Günkut Akın Viyana'nın arada kalmışlığına, Chicago'nun dinamizmine değinmişti...
İhsan Bilgin: Evet, Viyana'nın bir arada kalmışlığı var. Viyana, Avrupa'nın ilk büyük modernleşme hamlesini yapmış şehirlerinden birisi değil aslında. Bir çok şehir gibi bir yandan Londra'ya, diğer yandan da erken bir hamle yaparak kültürün merkezi haline gelen Paris'e bakmış. 1860 – 1890 tarihleri arasında ise çok önemli olan Ringstrasse operasyonu ile dikkat çekmiş. Batı Avrupa'nın en doğusundaki bir büyük şehir olarak yapmış bu hamleyi. İlk olduğu için Londra'nın hiç adlandırmadığı, Paris'in genellikle övünç duyduğu şeyler, Viyana'da düşüne taşına yapılmış, çelişkileri ortaya çıkarmış. Franz Joseph'in Ringstrasse Operasyonu'nu Wagner'in kuşağı benimsememiş ve ona alternatif bir mimari oluşturmaya çalışmış. Adolf Loos ise Jugendstil'i benimsememiş. Yani diğer şehirlerde ortaya çıkmayan verimli bir huzursuzluk ortamı var Viyana'da. Yüzyıl dönümünü de içeren 30-40 yılın çekici enerjisini de bu huzursuzluktan almış. Chicago'nun üzerine gezi sırasında da çok konuştuğumuz başat özelliği kontrollü bir yığın oluşuydu. Bu yığın New York'unkinden farklı; New York'taki daha kontrolsüz bir yığın. Kısa bir zaman aralığında oluştuğu hemen belli oluyor.
Chicago, Loop'tan kuzeye bakış
Fotoğraf: Cemal Emden
Şehir insan ölçeğine hiç inmemiş yani?
İhsan Bilgin: Hayır, hiç inmemiş. New York'da Village ve Soho vardır örneğin, orada sokaklarda yaşanır. Ama planlanmış değildir, öyle olmuştur. Chicago'da böyle bir kamusal alan kullanımı neredeyse hiç yok...
Sibel Bozdoğan: Chicago'daki şehir yaşantısında açık mekanların olmamasında biraz iklimin de etkisi var. Dondurucu bir soğuk yaşanıyor çünkü. Ayrıca Chicago'nun alışkanlıklarında mekanı içe alma eğilimi mevcut.
19. yüzyılda Chicago tüccarların, iş adamlarının kenti olduğu için, yani para kazanılan bir kent olduğu için, atrium gibi, tam olarak kamusal alan olmasa da herkesin rahatlıkla girip çıkabileceği alanlar var. Fakat Chicago'nun bu tarihsel yanının değişmeye başladığına da işaret etmek gerek. Şimdilerde Chicago'nun her tarafında şantiyeler var, sürekli yeni konut projeleri yapılıyor. Dolayısıyla şimdilerde sokakta kafelerin, restoranların, vs. olduğu yeni yaşam biçimleri oluşmaya başladı. Örneğin, 2000 yılından beri de Millenium Park var.
Tansel Korkmaz: Görmeden önce Chicago'ya hayrandım ben. Bu kadar iyi tasarlanmış adeta bir mimarlık müzesi olan başka bir şehir yoktur herhalde. Ancak oraya gidince bu denli tasarlanmış, homojen, kontrol edilmiş bir çevrenin ne anlama geldiğini daha iyi anladım. Hiç kaçan bir şey yok. Aylaklığın, marjinalliğin kendine yer bulabileceği bir alan bırakılmamış. Mesela Viyana'da Ringstrasse kontrolün mekanıysa, kafeler her zaman muhaliflerin mekanı. Paris'te pasajlar, yine kafeler; Londra'da publar... Ama Chicago'da her yer kontrollü ve steril bir şekilde tasarlanmış. Tam da bu anlamda mimarlara cazip geleceği düşünülebilir, ama bana biraz boğucu geldi doğrusu.