Chicago, Millenium Park, Jay Pritzker Pavillion (Frank Gehry, 2000-2004)
Fotoğraf: Cemal Emden
Sibel Hanım Chicago'nun değişim gösterdiğine işaret etmişti. Bu değişimde Millenium Park nerede duruyor? Biraz Millenium Park'ın insanlarla olan ilişkisinden ya da insanların Millenium Park'la olan ilişkisinden bahsedebilir miyiz?
İhsan Bilgin: Tam da Chicago'nun kontrollü yığın özelliği ve tecrit durumu nedeniyle Millenium Park bana çok cazip geldi.Yeni kültür endüstrisinin mekanları, yani post modern inşaatların odağında olan mekanlar, şekilleri değişse bile nereye gidilse aynı şeyler tekrarlanıyor hissi uyandırıyor. Jenerik bir isim olan "Millenium Park" bir klişe çağrışımı yapıyor doğal olarak. Oysa görünce çok şaşırdım, bütün o klişeleri alt üst ettiğini hayretle farkettim. Çok ustaca tasarlanmış 2 sanat eseri ve bir çim amfiden meydana geliyor. Çim amfinin çok nitelikli ve büyük bir sahnesi var. Akşamları burada konserler düzenleniyor ve isteyen herkes, para ödemeden konserleri izleyebiliyor. Gündüz yapılan provalar da genellikle izleyiciye açık oluyor. Millenium Park'ın çok garip bir elitizmi var; örneğin opera temsillerinin provalarına meraklısı dışında kimse gitmez. Ama bir turist ya da Chicagolu burada provaları izleyebiliyor. Halk gelir mi, gelirse bunu dinler mi kaygısı yok hiç. Cazip bir tansiyon yaratıyor bu durum.Ve bütün bunlar parasız. Millenium Park'ta ayrıca hiç bir şey satılmıyor da. Servis yok. Mesela bana çok çarpıcı gelen şeylerden biri de oraya piknik sepetleriyle geliniyor olmasıydı.
Chicago, Millenium Park
Postmodern kültür mekanları dediğimiz yerlerin temel özelliği, insanları oyalama üzerine kurgulanmış olmaları. Bu tip mekanlarda kahve, kartpostal, kitap, hediyelik eşya gibi insanı sürekli oyalayacak bir takım şeyler satılıyor. Haklarını da vermek lazım, oldukça şık ve iyi tasarlanmış şeyler de olabiliyor bunlar. Kültür endüstrisi boşuna seferber edilmiyor tabii. Ama, sanki gelen insan ne yapacağını bilmiyor ve ona bir şey sunulması gerekiyor gibi bir durum yaratılıyor sürekli. Fakat Millenium Park, insanı tamamen kendi deneyimiyle baş başa bırakma kapasitesine sahip mekanlardan oluşuyor.
Sibel Bozdoğan: Tansel'in dediği gibi kentin geri kalan kısmı çok kontrollü olduğu için Millenium Park'a bir akış var, aylaklığın merkezi orası. New York ile kontrast yani. New York aylaklığa olanak tanıdığı için Central Park yapay olarak inşa edilse de bir doğa parçası.O anlamda Central Park'ın 19. yüzyıla, Millenium Park'ın da 21. yüzyıla ait olduğunu düşünüyorum.
Chicago, Millenium Park
Fotoğraf: İhsan Bilgin
Tansel Korkmaz: Chicago'da gezerken kamusal alanın ‘boş zaman endüstrisi' tarafından işgal edildiğini çok konuşmuştuk. Bunun alternatifinin de ne olabileceğini düşünmüştük hep. Bu noktada Millenium Park, çocukların, gençlerin, yaşlıların, turistlerin, farklı sosyal katmanlara ait olan insanların birlikte rahatlıkla kullanabildikleri bir yer, tam bir kentsel karşılaşma mekanı. Hem Chicago kent kültürü, hem de bugünün global kent yaşamı açısından umut verici bir istisna.
Kamusallığı ve yeni kültür endüstrisinin sınırlarını zorlayışı bakımından Millienium Park'a alternatif başka bir yer yok mu?
İhsan Bilgin: Millenium Park gibi bir yeri hiç görmemiştim. Mesela bunun Viyana'daki karşılığı olan Museumsquartier avlusundaki iki müze binasının çevresine dizilmiş butiklerden, kahvelerden, müzik ve hediyelik eşya dükkanlarından, kitapçılardan oluşuyor. Millenium Park'ta bu kültür endüstrisi ürünlerinin izine bile rastlanamıyor. Belki de bu devirde ticaretin bu denli askıya alınabilmesi, ancak varlığını bu denli ticarete borçlu olan bir şehirde mümkün olabilirdi.
Tansel Korkmaz: Aslında ‘Museum Quartier' de ilham verici bir yerdi. Çünkü bir şehir akşamüstü oraya akıyor. Gençler oralarda buluşuyorlar, akşam üstü işlerinden çıkan çalışanlar birşeyler içmeye geliyor. Orası da bir karşılaşma mekanı olarak işliyor.
İhsan Bilgin: Tabi, ama bu, dünyanın tanıdık bir yeriydi.