Duvar resmi geleneğinin ortaya çıkışı Osmanlı İmparatorluğu’nun Batılılaşma Dönemi’ne denk düşer. Batılılaşma hareketleri, İmparatorluğun siyasetinden ekonomisine, günlük yaşamından sanatına kadar pek çok alanda etkili olur.
Duvar resmi geleneğinin ortaya çıkışı Osmanlı İmparatorluğu'nun Batılılaşma Dönemi'ne denk düşer. Batılılaşma hareketleri, İmparatorluğun siyasetinden ekonomisine, günlük yaşamından sanatına kadar pek çok alanda etkili olur.
Sanat alanındaki etki ve dönüşüm ise en çok resim sanatında kendini gösterir. Osmanlı'da resim denince akla gelen minyatür sanatında, 17. yüzyılın ortalarından itibaren batı resim sanatının etkileri görülmeye başlanır. Özellikle, minyatür sanatında kullanılmayan perspektif, bu dönemde yapılan minyatürlerde kullanılır. 18. yüzyılın sonlarına gelindiğinde güçlü batı etkileri minyatür geleneği önemli ölçüde ortadan kalkmıştır.
Benzer durum eşzamanlı olarak mimarlıkta yaşanır. Batılılaşma, Türk mimari geleneğini aynı şekilde etkiler. Bu etkiden o güne kadar Türk mimarlığının önemli unsurlarından olan iç mekanlarda kullanılan süsleme ve bezemeler de nasibini alır.
İlk olarak İstanbul'da, hemen ardında başkentin her hareketini yakından izleyen Anadolu'da iç mekan süslemelerinde duvar resimleri kullanılmaya başlanır. Önceleri konut ve camilerde süsleme olarak çiçek motifleri kullanılırken, duvar resmi ile birlikte bu motiflerin yanına İstanbul, Mekke, Medine gibi belli şehirler; Süleymaniye, Sultanahmet gibi camiler, hayali manzaralar, gemiler ve sembolik anlam taşıyan objeler resmedilir. Bu resimlerde bir örnek hariç insan figürü kullanılmamıştır.
1871 yılına tarihlenen Yozgat'taki Nizamoğlu Konağı'nda (Keşişin Evi) bulunan duvar resimlerinde Tevrat'tan sahneler tasvir edilir. Bu resimlerde insan figürü bolca kullanılmış, hatta bir resimde İsrail hükümdarı Süleyman'ın aynı bebeğe sahip çıkan iki kadından hangisinin bebeğin gerçek annesi olduğunu bulması tasvir edilmiştir.
Duvar resimlerinde daha çok manzara tasvirlerine yer verilmiş; özellikle İstanbul manzarası gerek evlerin başodalarına, gerekse cami şadırvanlarına fazlaca resmedilmiştir. İstanbul manzaraları bu resimlerin yapılışı hakkında bilgi verebilecek niteliktedir. Dikkatli bakıldığında ressamın ya İstanbul'u gören birinin anlatımına dayanarak, ya da İstanbul'u bizzat gördükten sonra aklında kaldığı kadarıyla İstanbul'u resmettiği anlaşılır. Aynı izlenimci tarz Mekke ve Medine resimlerinde de kendini gösterir. Denize oldukça uzak yerleşimlerde figür olarak gemilerin oldukça fazla kullanılmış olması şaşırtıcıdır.
Cami ve konutlara yapılan bu resimlerin konuları mekan türüne göre ayrılmaz. Örneğin Karaman'da bulunan Hacı Sami Tartan evinin duvarına Sultan Ahmet Camisi ve II. Mahmut Türbesi gibi dinsel mekanlar resmedilirken, Kula Emre Köyü Camisi'nin duvarlarına deniz kıyısındaki çok katlı evler resmedilmiştir. Mekke ve Medine tasvirleri ise sadece camilerde kullanılmıştır.
Duvar resmi sanatı, dönem olarak minyatür geleneği ile batı resmi arasında kalır. Dolayısı ile bu resimlerin kiminde minyatür geleneğinin, kiminde ise batı resim sanatının etkileri fazlasıyla görülür. Bazı resimler ise her iki tarzın özelliklerini taşırlar.
Özellikle cami duvarlarını süsleyen resimlerin coşkulu, hoşgörülü ve hayata bağlı oluşu dikkat çekicidir. Duvar resimlerinin bulunduğu camiler birer resim galerisi görünümündedir. Tavanı ve duvarları boşluk kalmayacak şekilde resim ve süslemelerle bezenmiştir. Deniz kıyısındaki evler, gemiler, dereler hatta antik kent kalıntıları bile bu camilerin duvarlarına rahatlıkla resmedilmiştir.
Anadolu'nun birçok yerinde örneklerine rastlanan duvar resimleri özellikle Merzifon-Sivas arasında ve Ege bölgesinde daha yoğun olarak karşımıza çıkar. Kesinlikle tek bir yöreye veya bölgeye özgü değildir. Birgi'deki bir evde, Yozgat'taki bir camide veya Urla'daki bir şadırvanda karşımıza çıkan bu halk sanatı örneklerinin birçoğu zamana yenik düşmeye ve kaybolmaya yüz tutmuş, ancak zamana yenilen resimler değil, duvarlarını süsledikleri mekanlar olmuş.
Duvar resmi sanatının en iyi örneklerinin bulunduğu Milas'taki Bahaddin Ağa Konağı geçen yıl bakımsızlıktan tamamen çökmüş. Birgi'de bulunan iki ev harap durumda olmalarına rağmen, duvarlarındaki resimlerin renkleri ilk günkü canlılıklarını hala koruyor. Bunun yanında oldukça başarılı koruma örnekleri de yok değil. Tokat'taki Latif Ağa Konağı, Yozgat'taki Nizamoğlu Evi ve Birgi'deki Çakırağa Konağı başarılı örneklerden bazıları.
Kalemkari nakış şeklinde işlenen bu resimlerin sanatçıları hakkında ne yazık ki fazla bilgiye sahip değiliz. Bu halk sanatçılarının pek çoğunun adı bilinmiyor. Özellikle Amasya ve Merzifon civarında eserler veren Zileli Emin ve Harput civarındaki eserlerde imzalarına rastlanan Ali Miralaygil bilinen isimler. Yaşamları ile ilgili bilgi olmamasına karşın bu sanatçıların eserlerindeki naiflik ve espri anlayışı onların yaşama olan yumuşak bakışını fazlasıyla yansıtıyor.
Evlerde gaz lambası ya da nargile konan raflara yapılan gaz lambası ve nargile resimleri, bu anlayışın ürünleri. Pek çok resmin köşesine yapılan saat resimleri, sanatçının evdeki işini bitirdiği saati gösterir. Bu oldukça incelikli ve naif düşünce tarzı Anadolu'nun isimsiz sanatçılarının kişilikleri hakkında önemli ipuçları veriyor.
Bu resimleri yapan halk sanatçıları akademik eğitim görmemişler, tamamıyla bireysel yetenekleri ve usta çırak ilişkisi sayesinde bu sanatı öğrenmişler. Bazen de rastlantılar bu kişilerin duvar resmine başlamalarına neden olmuş. Dolayısıyla duvar ressamlığını sanatla, zanaat arasında bir yerlere koymak gerekir.