Beylikdüzü Cumhuriyet Caddesi

PDG Mimarlar / 16 Aralık 2022
PDG Mimarlar'ın, İstanbul'da 2015 yılında hayata geçen ilk projesi, "Beylikdüzü Cumhuriyet Caddesi" İlk Yapı'da...

Fotoğraflar: Ömer Yüce

"Her projenin sahip olduğu potansiyeli sorgularken; tasarım ve kuram ilişkisini göz önünde tutarak, ‘ürün’ ile diyalog kuran bir süreci tutarlılıkla pekiştiren ve mimarlık için yenilikçi bir bakışı hedefliyoruz."

2015 yılında PDG Mimarlar'ı kuran Mimar Cengiz Gültek ve Mimar Murat Şahin, Türkiye Mimarlık Yıllığı (2015) ve Turgut Cansever Ulusal Mimarlık Ödülleri'ne (Yapı Dalı Jüri Takdiri, 2016) değer görülen ilk kentsel tasarım projesini paylaştılar: 

Cumhuriyet öncesi dönemde “Gardan”, mübadele sonrasında ise “Kavaklı” isimleriyle anılan Beylikdüzü’nün bir bahçeşehirden ilçeye dönüşüne uzanan hikâyesinin ana temasını birbirine karşıt ama günümüzde biri olmadan diğerinin varlığı anlam kazanamayan iki kavram oluşturmaktadır: Yeşil doku ve yapılaşma. ​Yerel yönetimlerin bölgenin fiziksel çevresini koruma ve geliştirme konusunda gösterdiği duyarlılık sayesinde tarihinden gelen yeşile bağımlılık olgusu son yıllarda yeniden gündeme gelmiştir. Beylikdüzü Belediyesi’nin almış olduğu üst ölçek kararlarla tutarlı bir tasarım gerçekleştirilmiştir.

E5 Karayolu’nun kupkuru çehresine inat, metropol içinde kalan nadir yeşil alanlardan biri esas alınarak / korunarak yapıların tasarlanmasına ve peyzajın da aynı fikri desteklemesine karar verilmiştir. Buradaki tasarım sloganı “yeşile dokunmak” olarak belirlenmiştir. Yeşil örtü ile mevcut meydanın tek bir vücut haline gelmesinin amaçlandığı projenin ilk hassasiyeti yoğun yeşil dokusunun korunması ve eklenen yapıların bu dokuyla iç içe geçmesi yönünde olmuştur. Bunun yanı sıra kamusal alan sorgusu tasarımın sürecinin başından itibaren kendisini göstermiştir.

Kamusal alanın en önemli mekanı sokaklardır. Hayat sokakta geçer. Günümüzde kentler, sokaklar araçlara göre şekillenirken bu projede yayalara göre şekillenen akslar oluşturuldu.

Meydan ve sokakları kamusal mekânın birer parçasıdır. Kamusal mekân kavramını irdelerken sadece ortak kullanım alanları olarak kabul etmek yerine, bir süreklilik içinde ve özellikle yaya olma durumu üzerinden ulaşıma dolayısıyla yaşama / kente entegre olmak için gerekli mekânlar olarak düşünmek yeterli değildir. Bu mekânların arasında kaybolmadan sürekliliği barındıran, engellenmeden, durmaksızın, dokunarak, 24 saati bünyesinde barındıran ve çoklu kullanıma elverişli alanlar olarak kabul edilmelidir. Bu alanların çevresindeki yapılarla bütünleşmesi sonucunda ortaya çıkan kimliğin toplum odaklı olması sağlanmalıdır. Toplumu oluşturan en küçük parçanın birey olduğunu düşünürsek, birey için yaşam ve mekân kalitesini arttırabilmek, kenti algılama ve ona dâhil olma yönünde yeni açılımlar yapmamıza olanak verecektir. Böylece tasarlanan, kullanılan alan kentin bir iletişim noktası olabilecektir.

"Gökyüzünün Tavanını Oluşturduğu Bir Kamusal Salon"

Kostof'a (1991, 1995, 1999) göre kamusal alan, insanların günlük yaşantılarında ya da dönemsel etkinliklerde fonksiyonel ve törensel aktiviteleri gerçekleştirebildikleri  bireyleri dolayısıyla toplumu birbirine bağlayan ortak bir zemin olmuştur. Ayrıca kamusal alan kimliğinin daha iyi algılanabilmesi tarihin önemli dönemeç noktalarının bilinmesinden geçmektedir. İnsanın kurguladığı ilk şehirlerden günümüze, sokakların ve açık alanların birbiriyle ilişkisine bakıldığında, şehirlerde gerekli olan ve istenilen aktiviteleri gerçekleştirmek üzere kurgulanmış, toplum için sağlıklı ve kullanışlı mekân oluşturma çabası gözlemlenebilmektedir.

Kent boşluklarının insanların toplanma yerleri olmasının yanı sıra simgesel özellikleri de bulunmaktadır. Kent ölçeğinde organize edilen doluluk-boşluk oranın birbiriyle ilişkisi insan ölçeğinde tanımlandığı takdirde bölgenin karakteristik özelliği de ortaya çıkmaktadır. Eğer kentin içerisinde bu doluluk boşluk oranı iyi organize edilmezse, ortak kullanım alanları olarak düşünülen mekânlar kullanışsız alanlara dönüşür ve kimliklerini kaybederler (Erdönmez, 2005).

Kamusal alanlar, günlük yaşantı içerisinde hiçbir fiziksel veya sosyal engel olmadan kentin tüm kullanıcılarına hizmet eden alanlardır. Bu alanların yaşabilmesi için kentin tüm kullanıcıları tarafından eşit şartlarda kullanılabilirliği olması gerekmektedir. Bu yüzden bu alanlar tasarlanırken fiziksel ve sosyal çevre tüm kullanıcılar için düşünülmelidir. (İnceoğlu, 2007).

Whyte'a (2000) göre bir kamusal alanı başarılı kılan 4 özellik vardır. "ulaşılabilirdirler, insanlar çeşitli aktivitelerde bulunurlar, mekân konforludur ve iyi bir imajı vardır ve sosyal faaliyetleri destekleyen, samimi, insanların birbiriyle buluştuğu ve daha fazla sosyal etkileşimin sağlandığı mekânlardır."

Adına yakışır biçimde Türkiye Cumhuriyeti’nin 1915-2015 döneminin varlığını anlatmayı hedefleyen projenin 7 ana dönüm noktası bulunmaktadır:

Cumhuriyet’in Kuruluş Destanı,
Erken Cumhuriyet,
Genç Cumhuriyet,
Cumhuriyet’in Hikâyesi,
Cumhuriyet’in Yakın Tarihi,
Cumhuriyet’in Değerleri ve
Çağdaş Cumhuriyet ve Geleceği.

İnsana önem veren ve ölçeği saptırılmamış ürünler elde etmeyi hedefleyen projenin asıl işlevi ise bir açık hava müzesi olmasıdır. Proje alanı içerisinde bu sürecin 1915-1938 dönemine yer verilecektir. Proje alanında 100 yıllık sürecin karşılama mekânı bulunmaktadır. Bu bölüm tüm aksın varlığını simgelemektedir. 1915 Çanakkale Zaferi ile beraber bir milletin bir çatı altında toplanın bir olup bir yola girmesini simgelemektedir. Aksı boyunca kiosklarda ve bilgilendirme panellerinde dönemsel çalışan küratörlerle konu zenginliği yakalanıp ‘ezber’ algıyı ortadan kaldırmak hedeflenmektedir.

Alandaki yaya aksları boyunca 1915-38 dönemi hakkındaki verilerin meraklı gözlerle buluşması öngörülmektedir. Özel olarak tasarlanan bilgilendirme panoları, oturma elemanları, duraklar, medya fasadları gibi birimler döneme damgasını vuran farklı konuların (moda, mimarlık, resim, heykel, seramik, edebiyat, spor, vb.) sergilemesine yardımcı konumda durmaktadırlar.

Bunların yanı sıra gazete bayisi, kafe, hediyelik eşya satışı, bilgilendirme ofisi, kapalı sergi alanları gibi işlevler de 3x6 metrelik akslara yerleşmektedir. Arsa boyunca var olan %4’lük eğim yer yer amfiler haline gelerek projenin avantajına kullanılmaktadır.

Sergi işlevi hem yeşile dokunan hem günlük yaşamın akışını kesmeyen hem de yapılara (engelli erişimi de dâhil olmak üzere) erişimi kolaylaştıran peyzaj ile desteklenmektedir; yeşil-yarı sert zemin-sert zemin ve tam tersi yöndeki geçişlerle zemin kaplaması doğadan geri kalanları kucaklayan bir anlayışa sahiptir.

Peyzaj tasarımında modern, lineer ve dinamik hatlar oluşturulmak istenmiştir. Alanın doğallığını bozmayan andezit taş ve yumuşak peyzaj elemanlarının bir bütün haline gelmesiyle oluşan çizgisel hatlar alanın ana peyzaj karakterini belirlemiştir.

Ağaç altı yarı gölge alanlarda yer örtücü görevi gören Vinca minor’un sarılıcı olma özelliğinden yararlanılmıştır.

Sık dokulu, toprağı örten, gölge dayanımı yüksek olan Dichondra repens çam ağaçlarının reçinesine dayanıklı olduğu için kullanılmıştır.

En ufak bir hava hareketiyle sallanan ve duman gibi gözüken dallarıyla Stipa tenuissima zarif bir etki yaratmıştır.


Etiketler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :