Şehir ve Bölge Planlama Bölümü mezunu, Fotoğrafçı ve Film Yapımcısı Galip Kürkcü ile profesyonel hayatı, Anafartalar Belgeseli ve pandemi dönemi üretimlerine dair bir söyleşi gerçekleştirdik.
Sizi tanıyabilir miyiz?
1987 Ankara doğumluyum. Annesi, babası, dayısı ve halası öğretmen olan bir öğrenci olarak geçen okul hayatımın son halkası ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü oldu. Gönlümde yatan aslan sinemaydı ancak henüz üniversite hayatımın başlarında okul gezilerinin de bahanesiyle yavaş yavaş fotoğrafla uğraşmaya başlamıştım. Babamın emekliliği sonrasında gençlik uğraşı olan fotoğrafla yeniden ilgilenmeye başlaması da bu alandaki ilerleyişimi hızlandırdı. Üniversitenin ikinci senesinde aslında mesleği yapmayacağıma karar vermem sonucunda da okula 1,5 yıl ara verdim ve bütün zamanımı fotoğrafa ayırdım. Bu süreçte profesyonel fotoğrafçılığa ilk adımlarımı atarken bir yandan da yurtdışından fotoğraf malzemesi getiriyor ve fotoğraf gezileri/buluşmaları düzenliyordum.
Ne düşünerek verdiğimi bilmediğim ama bugünden geriye dönüp baktığımda “iyi ki” dediğim bir karar ile 1,5 yıl aradan sonra okula döndüm ve meslekle ilgimin fikren kesilmiş olmasının verdiği rahatlıkla bölümü bitirdim. Ancak profesyonel olarak hayatımın büyük bir kısmını alan fotoğraf ile de hiçbir zaman ilişkimi ikinci plana atmadım. Bir yandan finallere girerken aralardaki boş günlerimde de çekimlerimi yaparak geçirdiğim 2 sene sonunda mezun oldum. Afet yönetimi yüksek lisans programında geçirdiğim sadece 1 dönem sonunda o alanın da bana göre olmadığını gördüm ve fotoğrafa daha bir hevesle sarıldım.
Zaten okulun son senesinde kendi stüdyomu kurmuş ve profesyonel işlerimi sürdürmekteydim. 2007 yılından bu yana kesintisiz devam eden fotoğraf macerasının yanında dönem dönem başka işlerle de ilgilendim. Antikacılık, organizasyon, ufak çaplı ithalat ve çiçekçilik bu uğraşlarım arasında söyleyeme değecek kadar zaman ayırdıklarım.
2014 yılında ücretsiz online atölyeler düzenleme niyetiyle kurduğum Hemzemin Atölye, pek çok aksilik sonrasında ancak 2016 yılında halihazırdaki stüdyomu açmam sonucunda fiziksel mekanına kavuşmasıyla aktifleşebildi. Sonrasındaki süreçte kitle fonlama ya da armağan ekonomisi diyebileceğimiz bir model ile çok sayıda atölye düzenledi. ‘Anafartalar’ belgeselinin de yapımcısı olan Atölye, yıllar içindeki macerası ve son olarak da pandemi etkisiyle biraz daha bağımsız sinema alanına yöneldi ve yakın gelecekte de bu alanda üretime devam edecek gibi görünüyor.
Anafartalar Belgeseli çekimlerinden
Şehir ve Bölge Planlama mezunusunuz. Bölümünüzün şu anki mesleğinize katkıları oldu mu?
Kuşkusuz hem ODTÜ’nün hem okuduğum bölümün profesyonel hayatıma çok önemli etkileri oldu. Özellikle estetik algımın ve bakışımın gelişmesinde temel tasarımın büyük yardımı oldu. Öte yandan risk yönetimi ve planlama pratiklerinin hem gündelik hayatımı hem profesyonel hayatımı fazlasıyla kolaylaştırdığını sürekli tecrübe ediyorum. Detaylı analiz yapabilme, sorunu doğru şekilde tanımlama ve en uygun çözümü üretme becerileri de bölümdeki stüdyo çalışmaları sonucu geliştirdiğim kaslarımdan.
Her ne kadar meslekle ilgim kesilmişti desem de okul hayatım boyunca aldığım tüm derslerin bugünüme doğrudan ya da dolaylı etkisi olduğunu görüyorum. Mesela projelerin bütçelendirmesi ve şirketin bütçesini yönetme kısmında ekonomi derslerini saygıyla anıyorum. Reklam ve sosyal medya işlerini yürütürken istatistik derslerinde öğrendiğim modeller fazlasıyla işime yarıyor. Bu ve bunun gibi örneklendirebileceğim pek çok açıdan baktığımda iyi ki şehir planlama okumuşum diyorum.
Takım çalışmasının ne olduğunu öğrenmeme sebep olan stüdyo çalışmaları tabii ki benim için en keyifli kısımdı. Stüdyo projelerinde ilk defa kullanmaya başladığım Photoshop’un bugün benim için ne kadar önemli olduğunu söylememe gerek yoktur sanırım.
Mimarlık Fakültesi geleneği olan proje sabahlamalarını da anmadan geçmeyeyim. Bu açıdan belki de ODTÜ’de okumanın ötesinde, ODTÜ’de Mimarlık Fakültesi’nde okumuş olmaktan dolayı kendimi daha şanslı hissediyorum diyebilirim. Uykusuz geçen gecelerde farketmeden yaptığımız networking sonucu kurulan ilişkilerimiz bugün bile devam ediyor. Final haftasında son birkaç gününü yok denecek kadar az bir uykuyla geçirmiş bir öğrenciyi ancak aynı şartlardaki başka bir öğrenci anlayabilir çünkü.
Atölye'den
Birden fazla iş kolu ile ilgilendikten sonra, son olarak fotoğrafçı ve film yapımcısı kimliğinizle profesyonel hayattasınız. Bu süreçten bahsedebilir misiniz?
Aslında beni daha çok etkileyen ve yapmak istediğim şey sinema idi. Kısa film ile başlamayı teorik olarak planladığım sinema macerası maalesef hayatın getirdikleri, ya da belki de götürdükleri sebebiyle demek lazım, ancak 2017 yılında pratiğe dökülebildi. Bütün bu süreçte hiçbir zaman bırakmadığım fotoğraf var. Fotoğraf çekimlerimde kullanmak için aksesuar aldığım bir antikacıda geçirdiğim zaman ve kurduğum bağlantılar sonucu hayatımın 3 yılını alan bir antikacılık macerası (Nomades Vintage) var ki gerçekten çok şey öğrendiğim bir 3 yıldı. Eşya ve sahiplik ile kurduğum ilişkiyi tamamen sorguladığım bir tecrübeydi. Çünkü antikacı denen dükkanlardaki eşyaların nasıl bir yolculuğu olduğunu gördüm ve kısaca bu macera bana hayatın mal biriktirmek için çok kısa olduğunu farkettirdi diyebilirim.
Antikacılığa devam ederken bu sefer de bir arkadaşımla ortak olarak eski/antika parçalara sukulent dikip satmaya başladığımız bir iş de yaptım. (TioTio Garden)
Diğer ufak tefek çabalarım sonrasında birtakım şartlar olgunlaştı ve 2017 yılında da filmcilik alanına ilk adımlarımı attım.
Yaptığım her işte aradığım bağımsız karar verebilme ve uygulayabilme kaygısı sonucu tamamen öz kaynaklarım ve 60’a yakın insanın gönüllü destekleriyle, ‘Anafartalar’ belgeselini ön çalışması, çekimleri ve post aşamaları derken 1,5 yıl gibi bir süreç sonunda ete kemiğe büründürdüm. Teorik olarak zaten ilgimi çeken film üretimi macerasını, pratik olarak da tecrübe etmem sonucu uzun vadede ilerleyeceğim yol olarak seçmiş oldum.
Atölye'den
Hemzemin Atölye'deki üretimlerinizden bahseder misiniz?
2014 yılında ücretsiz online atölyeler düzenleme derdiyle başlayan Hemzemin Atölye, 2016 yılı itibarıyla gerçek dünyada atölyeler düzenlemeye başladı. 2016-2019 yılları arasında bira, şarap, çikolata, kahve, sabun, stencil, defter dikimi, kolaj, cyanotype baskı, temel fotoğrafçılık ve yazarlık atölyeleri düzenledik. Bu çalışmalar, gönüllü olarak açtığım atölyemde katılımcıların ortak bütçeye verdiği maddi ve ayni katkılar sonucunda gerçekleştirildi. Ne ben ne atölye yürütücüleri bu süreçte maddi bir kaygı içinde olduk. Ancak hobi ve temel seviyede bilgi paylaşımını öncelediğimiz bu sistemimize belgesel sebebiyle ara verdik.
Geldiğimiz noktada pandeminin de etkisiyle Hemzemin Atölye, tam bağımsız film üretimi kanalında faaliyetlerine devam edecek diyebilirim. Sıradaki projenin bütçesini denkleştirene kadar fotoğraf çekimlerine devam edip, bütçe denkleştiği an yeni filme aktarmak şeklinde bir plan üzerinden ilerleyecek.
Anafartalar Belgeseli çekimlerinden
Anafartalar Belgeseli’ni çekmekteki amacınız neydi? İlklerin Çarşısı olarak geçmesi, yapının mimarisi kadar önemli içinde bulunan sanat eserleri çerçevesinde değerlendirir misiniz? Ayrıca aldığınız ödüllerden bahseder misiniz?
2017 yılında Ankara Sanat İnisiyatifi ile organize ettiğimiz ‘PersonaNonGrata’ isimli disiplinlerarası kamusal sanat etkinliği için Anafartalar Çarşısı’nı seçmiştik. Sergi hazırlığı ve sergi aşamalarında yıkım tartışmalarının genelde mimari ve sanat eserleri çerçevesinde döndüğünü ancak bu yıkımdan etkilenecek çarşı esnafı ve kentlilerin sesinin çok öne çıkamadığını gördüm.
Bu sebeple bir yandan çarşının mimari ve sanatsal önemini anlatan ama aslında yıkımdan etkilenecek insanların sesine odaklanan bir belgesel çalışmasına başladım.
Belgesel çalışmaları sırasında Çarşı’daki eserlerle ilgili detayları öğrendikçe, doğma büyüme Ankaralı olarak bunları neden daha önceden bilmediğimle ilgili eksiklikleri de sorguladım. Bu sebeple belgeselin yanı sıra Ankara’da Çarşı ve eserlerle ilgili farkındalığı yaymak adına da çeşitli çalışmalar yaptım ve yapılan çalışmalara da elimden geldiğince destek verdim.
Sanatçıların ve kaygılı kentlilerin birkaç yıl süren çabası sonucu Anafartalar Çarşısı’nın ev sahipliği yaptığı Türk Çağdaş Seramik Sanatı’nın bu ilk örneklerinin tescil sorunu çözüldü. Hem Çarşı esnafı arasında hem de Ankara ve ülke genelinde olayla ilgili farkındalık da arttı.
Belgesel de bu farkındalığın etki alanını genişletmekte kullandığımız bir araç oldu. Elimden geldiğince çok festivale göndermeye çalıştım. Festival yolculuğunda beni şaşırtan ve biraz da kıran bir olayı söylemeden geçemeyeceğim, enteresan şekilde Ankara Film Festivali filmi kabul etmemişti mesela. Hal böyle olunca prömiyerini de yine kendi bütçemden karşılama fikriyle Büyülü Fener Sineması’nda yaptık. Sonuç olarak, gösterime gelmemesine rağmen destek amaçlı bilet alanların da yardımları sayesinde ucu ucuna denk getirdik ve 150 kişinin katılımıyla çok güzel bir prömiyer yaptık.
Bunun sonrasında XIII. İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali’nde ilk halka açık gösterimini yaptı. Bir Ankara belgeselinin ilk gösterimini İstanbul’da, sonra İzmir’de ve ardından da Boston’da gösterimler yapması beni hatırladıkça gülümsetiyor mesela. Hatta 14. Boston Türk Festivali Belgesel ve Kısa Film Yarışması’ndan özel mansiyon ödülü de aldı. Ve son olarak da İstanbul’da "10. Hangi İnsan Hakları?" Film Festivali’nde gösterilerek festival yolculuğunu tamamlamış oldu.
Anafartalar Belgeseli afişi
Ankara Belediyesi, Anafartalar Çarşı’nın yıkılmayacağını, düzenlemeler yapılacağını açıkladı. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Bu soruya iki açıdan cevap vermek istiyorum. Birincisi bu haber sevindirici olmakla birlikte, kalıcı bir çözüm olmaması itibarıyla aslında beni tedirgin ediyor. Mülkiyet Büyükşehir Belediyesi'nde olduğu için önceki yönetim yıkmak istiyordu; şimdiki istemiyor. Ama bir sonrakinin ne plan yapacağı belli değil. Dolayısıyla belediye yönetiminde olanların kararına kalması açısından tedirgin edici bir durum. Hiçbir zaman bu çarşı yıkılmayacak ve eserlerle birlikte, yani aslında planlandığı ve uygulandığı haliyle yaşamaya devam edecek diyemeyeceğiz.
Öte yandan fiziksel düzenlemeler haricinde, yıllardır Çarşı ile ilgili kentte ve kentlilerin zihninde yaratılan algı açısından da düzenlemeler yapılması ve buranın öneminin daha geniş kitlelere aktarılması gerektiğini düşünüyorum. Küstürülmüş ve kaybedilmiş esnaflarla ilgili bir plan var mıdır? Bilmiyorum ama yoksa keşke yapılsa. Buradan ayrılmak zorunda kalan veya zorunda bırakılan esnafların yeniden dönmesi fikri bana çok sıcak geliyor.
Belgeselde de eski esnaflar anlatıyor zaten, zamanında yoğun ilgiden kapıları kapatıp içeri insanları sırayla alırlarmış. Mevcut şartlarda bu kadar olmasa bile yine de bu Çarşı’nın eski bilinirliğinin ötesine geçmesi için kapsamlı bir proje yürütülmesi gerekiyor. Hem mimari olarak hem de sanat eserleri açısından bu Çarşı eşsiz bir örnekse, bu eşsizliğe yakışır bir süreç yönetimini de hak ediyor bence.
Anafartalar Çarşısı
Kentin simgesi haline gelmiş, toplum belleğini oluşturan yapılar sürekli gündemimizde. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Ve ne yazık ki gündemimize bu şekilde giren yapıların büyük bir kısmı da belirli bir süre sonra tamamen yok oluyor. Bunun da sebeplerini incelediğimizde aslında kaynağın ne olduğunu biliyoruz. Ancak bu sebebi şahsen tekrar tekrar konuşmaktan kaçınıyorum. Özellikle durumla ilgili değişim yaratabilecek gücü olanların konuşması ve aksiyon alması gerektiğine inanıyorum. Tam da bu sebeple konuşması gereken insanların sesini daha geniş kitlelere ulaştırmakta aracı olmaktan da mutlu oluyorum.
Anafartalar Çarşısı
Fotoğraf çekmek sizin için ne anlam ifade ediyor? Fotoğraflarınızı nasıl çekiyorsunuz; bir konsept dahilinde mi ya da bu farklı çalışmalarda değişiklik gösteriyor mu?
Fotoğraf çekmekle ilgili fikrim yıllar içinde sürekli değişti ve evrildi. İlk başladığım zamanlarda duygusuna pek bakmaz, daha renk ve görsel estetik açısından kaliteli işler üretmeye çabalardım. Zaman geçtikçe ve teknik bilgimi belli bir seviyeye getirince bu sefer de içerikle ilgilenmeye başladım. Picasso’nun “Önce kuralları tam bir profesyonel gibi öğrenin. Sonra onları bir sanatçı gibi kırın.” sözü benim geçirdiğim aşamaları çok güzel özetliyor aslında.
Geldiğim noktada fotoğraf bir yanıyla benim için hayatımı kazandığım profesyonel işim iken, öte yandan bazı hislerimi birtakım araçlar ve aksesuarlar ile görselleştirebildiğim bir alan haline geldi. Özellikle pandemi dönemindeki üretimlerim, araştırmalarım ve yaşadıklarım sonrasında tarzımın ‘minimal provokatif’ şekline evrildiğini söyleyebilirim.
Bazen bir duygu üzerinden, bazen daha kapsamlı bir konsept üzerinden çalışmalarıma başlayabiliyorum. Bu hem işe ayırabildiğim zamanla ve bütçeyle hem de çıkış noktamın beni ne kadar derinden etkilediğiyle alakalı oluyor.
Çok özel bir işçilik gerektirmediği sürece çekimlerimin setlerini de tamamen kendim hazırlıyorum. Kafamda kurduğum bir konseptin fiziksel dünyada gerçekleşme aşamalarının da kendi elimden geçiyor olması hem çok heyecanlandırıyor hem de büyük bir mutluluk veriyor. Bugüne kadar kurduğum setlerde çeşitli ahşap, demir, alçıpan, tesisat, kaplama vb işlerini kendim yaptım ve çoğunlukla da yaparken öğrendim.
Fotoğraf: Galip Kürkcü
Fotoğraf: Galip Kürkcü
Pandemi döneminde üretmeye devam ettiğinizi görüyoruz; bloğunuz, 30 Gün/OtoPortre projeniz. İş yapış şekliniz nasıl etkilendi? Pandemi sonrası için düşüncelerinizi paylaşır mısınız, kısa vadede değişiklikler öngörüyor musunuz?
Pandemi sürecinde mümkün olduğunca kendi kendime üretim yapmak ve geri kalan paylaşımlarımı da fiziksel dünyadan online dünyaya aktarmak üzerine düşündüm. Bu düşünceler sonucunda önce bir otoportre projesi ve sonrasında da bir blog projesi başlattım.
Nisan ayında 30 Gün/OtoPortre projesi benim için özgürleştirici ve aydınlatıcı bir deneyim oldu diyebilirim. Önceden de bahsettiğim gibi bu projede mümkün olduğunca minimal ekipman kullanarak daha çok içeriğe ve ikinci planda da estetiğe önem vermeyi hedefledim. Bu açıdan da kendi kriterlerime göre fazlasıyla başarılı bir proje oldu. Provokatiflik açısından ufak bir deneme yaptım aslında ve aynı derecede başarılı oldu diyebilirim.
ignedeligi.com adresinde yeni bir blog sitesi yayın hayatına başladı. Şimdilik sadece benim yazdığım yazılar mevcut ama yakın zamanda misafir yazarların yazıları ile de beslenecek. Birkaç ay sonrası için daha kapsamlı bir planım var blogla ilgili. Pandemi sürecinde bazı çekimlerimi toparlamaya çalıştığım yoğun bir dönemden geçtiğim için gereken ilgiyi henüz veremedim ama blog da aslında bilgi paylaşımı ve iletişim için Hemzemin Atölye’deki niyetimin bir kolu diyebilirim.
Pandemi sonrası ile ilgili çok iyimser hislerim var aslında. Görsel veya işitsel içerik üreten her sektör için geçerli belki de bu diyeceğim ama pandemi etkisi sonucunda fotoğraf sektöründe, samimiyetle fotoğraf çekme eylemini seven insanların veya firmaların ayakta kalacağını düşünüyorum. Farklı nedenlerle veya sadece maddi getirisi için bu sektörde faaliyet gösterenlerin ekonomik olarak sarsıldığında başka sektörlere yöneleceğine inanıyorum, ki örneklerini de mayıs ayı itibarıyla görmeye başladım. Bu açıdan sektörel bir temizlik herkese çok iyi gelecek. Ortalama iş kalitesi yükselecek, daha istekli olanlar üretime devam edeceği için rakipler arası yarışma da kızışacak ve keyifli hale gelecek. Umarım.
Öte yandan tamamen teknolojik bir süreç olması sebebiyle teknik ekipman ihtiyacı açısından olumsuz etkileneceğimizi de ekleyim. Malum yerli üretim bir ürün kullanmıyoruz maalesef ki. Bu, fotoğrafçılık özelinde bir problem değil tabii ki ama ekonomik olarak üretebilme kabiliyeti açısından sıkıntı yaşayacağımız da aşikar.
30 Gün/OtoPortre
Yeni projeleriniz var mı?
Genel olarak herhangi bir zaman diliminde yapmak istediğim en az 3-4 proje oluyor. Ancak gerek maddi/lojistik imkansızlıklar gerekse zaman/mevsim sıkıntıları sebebiyle sürekli bir erteleme halinde oluyorum. Bu yüzden niyetlendiğim projeleri dillendirmemeyi tercih ediyorum. Ama ön çalışmasını sürdürdüğüm çok güzel 2 belgeselin yolda olduğunu söyleyebilirim.
Birtakım projelerime veya çekimlerime destek vermek, ekipte yer almak veya sadece işlerimi takip etmek isteyenler yeni instagram hesabımı ve galipkurkcu.net web sitemi takip edebilirler.
Fotoğraf: Galip Kürkcü