WAF'a Katılmak EAA için Neden Önemli?

Yasemin KESKİN ENGİNÖZ / 13 Ekim 2014

Yapı Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Yasemin Keskin Enginöz'ün sorularını yanıtlayan Emre Arolat, EAA'nın ücretli etkinlik ambargosunu delen WAF'ın, kendileri ve Türk mimarlık ortamı için neden önemli olduğunu anlattı. Sorumlusu oldukları projeleri uluslararası jüri önünde sunarak, ofislerine iki ödül kazandıran EAA mimarları Leyla Kori, Natali Tombak ve Özge Ertoptamış ise, festivalin ana eksenini oluşturan yarışmada edindikleri deneyimi aktardılar.



Dünya Mimarlık Festivali - WAF 2008 yılından bu yana düzenlenen, odak noktasında mimari projelerin canlı sunularak yarıştığı bir ödül programı yer alan, öğrenci charette'i, seminerler ve sosyal buluşmalarla zenginleşen büyük çaplı bir mimarlık etkinliği.

2008 yılından bu yana Yapı Dergisi ve Mimarizm olarak (2 yıl ara vererek) bu etkinliği Türkiye'den izliyoruz. İlk yıldan bu yana giderek artan sayıda proje ve üreten mimarlık bürosu bu etkinliğe katılmakta. Öte yandan ilk yıldan bu yana (ilk 3 yıl Doğan Hasol, sonradan Murat Tabanlıoğlu ve Emre Arolat; bu yıl da Murat Tabanlıoğlu, Emre Arolat ve Banu Uçak olmak üzere) dünyanın pek çok yerinden yarışan projeleri değerlendiren jüri ekiplerinde yine Türkiye'den mimarlar bulunuyor. Ve artık neredeyse her yıl Türkiye'den bir ya da birkaç proje yarıştıkları kategorilerde yılın binası seçiliyor.

Bu yıl Alışveriş kategorisinde Yalıkavak Marina Kompleksi (Yalıkavak Palmarina) ve Geleceğe Dönük Projeler - Dinlenme Odaklı Gelişim kategorisinde Antakya Müze Otel projesiyle Emre Arolat Architects - EAA iki ödül birden aldı. Biz de, hem jüri üyesi olan hem de İstanbul örneği üzerinden kentsel dönüşüm üzerine bir seminer veren Emre Arolat ile etkinliğin geneline ilişkin görüşlerini aldığımız bir söyleşi yaparken; kazanan projelerin sorumluları olan ve sunumlarını bizzat gerçekleştiren EAA'dan mimar Leyla Kori, Natali Tombak ve Özge Ertoptamış ile proje yarışması kısmını konuştuk.


"Bürodan genç arkadaşlarımın uluslararası ortama kendilerini açmaları önemli"

Dünya Mimarlık Festivali - WAF, 2008 yılından bu yana bizim (Yapı dergisi ve mimarizm.com) de basın desteği verdiğimiz; sizin de projelerinizle katıldığınız öte yandan birkaç yıldır jüri olarak da görev aldığınız bir ödül programı merkezinde kurgulanan bir mimarlık etkinliği. Sizin bu etkinlikte var olma gayeniz ve bu süreçte edindiğiniz deneyimler nedir?

Emre Arolat: WAF'ın, dünyada giderek buna benzer etkinlikler çoğalmasına karşın, hala kendine özgü bir niteliği olduğunu düşünüyorum. Öncelikle bu kadar büyük bir mimarlık grubunu bir araya getirmesi tek başına bence takdir edilmesi gereken bir çaba. Bunu da bir şekilde beceriyorlar, yapabiliyorlar. Elbette buradaki, mimarlık alanındaki genel yaklaşımının niteliğinin daha yüksek olması her zaman beklenebilecek bir şey. Ama farklı coğrafyalardan, farklı ülkelerden bir araya gelen insanların fikirsel/zihinsel alışverişte bulundukları böyle çok etkinlik de yok. EAA olarak "cebinizden para harcayıp da kendi inisiyatifinizle katıldığınız ödüller"in hiçbirine yaklaşık 3 yıldır katılmıyoruz. Ama WAF'a bir başka öncelik tanıyoruz. Ben kişisel olarak proje sunuşu yapmıyorum ve yapmamayı da özellikle seçiyorum. Benim için bürodan genç arkadaşlarımın bu ortamın içinde bulunması, bu sunuşlara hazırlanması, onları benimsemesi ve burada kıran kırana, projenin niteliği ne olursa olsun belirli bir sunum niteliğini de tutturarak burada uluslararası ortama kendilerini açmaları önemli. Bu benim açımdan o kadar önemli ki katılım ücreti ödediğimiz yarışmalara ve sergilere katılmama prensibini geri çekmeme sebep oluyor.

Paul Finch, jüri olmam ya da seminer vermem konusunda rica ediyor, yarın (3 Ekim 2014) İstanbul'la ilgili bir sunumum var. Aslında her defasında, bürodaki işleri bırakıp bu kadar yol gelmek ve zaman harcamakla ilgili bir pişmanlığım oluyor ama WAF'a sahip çıkılması ve desteklenmesi gerektiğine inanıyorum. Sonuçta benim bugün jüri olduğum kategoride Zaha Hadid, Mecanoo, BIG gibi tanınmış bürolar katılımcıydı. Bir kısmı (mimar ortaklar) kendileri sundular projeleri. İşte Jeanne Gang (Studio Gang Architects); mesela onu yıllardır görmüyordum, bugün sunum yaptı. Bunlar sonuçta insana iyi ki de gelmişim dedirtebilen, keyif veren kısmı ama bunun dışında çalışma arkadaşlarımın da daha iyi sunum yapmaya başladıklarını, ilk dönemde yaptıkları sunuşlarla bugünküler arasında ciddi farklar olduğunu görüyorum.


"Anlamaya çalışmak yerine eline bir taş alıp o taşı kafaya atmakla ilgilenen bir toplumun içinde kaldık ne yazık ki"

Katılımcılar genelde aynı kategori altında yarışan projelerin ölçeklerinin çok farklı olduğunu, kimi zaman da projeleri gerçekten kavrayamayan bir jüri harmanına denk gelme şansızlığından yakınıyorlar. Siz de kısa listeye seçilen finalist projelerle ilgili ya da jüri seçimleriyle ilgili böyle bir kaygı taşıyor musunuz?

EA: Bu, Dünya Mimarlık Festivali'ne ait olan bir şey değil. Dünyanın her yerinde jüriler farklıdır. Çok önemli yarışmaların çok önemli gözüken jürilerinin, işlerini hiç iyi yapmadıkları ve gerçekten çok yanlış işler yaptıkları zamanlar da olmuştur. Burada proje sayısı fazla, değerlendirme zamanı az. İster istemez az zaman harcamak zorunda kalıyorsunuz ama neticede, ben bunu hep söylerim, bir jüriyi alın başka bir jüriyi koyun sonuç değişme ihtimali çok büyüktür. O yüzden burada insanlar iyi niyetli biçimde önlerindeki projeyi önce anlamaya çalışıyorlar. Bu bence çok önemli birşey. Bugün dünyada, özellikle yaşadığımız coğrafyada çok rastlamadığımız bir şey. Anlamaya çalışmak yerine eline bir taş alıp o taşı kafaya atmakla ilgilenen bir toplumun içinde kaldık ne yazık ki. O yüzden ben buradaki mimari adına yaşanan çabayı her şeye karşın, zamandan kaynaklanan bütün hafifliklerine rağmen değerli buluyorum.

Eskiye nazaran biraz daha sistematik ve derli toplu...

Öte yandan bazı ayrıntılar da denemeden anlaşılmıyor. Örneğin bu yıl kurgulanan düzen, her şeyin tek katta toplanması bir taraftan iyi bir şey gibi gözüküyor öte taraftan da ciddi bir ses sorunu çıkıyor.


"Bu organizasyonlardaki devamlılık 'Türk mimarlığının kurumsallığı' adına önemli"

Bu ödül sisteminin Türk mimarlığı ile kurduğu ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Sanki gözler daha fazla Türkiye'ye dönmeye başladı…

EA:
Doğru. Bugün, Çağdaş Türk Mimarlığı gibi bir konunun Türkiye dışında ilgi görmesi gibi bir şey söz konusu değil. Ancak birkaç tane proje bir yerlerde yayımlanabiliyor. Örneğin Sancaklar Camisi pek çok yerde yayımlandı, en son Architecture Review'da 16 sayfa yayımlandı, şaşırdık yani. Türk coğrafyasında, Türk mimarlığı adına yapılan bir şey böyle tek atımlık şeyler. Bu türden organizasyonlarda bir tür devamlılık gösterildiği zaman, o, aslında bir nevi "Türk mimarlığının kurumsallığı" adına önemli bir konudur. Bu tür konulara eleştirel bakılabilir. Örneğin gayrimenkul ödülleri ile mimarlık ödülleri birbirleriyle karıştırıldığı zaman ben de kızıyorum. İşte "en iyi bina"; neye göre en iyi bina? Ama burada farklı şu oluyor; sunum var, jüri var ve bence buradaki sunum ve tartışma ortamı, dolayısıyla iletişim ortamı bence bütün diğer ödüllere göre bu niteliği getiriyor. Öyle olunca Türk mimarlığı da daha fazla konuşulmaya başlıyor. Jüride Türkiye'den mimarlar var, yarışmaya 8-10 büro katılıyor, bazı büroların 8-10 projesi var…

İlk gün Türkiye'den 15 tane proje vardı, toplamda da 22 proje yarıştı.

EA: Eskiden en fazla 3 proje falan olurdu. Bu olumlu bir şey aslında. Takip edilemeyecek hale geldi; iyi bir şey. Bence bir dert yok.

Tekrar tebrikler ve teşekkürler…

EA: Rica ederim.

* * *

EAA'nın genç yüzleri...

Emre Arolat Architects olarak kaç yıldır WAF'a katılıyorsunuz?

Natali Tombak:
2008'den beri katılıyor olmalıyız. Barselona'daki 3 taneye katıldık, şimdi Singapur'un da üçüncüsündeyiz.



Sunumları genelde projeleri yürütenler mi yapıyor?

Leyla Kori:
Son 4 senedir öyle.

NT: Tercihen herkesin kendi projesini sunması üzerine bir sistem kuruyoruz. Olabildiğince öyle yapıyoruz.


"Ne kadar kendini sunuyorsun, ne kadar başkalarını dinliyorsun?"

Dışarıdan bakıldığında WAF biraz ticari gibi görünen ama sonuçta çok fazla ofisin projesinin katıldığı, bir jüri önünde sunulduğu ve jüri eğer gerçekten onu anlayacak kapasitedeyse belki projenin de konuşulduğu bir ortam. WAF'ın size kazandırdığı şeyler neler ya da etkinliği genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

NT: Esasında bence bu konudaki en büyük çelişkilerden bir tanesi gerçekten jüriyle aramızdaki iletişimi kurabilmek. Hele Singapur'a geldikten sonra Uzakdoğuluların da etkinliğe katılmasıyla birlikte, anlaşmak bir sorun haline gelmeye başladı. Ama onun dışında sorunuza dönersek, bence katılımcılara kattığı en büyük şey başka insanlarla etkileşim: Projeyi anlatmak, anlaşmak, sunum yapmak olarak düşünüyorum, en azından kendi adıma... Her sene çok heyecanlanarak, çok stres olarak geldiğimiz, kürsüde ter döktüğümüz ama sonuç olarak değişik atmosfere sahip bir etkinlik.

LK: Bir de ofiste çalıştığınız zaman projeyi bir işverene, bir müteahhide anlatıyorsunuz, kamusal ise devletten birine anlatıyorsunuz. Mimara anlatmak aynı şey değil. Bu tür sunumu hazırlarken insan kendi projesini bir daha düşünüyor. Tabi çileli oluyor... Ama bir açıdan insan kendini de biraz sorguluyor. Sunum sırasında "crit room"daki sorular doğru düzgün sorulan, karşılıklı tartışma ortamı doğuran türden olunca bence verimli geçiyor. Ben özellikle kendi projemi gelip burada anlatmak, övgü almak ya da eleştirilmek kısmıyla ilgileniyorum. Senin bakmadığın bir gözle bakılması güzel bir şey...



Ama bir yandan da böyle "pazar yeri" gibi olunca biraz amacından saptığı anlar da yaşanıyor. Önemli bir şey de şu: ne kadar kendini sunuyorsun, ne kadar başkalarını dinliyorsun? Ben 2 yıl önce 4 proje sunmuştum. O zaman kendimden başka hiçbir şeyi dert edinemediğim için benim için şahsen o kadar verimli olmamıştı. Dünyada neler oluyor, insanlar nelerden bahsediyor, projelerini nasıl anlatıyor; geziyorsun bakıyorsun. Örneğin bütün İngilizler "termal mass"den bahsediyor. Anlıyorsun ki şu an Londra'da bu konuşuluyor. Çünkü biz Türkiye'de o kadar başka bir şeyin içindeyiz ki. Barselona'daki ilk deneyimden çok etkilenmiştim, bu açıdan çok çok öğreticiydi. Şimdi alıştık.


"Bu da en az günlük rutin iş kadar önemli"

Peki sunum öncesi hazırlık yapıyor musunuz; şu kadar dakikada şu kadar anlatırız gibi
test ediyor musunuz ? Yoğun bir çalışma temposu içinde olduğunuzu düşünüyorum, bir yandan da ekstra bir şeye hazırlanıyor olmak nasıl bir deneyim?

NT:
Vakitsizlik içinde bir şekilde vakit yaratıp bu sunumları çok özenle hazırlıyoruz.

LK: Bu da sonuçta en az günlük rutin iş kadar önemli.

Projesine güvenip sunumuna iyi hazırlanmayan, öte yandan o kadar nitelikli olmayan bir projeyi çok farklı şekilde sunanlar görüyorum. Eğer jüri deneyimli ve hazırlıklı ise, projeyi de gerçekten anlamaya çalışıyorsa elbette doğru seçimler yapıyor.

NT: Zaten o kürsüde olman çok stresli bir şey, bir de ne anlatacağını bilmiyor olmak, zor… Yani bir şekilde buraya gelmeye karar verdikten sonra bunu iyi yapmak da önemli. Sonuçta ofis olarak her şeyi iyi yapmaya çalıştığımız için bunu hafife alma gibi bir şansımız yok zaten.



Peki, o zaman sorum da tam bunun üzerine geliyor; projelerin hepsinden eş derece bir beklentiniz oluyor mu? Seçildiğiniz kategorideki diğer projeleri inceleme fırsatını yakalıyor musunuz? Buraya gelmeden veya buraya geldikten sonra onlara bakıp , finalistler içinde yerinizi düşünme şansınız oluyor mu?

LK: Gelmeden kimin hangi projeyi sunacağı zaten üç aşağı beş yukarı belli. Ben merakımdan baktım aslında ama insan onları görünce en azından kategorisinin ne olduğunu anlıyor. Sunumumu etkilemedi ama merakımı giderdim.

En azından finale ya da ödül törenine kalıp kalamayacağıyla ilgili bir yüzde verebiliyor musunuz?

LK: Bazen buraya gelip görmeden insan pek bir şey anlayamıyor çünkü çok parlak görünmeyen bir şeyi muhteşem sunmak da ayrı bir beceri.

NT: Kendi sunumundan önceki ya da başka odalardaki sunumları izleyip jürinin nelere takıldığını dinleyince sunuşta en azından o konulardan bahsetmiyorsun ya da bahsediyorsun.

LK: Evet, mesela ben kendi kategorimde benden iki-üç öncesini izleme şansım varsa öyle sunuyordum. Daha verimli olduğunu düşünüyordum.

NT: Dikkat ettiyseniz hep projeyi doğrudan anlatmaya başlayınca, önce bağlamından bahsetmiyorsanız eleştiriyorlar. Dünyanın her yerinde olabilir bu proje, "bize biraz öncesinden, altyapısından bahset ki anlayalım" diye çok yorum geliyor.


"Neyin birinci olacağını, neyin olmayacağını kestiremiyor insan"

Antakya Müze Otel projeniz derece aldı. Ödül almakla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Özge Ertoptamış: Bizim bütün projelerimizle ilgili büyük bir inancımız var ama neyin birinci olacağını neyin olmayacağını kestiremiyor insan. Bazen çok güvendiğiniz bir proje hiç de beklediğiniz gibi bir sonuç yaratmıyor.

Hem sunuşu iyi yapmak, hem jürinin o anki hali, hem de diğer ekiplerin yaptıkları çalışmalar önemli. Ama Antakya projesinin gerçekten de bir cazibesi var. Derece aldı, güzel oldu.



Teşekkürler…

Biz teşekkür ederiz.


İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :