Türkiye'de katıldığınız yarışmalardan henüz istediğiniz sonucu alamamış olmanızı iki ülke arasındaki yaşam tarzı ve anlayış farkı ile ilişkilendirebilir miyiz?
Ercan Ağırbaş: En son Çankaya Belediyesi Başkanlık Hizmet Binası için açılan yarışmaya katıldım. Şartnamede ofis bölümünün 'açık ofis' şeklinde kurgulanması isteniyordu. Çok şaşırdık çünkü bu sistemin ne kadar yanlış olduğu senelerdir biliniyor. Bu kadar ileri görüşlü bir yarışma düzenleyip, çalışma alanlarının açık ofis, yani diktatörlük dönemindeki gibi birinin sürekli çalışanları kontrol ettiği bir düzende istenmesi çok tuhafıma gitti. Bunun yanlış olduğunu bildiğimiz için de daha farklı önerilerde bulunduk. Demek ki bu nedenle Türkiye'de pek başarılı olamıyoruz (gülüyor).
CB: Senin durumun bunun tümüyle dışında…1970'lerin başında, İngiltere'den bana bir çağrı geldi ve 15 Avrupa ülkesinden birer mimar olacak şekilde bir birlik kurduk. Daha sonra Londra'da ortak bir iş yerimiz de oldu. Bu birliğe çok önem veriyordum. Örneğin Brüksel'de bir toplantımız oluyordu, söyleşiyorduk ve herkes birbirine işlik deneyimlerini aktarıyordu. Kimisi, "biz açık işliği denedik, şu güçlüklerle karşılaştık" diyordu örneğin; kimisi de, "ayrı odalarda çalıştığımızda çalışanlar gazete okuyorlar, gerektiği gibi çalışmıyorlar" diyordu. Bütün Avrupa ülkelerinden birer kişi olunca çok güzel bir tartışma ortamı yakalamıştık. Bu buluşmaları çeşitli kentlerde sürdürdük. Fakat çok geçmeden şu ortaya çıktı, İngilizler'in iş alanları iyice daralmış, onlar için bütün konu aslında "başka ülkelerden nasıl iş alabiliriz"i öğrenmekmiş. Bunu anlayınca; "Eğer birliğe bu nedenle bakıyorsanız, bu kuruluş benim için bitmiştir. Kendi ülkemde daha iyi yapabileceğime inandığım bir projeyi neden bir İngiliz mimarına peşkeş çekeyim? Sizin bu düşünceniz bana yabancı" diye açıkça belirttim ve birlikten ayrıldım.
Şu anda şöyle bir şansımız var: Ercan, çalışmalarını Almanya'da yürüten başarılı bir arkadaşımız. Elbette onun, Türkiye'deki bağlarını izleyerek kazanacağı bir şeyler var ama o bir de, dışarıdaki deneyimlerini bize aktarabilecek bir elçi. Fransa'da, İtalya'da da arkadaşlarımız var. Şimdi burada başlattığınız bu söyleşi, daha geniş bir katılım ile sürdürülebilir. Hatta daha sonra da Mimarlar Odası'nın Genel Kurul toplantıları gibi arada bir araya gelip, dünyada yapılan uygulamalar üzerine tartışılabilir. Örneğin Japon bir mimar gelip burada bina yapabiliyor, ama ben Japonya'da bir bina yapayım dediğimde, aynı kişinin tepkisiyle karşılaşabiliyorum.
EA: Aslında iki tarafın da buna açık olması lazım. Örneğin Almanya'da son senelerde yapılmış olan önemli binaları düşündüğümde bunların çoğu, Norman Foster, David Chipperfield, Herzog de Meuron gibi yabancı mimarlar tarafından yapıldı. Alman mimarlar bundan çok yakınıyor, çünkü onlar aynı şekilde İspanya ya da İngiltere'de proje yapamıyorlar. Almanya bu konuda her zaman açık ve ben de konuya bir Alman mimarı olarak baktığımda, Türkiye'yi bu konuda çok kapalı görüyorum. Örneğin yarışmalar neden hep ulusal ölçekli olarak düzenleniyor. Türkiye Mimarlar Odasına da kayıtlı olduğum için bunlara katılabiliyorum ama süreçle ilgili ciddi zorluklar yaşadığımı da ifade etmeliyim. Bunun en basit örneği, yarışmaya katılabilmeniz için tüm ekip üyelerinin Türkiye'deki ilgili odalara kayıtlı olmalarının istenmesi. Yarışmayı Türkiye için yapıyor olabilirim ama Almanya'da alıştığım peyzaj mimarı ile birlikte çalışmak istiyorum ve bu benim için mümkün değil. Odanın bunun gibi bürokratik sorunları çözmesi lazım.
CB: Troya Müzesi yarışmasının uluslararası ölçekte açılması için yıllarca uğraştım: "Bu hem birincil amacınız olan, Troya'yı dünyaya tanıtmanıza yardımcı olacak; hem de yıllardır çıkarılan, yeryüzünün kırk değişik müzesindeki Troya buluntularını bir araya toparlamak için iyi bir başlangıç olacaktır" dedim ama sonuçta yarışmanın ulusal ölçekli olmasına karar verildi. Gerçekten söz ettiğin gibi bir tıkanıklık var. Oysa, özellikle bunun gibi dünya kültürünü ilgilendiren konularda başka türlü düşünceleri de toplamak olası…
Yapı-Endüstri-Merkezi ilişki ağı güçlü bir kurum. Bu anlamda bugüne dek yapılmamış bir etkinliği üstlenebilir. Yurt dışında çalışan Türkiyeli mimarlar bir araya getirilip, çıkış noktası niteliğinde bir toplantı düzenleyebilir. Yurtdışında neler yapıldığını İstanbul'dakiler bilmiyor. Doğrudan doğruya belli sorunlar üzerinde tartışmakta çok yarar var. Ercan'ın belirttiği gibi aslında çok kapalı bir toplumuz. Kapalı derken de, belli sınırlar içinde kalan mimarlarımıza değiniyorum. Küreselleşme bizim için kötü bir olgu, çünkü anamalcılığın küreselleşmesine yol olması dışında, bize yararlı olabilecek yönlerinden yararlanamıyoruz. Başkalarının sömürgen duygularının parçası olmaya başlıyoruz. Örneğin bu konunun en önemli noktalarından biri de küreselleşme denilen olgunun açıklıkla tartışılması. Ortak haklarımız için hep birlikte savaş vermeliyiz.