ihtiyaçlar, bilimsel ve teknolojik gelişmeler ışığında geliştirilmesine yönelik sürekli mesleki gelişim eğitim programları engellenmiştir.
Yaşanan kayıplara rağmen kentlerimiz afetlere karşı hazırlanmamıştır.
Marmara Depremleri ile Van Depreminin ardından; mevcut yapılaşmanın güvenli hale getirilmesi; riskli yapıların yenilenmesi gerekçesiyle afet riski altındaki alanların dönüştürülmesine ilişkin mevzuat düzenlenmiştir.
Ülkemizdeki mevcut yapı stokunun yaklaşık yüzde 60’ının mimarlık ve mühendislik hizmeti almamış olmasına 10 milyonun üzerinde yapının sağlıksız ve afetlere karşı dayanıksız olmasına karşın; 2012 yılından bugüne kadar kentlerimiz afetlere karşı hazırlanmamıştır.
Afet riski altındaki ülkemizde; afet verileri dikkate alınmaksızın merkezi ve yerel idarelerce onaylanan imar planları ve plan tadilatları, tarım arazilerini, koruma alanlarını, kıyıları ve ormanları yapılaşmaya açan kararlar, imar affı yoluyla kullanımına izin verilen kaçak yapılar, nitelikli mimarlık, mühendislik ve planlama hizmetlerinin yapı üretim ve denetim sürecinden dışlanması, rant odaklı politikaların önünde engel olarak görülen meslek kuruluşlarının yetkilerinin kısıtlanarak işlevsizleştirilmesi, mesleki denetimin engellenmesi kentlerimizi afetlere karşı güvencesiz hale getirmiştir.
Ancak olası zararları ve kayıpları azaltmaya yönelik planlama yapmak devletin sorumluluğundadır.
Yapı üretim ve denetim sürecinde rol alan ve görevlerini yerine getirmeyen tüm sorumlular hakkında gerekli soruşturma süreci yürütülmelidir.
Yaşanan depremlerin ardından yapı inşasında müelliflik, şantiye şefliği, denetçilik ve müteahhitlik gibi farklı görevler üstlenen mimar ve mühendisler hakkında soruşturmalar yürütülmekte, felaketlerin ve can kayıplarının sorumluluğu yalnızca teknik uzmanlık alanlarında görev alan meslek mensuplarına yüklenmek istenmektedir.
Oysa yapıların depreme uygun şekilde inşa edilmesi konusunda yükümlülüğü bulunan idarelerden, yapıyı projelerine ve yapı güvenliği kurallarına uygun şekilde inşa etmeyen yüklenicilere, yapı denetim kuruluşları ile binalarda gerekli izinleri almadan ve yapı güvenliğini ortadan kaldıracak şekilde tadilat yapan malik ve kullanıcılara kadar birçok sorumlu bulunmaktadır.
Planlamadan, yapı inşasına ve kullanım sürecine; asli sorumluluklarını yerine getirmeyerek kayıplara sebep olan tüm sorumlular hakkında soruşturmaların bir an önce tamamlanarak; sorumlulukları oranında bağımsız yargıya ve topluma hesap vermeleri gerekmektedir.
Mimarlar Odası olarak; sahip olduğumuz mesleki uzmanlık, deneyim ve birikimler kapsamında çalışmalarımızı sürdüreceğimizi; bilimsel gerçekleri açıklamaya devam edeceğimizi değerli kamuoyumuzla paylaşıyoruz."