Hasan Çalışlar ve Kerem Erginoğlu, bürolarının açıldığı 1993 tarihinin hemen ardından ekonomik krize yakalanırlar ve Kerem Erginoğlu'nun deyimiyle ‘hayatlarında ilk kez' tatil yaparlar; ama aynı anda ve zorunlu olarak. Ekonomik krizin atlatıldığı 1994 'e gelindiğinde, iki genç mimar olarak işlerini yoluna koyma yolunda, umutla tekrar bürolarının kapılarını açarlar. Bundan sonrasına umutla bakmak için de her türlü sebepleri vardır: Lise arkadaşlarının işvereni olduğu bir ilkokul projesi karşılarındadır. İşte bu, Ecarch'ın kariyerine başlangıç öyküsü.
E-5 Kıyısında Yüksek Bir İkokul Binası
Mimar ikili, ilk uygulanan tasarımları Uğur Koleji'nin, yerleşim, yönelim ve biçimsel tasarım kararları hakkında internet sitelerinde şunları belirtiyorlar:
"Okul yerleşimi için fazla uygun olmayan E-5 kıyısı, istenen yüklü programla birleşince ilkokul yapıları için fazla alışık olunmayan bir bina yüksekliği ortaya çıkarmıştır. Bu probleme yönelik çözüm arayışı binanın mimari biçimlenmesinde de etkili olmuştur. İlkokul, lise, yönetim blokları birbirinden tümüyle ayrılıp, ortak kullanım gerektiren spor salonu, yüzme havuzu, jimnastik salonu, oditoryum gibi işlevler tamamen yer altına sokularak, okulun bir bütün olarak çalışması düşünülmüştür. Aynı zamanda kuvvetli batı güneşine maruz kalan ek yapı cephesi geniş teneffüs holleri olarak kullanılıp, binanın konsol hakkı da binayı baştan başa kat eden düz, tek kollu bir merdivenle geçilerek, sınıf cephelerinin doğuya ve iç avluya bakması sağlanmıştır. Lise kısmında da benzeri bir anlayışla, binayı ortada bir yarık bırakacak şekilde iki kütleye ayırdık. Bu birimlerin girişleri ise ortadaki yarığı geçen köprülerle sağlandı. Birlikte çalışan bu iki kütlenin mimari ifadesinde de, iç avlu kısmını güneş kırıcı bir etki de vermesi amacıyla dışbükey olarak biçimlendirdik. Yönetim binasını ilkokul ve lise kütlelerinin arasında bir mafsal oluşturacak şekilde bir silindir olarak yerleştirdik. Sınırlı boyuttaki bahçenin kullanım alanının arttırılması amacıyla eğitim bloklarının pilotiler üzerinde olması kararlaştırılmıştır. Binanın dışı prese tuğla ve alüminyumla kaplanmıştır. Böylece doğal ve renkli malzemelerin birlikteliği özellikle ilkokul çağındaki çocuklar için okulun albenisini arttıracak şekilde kullanılması amaçlanmıştır. Benzer bir anlayışla iç mekanlarda çeşitli renk ve biçim kullanımına olanak veren malzemeler seçildi. Döşeme kaplamaları linolyum, kapı ve dolap kaplamaları ise laminat la yapıldı."
Hızlı Üretilmiş, İhtiyaca Paralel Bir Proje
Kerem Erginoğlu, yapının tasarlandığı 1994 Eylül'ünden, uygulamasının tamamlandığı 1995 Haziran'ına dek geçen bir yılı dahi doldurmayan sürecin kısalığını ve çalışmanın hızını bugün bile ‘inanılmaz' bulduğunu belirtiyor. Bir ilk yapı için oldukça heyecan verici bir program, metrekare ve inşai hıza sahip Özel Uğur Koleji 'nin ortaya çıkış sürecini, genç ve ümit vaadeden mimarlar olarak Erginoğlu ve Çalışlar, Arredamento Dekorasyon'un Ekim 1995 sayısında, bakın nasıl dile getiriyorlar:
"Son yıllarda özel okul yapımları alanında gerçek bir patlama yaşandığı kesin. Türkiye'nin her yanında yüksekten ilköğretime uzanan bir ölçekte yeni okul yapıları hızla yükseliyor. Ne var ki; bunların içinde pek azı "işverenler"in mimari kaygı duyduğunu düşündürecek kalitede oluyorlar. Florya'daki Özel Uğur Lisesi bu tür ender düzeyli ve arayış ürünü örneklerden biri .
Eğitim yapıları, mimarların üzerinde çalışma fırsatını konutlar ve bürolar kadar fazla bulamadıkları bir yapı türü. Bu açıdan heyecan vericiliğinin belki diğer konulara göre daha fazla olduğu söylenebilir. Özel eğitim kurumlarının, ihtiyaca paralel olarak gösterdikleri sayısal artışa uyan Özel Uğur Lisesi projesine başlama tarihimiz Eylül 1994, ilkokulun inşasının bitiş tarihinin ise Haziran 1995 olduğunu göz önüne alırsak, inşaatın nasıl bir hızla gerçekleştiği konusunda bir fikir vermiş oluruz sanıyoruz. Yalnız hızın hiçbir zaman titizlikten ödün vermek için yeterli bir neden olmaması gerektiğini savunduğumuzu belirtmeliyiz. Resmi olarak kontrolörlük yapmadığımız halde, inşaatında çok zaman geçirdiğimiz bu yapıda içimize sinmeyen bazı detay ve inşai problemlerle karşılaştığımızı itiraf etmek durumundayız. Proje müellifi olarak istediğimiz malzeme ve detay konularında ısrar ettiğimizde, ne yazık ki, bazı mimari tutarlılıklar pahasına dahi etkimizin kısıtlı olduğunu ve malzeme seçimlerinde maliyet ve veli beğenisinin ön plana çıktığına tanık olduk. Belki her yapılan işten sonra edindiğimiz, mimarın kontrolörlük hizmetinin gerekliliği konusundaki acı tecrübe burada bir kez daha tekrarlanmış oldu. Ancak her şeye rağmen, ayrıntısı zor ve çok olan bu projeyi, bu kadar kısa zamanda özveriyle uygulayan tüm teknik ekiplere ve çalışanlara teşekkürü borç biliriz."
Müteahhit ve Mimarlar, Kısıtlı Tecrübeye Rağmen Sınırlarını Zorladılar
Kolejin kullanıma açılmasından belki yalnızca bir-iki hafta sonra kaleme alınmış bu yazı, Erginoğlu ve Çalışlar'ın heyecanını yansıtıyor. Kolejin kullanıcılarıyla buluşmasının üzerinden 13 sene geçtikten sonra, yapının tasarımcılarından ve Ecarch Mimarlık'ın ortaklarından Kerem Erginoğlu 'na, geçen uzun ve başarılı bir kariyerin ardından Uğur Koleji'ni sorduk.
Eğitimleri sırasında çok sayıda staj yapan ve hatta birer senelik büro deneyimleri de bulunan Kerem Erginoğlu ve Hasan Çalışlar, mimarlık yapabilmek için sürecin başından sonuna tanığı olunmasını elzem görenlerdenler. Kerem Erginoğlu, profesyonel hayatına adım atmasını bu takibi yapmış olmasının mümkün kıldığını söylüyor. İlk uygulanacak projelerinin işverenlerinin ise Erginoğlu'nun lise arkadaşları olması, ikili için yalnızca avantaj sağlamamış. Müteahhit ve mimar firmaların ikisinin de amatörlükten profesyonelliğe adım attıkları bir ilk projede bir araya gelmelerinin, sayısız sürpriz ve şaşkınlıklarla dolu bir uygulama macerasına yol açtığını gizlemeyen Erginoğlu sözlerine şöyle devam ediyor: "Her iki tarafın da hayat ve mesleki tecrübeleri çok kısıtlıydı. Bu sayede, bizim belki bugün bile hayal ve cesaret edemeyeceğimiz şeyler yaptık; muhtemelen müteahhit arkadaşlarımızın da cesaret edemeyeceği şeylerdi bunlar. Örneğin inanılmaz bir hızla bitirildi inşaat. Bodrum kat planı çizilirdi, temel planı statikçiye gönderilip hesaplar yapılırdı ve paftaları alıp şantiyeye gittiğimizde temel dökülmeye başlamış olurdu. Hep yalnızca bir döşeme evvel çizimleri bitirdiğimizi hatırlıyorum." Yine bir hafta başı, tuğla kaplı cephenin çizimlerini tamamlayan Erginoğlu ve Çalışlar, 2-3 kamyonla ve Kayseri'den gelen 20-30 ustayla birlikte cephe yapımı için kolları sıvıyor. Ustaların başındaki ikili, bir yandan tuğlalar dizilirken diğer yandan ustaları yönlendirmeye çalışıyor fakat bu sırada işler kesintisiz bir hızla ilerliyor. Binanın iç avlusuna bakan kirişlerin lentoları, tuğla işi bitmediği için asılarak bekletiliyor. Havada duran bu elemanların üzerine tuğla sonradan örülüyor. "Hiç olmayacak işler de yaptık " diyor Erginoğlu tüm samimiyetiyle. Dönemin teknikleri göz önüne alındığında –hatta bugünün şartlarında bile- hayli zorlayıcı bir çatı yaptıklarını belirten Erginoğlu'na soruyoruz, ‘biraz cahil cesareti oluyor mu?' diye. "Oluyor tabii; ama dediğim gibi, belki daha tecrübeli bir müteahhitle çalışsak karşı çıkabilirdi, bizi frenleyebilirdi. Ama onlar tabii ki karşı çıkmadılar."
Kullanılamayan Prekastlar, Uğur Koleji Tabelası ve Edinilen Keyifli Bir Tecrübe
Erginoğlu ve Çalışlar, Uğur Kolejinin yapımında aslında yapı blok kulanmak istemişler. Konuyu Kerem Erginoğlu şöyle anlatıyor: "O tarihte prekast beton bloklar Yapı Endüstri için bile çok yeni malzemelerdi ve orada çalışan Sırrı Bey'e bu blokları bir ilkokul yapısında kullanmak istediğimizi söylediğimizde ‘Bunlar sadece fabrika benzeri yapılar için!' diyerek bizi göndermişti." Sonrasında Nevzat Sayın'ın benzer bir malzemeyi bir yapısında kullanmasıyla birlikte, prekast elemanların depo, fabrika binası veya duvar yapımında kullanılacak malzemeler olmadığı, kaba bir yapı bileşeni ise asla olmadığı anlaşılmış. Hatta Yapı Endüstrisi bile şık bir yapı elemanı olarak prekast beton elemanları inşaatlarında kullanmaya başlamışlar. Fakat bu tarihe gelindiğinde Uğur Koleji çoktan betonarme iskeletli ve tuğla duvarlı bir yapı olarak çoktan vücuda gelmiş.
Mimarlık kuşkusuz, bireyin kendi yaptığını sürekli bozmak ve tekrar yapmak zorunda olduğu, dolayısıyla kendi işleriyle bitimsiz bir hesaplaşmaya girdiği bir meslek alanı. En basit tabiriyle, dün yapılan işin bugün asla aynen yapılmayacağı öngörüsünü taşımak gerekiyor. Bugün geriye dönüp baktığında, Uğur Koleji yapısına ilişkin bir hayalkırıklığı olup olmadığını sorduğumuz Kerem Erginoğlu, koleji çok doğru bir ilkokul yapısı olarak görmediğini anlatıyor: "Her şeyden önce, biz buraya bu inşaatı yapmış olsak da, mevcut imar durumları bir eğitim yapısına izin vermiyordu. Bunun dışında beş-altı katlı bir ilkokul binası yapıyorsunuz, ki dünyada bunun herhalde çok az örneği vardır. Bu anlamda projede zaten baştan bir aksaklık var." İnşai süreci başından sonuna takip ettikleri için sürprizlerle karşılaşmadıklarını söylüyor ve gülerek ekliyor: "Tabii en büyük hayalkırıklığı bina tamamlandıktan sonra tepeye asılan ‘Uğur Koleji' yazısı oldu."
Kendiyle Barışık Mimarların Yapısı, Değişime Direnmez
Bir de mimarların yapılarını, kağıt üzerinde gösterilen bir bitmişliğe sahip olarak tahayyül etmesi problemi var. Resmen çizilmiş haliyle zaman-üstüleşen proje, vücuda geldiğinde ve hatta kullanılmaya başlandığında mimar için bir kabusa dönüşebilir. Kendini aşkınlaştırma potansiyeli taşıyan modern özne/modern mimar, yapısının hayal ettiği bitmişliğine sürekli eklemlenen, onu bozan, eskiten değişimlere karşı tahammülsüzdür. Kerem Erginoğlu ise, Uğur Koleji'ne dair değişiklikleri keyifle anlatıyor: "Takip ettiğimiz kadarıyla büyük değişiklikler olmadı. Fakat zaten bütçe, kaynak dolayısıyla istediğimiz pek çok malzemeyi kullanamadığımızı hatırlıyorum. Bunlardan biri sözünü ettiğim yapı bloktu, diğeri ise cephelerde kullandığımız renkli alüminyum panellerdi. Bu paneller yeteri kadar iyi bir malzemeden seçilmedi. Biz de o dönemde bu denli ince levhalara hakim değildik. O yüzden hala, cephede görünebilir şekilde kötü kötü dalgalanırlar." Erginoğlu, giriş revağına deyinmekten de kaçınmıyor: "Biz ilk tasarladığımızda yapının girişinde pilotiler vardı. Sonradan yarı kapalı bir toplanma alanına ihtiyaç olduğunu düşünerek bu mekanı kapatmışlar. Veya parapet detayını çizmiş olmamıza rağmen usta ‘bu böyle döndürülür!' diyerek bildiği gibi kapatmıştı parapetleri. Bombeli saçaklar da vardır , daha iyi çözülebilecek bitiş detayları da...Ama böyle oldu."