O rengârenk, bol tanrılı ve fakir insanların dünyasını oldukça akıcı bir dille anlatıyor Elif Köksal, “Katmandu'da Ev Hali” isimli kitabında. Hani dışarıdan bir gözün yazdığı o “bir çırpıda okunan” gezi kitaplarından birini değil de, metnin muhtelif yerlerinde okurlara göz kırpan ilginç mizah anlayışıyla “içeriden ama aslında bir o kadar da dışarıdan birinin” Katmandu günlüklerini sunuyor.
"Ne olacak bu Nepal'in hali?" sorusuna, "Valla on altı yaşıma kadar (M.E.N: yasak olduğu için) Nepallilerle konuşmadım, ben bu ülkeyi hiç anlamıyorum, ama galiba devrim olacak" diyen 104 sene Nepal'i yönetmiş Rana ailesinden 71 yaşındaki bir prensesin, şimdilerde bir kısmını kiraya verdiği konağının yatak odasında 68 yaşındaki prens kardeşiyle birlikte, akşamları yerde oturarak televizyon izlemesine, saatlerce kağıt oynamasına mı şaşmalı, yoksa yaşlı birinin ölümünün ardından Nepal'de yapılabilen "Bağrımız yanıyor, ama bedeni çok eskimişti, yenisini edinme vakti gelmişti" yorumlarına mı?
Yabancılığını çoktan bir köşeye atıp onlardan olmuş, hatta tanrıçaların ve prenseslerin günlük yaşamında olmasına alıştığı için iki minibüs değiştirip Tanrıça görmeye üşenen yazarımıza mı yoksa? Elif Köksal'ın sanki bu kültürün içine doğmuş gibi, o kadar içeriden bir bakışla yani, bütün bunları anlatabilmesine mi ya da?
Katmandu'daki yaşam karşısında şaşırmayacak, hatta bu yaşamı içselleştirebilecek kadar oralı yazar, insanın içine işlemiş kültürel konularda "Ölüm, beklemediğimiz, yakınımıza geldiğinde çok şaşırdığımız, elimizi kolumuzu bağlayan karanlık, kötü bir şey değil buralarda... Tibetliler ölüme ‘anne kucağı' diyorlar." diyebilecek kadar da dışarıdan aslında. Köksal'ın oralardan olmadığını zaten "biz"den çıkıp "onlara; Tibetliler" e döndüğü durumlarda anlıyoruz…
Şimdi de yazarın sesine bir kulak verelim, öyküsünün özetini kendisinden dinleyelim isterseniz:
"1997-2008 arası Nepal'in başkenti Katmandu'da yaşadım. Dünyanın tek Hindu krallığının son on yılına, Nepal'in iç savaşına denk geldim. Sonunda Maocu gerillalar Kral'ı devirdi. Yeni cumhuriyetin ilk yıllarını gördüm. Günlük hayat Katmandu'da yine günlük hayattı. Alıştığımız öbür yerlerde yaşamaktan bir düzlemde pek farklı değildi. Nepal'de ama başka düzlemler de vardı sanki, onlar sahiden başkaydı: Mesela Himalayalar. Katmandu şehrinin kuzeyinde bir uçtan bir uca altı, yedi, sekiz bin metrelik dağlar öyle duruyorlar. Bakması öyle mıknatıslı ki insan kendini dağların yüzü suyu hürmetine orda öyle bıraksa, memleketine dönmeyi unutsa şaşmamak lazım.
Merhaba ve hoşçakal yerine 'İçindeki tanrıyı selamlarım,' diyoruz, nasılsın yerine de 'Pilavını yedin mi?' diye soruyoruz. İçine tanrıça girmiş küçük bir kız çocuğunun yüzü suyu hürmetine Nepal'in ayakta durduğuna inanıyoruz.
Duygularımızı açığa vurmak ayıp, kızgınlık göstermek karakter zayıflığı. Karşımızdakini üzecekse doğruyu söylemek terbiyesizlik, teselli edici yalanlar bulmak erdem. Sokakta etrafımızdakileri hoş görmek üzerine kurulu bir hayat düşünün: Trafikte şoförler burada çok küfredeceğimiz durumlarda kocaman sırıtıyorlar. Sahiden."
Her şey bir yana, ama Katmandu'da bunca yıl yaşamış ve adeta onlardan biri olmuş yazarın, sadece o çekilmez trafikte ağız dolusu küfür etmek isteyip de edemediği için, dilinin ucuna kadar gelen o lafları yutması nedeniyle mutsuz olduğunu düşündüm bir tek, o rengârenk, bol tanrılı, ama fakir insanların dünyasında…
Bu dünyayı oldukça akıcı bir dille anlatan yazar, hani dışarıdan bir gözün yazdığı o "bir çırpıda okunan" gezi kitaplarından birini değil de, metnin muhtelif yerlerinde okurlara göz kırpan ilginç mizah anlayışıyla "içeriden ama aslında bir o kadar da dışarıdan birinin" Katmandu günlüklerini sunuyor sanki.
İnsanın, zaten karşısında nutkunun tutulmasının işten bile olmadığı Nepal kültürü ve Katmandu'daki günlük yaşamın, adına "küreselleşme" denen o sihirli sözcük ile birlikte, başka "teknolojiye ayak uydurmak" anlamındaki "dünyaya ayak uydurma çabası" sonucu ortaya çıkan durumları, okurun yüzünüzdeki gülümsemeyi gözeterek anlatıyor yazar. Sevinçlerini de, üzüntülerini de, kafasındaki karmaşayı da, geçen onca yılda ne hissettiyse işte, onları da yazıyor elbet, ama hiç sıkmadan ve bunların ister Nepal'de ister başka bir ülkede yaşamın birer parçası olduğunun farkında olarak…
M.E.N.: Mimarizm Editörünün Notu
Katmandu fotoğrafları için lütfen ilerleyiniz.