Cumhuriyet'in değerlerini ve kazanımlarını yansıtan Cumhuriyet Müzesi'nin mekan ve sergi tasarımı do[x]architecture'a ait.
Taksim Meydanı’nın simge yapılarından olan Taksim Maksemi İBB Miras ekibinin kapsamlı restorasyonu ile kent hayatına kazandırıldı. Müze olarak yeniden işlevlendirilmesi kararlaştırılan Taksim Su Deposu ise ‘Cumhuriyet Müzesi’ olarak 8 Haziran 2024’te ziyarete açıldı. Cumhuriyet dönemi boyunca yaşanan toplumsal, kültürel ve siyasi değişimlere dair bir anlayış sunmayı hedefleyen Cumhuriyet Müzesi’nin mekan ve sergi tasarımı projelendirilerek hayata geçirildi.
Müze, ziyaretçilerine 1923 yılında kurulan Cumhuriyet’in temel değerlerine ve tarihsel dönüşüm sürecine dair kapsamlı bir anlatı sunar. 13 alt temadan oluşan sergi, Kurtuluş Savaşı’nın sona ermesi ile başlayan erken Cumhuriyet tarihine dair fotoğraflar, filmler, gazete haberleri, arşiv belgeleri ile özel koleksiyonlardan önemli parçalar barındır. Sergide, müze deneyimini daha erişilebilir ve kapsayıcı hale getirmek için bilgi verici görseller, geniş grafik anlatımlar ve etkileşimli alanlar yer alır.
I. Mahmud tarafından 1732 yılında inşa ettirilen Taksim Maksemi, yıllar boyunca şehrin su ihtiyacını karşılamıştır. Maksem’in arkasında yer alan Taksim Su Deposu dikdörtgen planlı ve 24 hücreden oluşmaktadır. Birbirinin aynı olan ve hem doğrusal hem de paralel aksta kemerli geçişlerle birbirine bağlanan bu hücreler sergi senaryosunun mekana yerleşiminde bir potansiyel olarak değerlendirilir. Serginin alt temaları bu hücreler arasında yayılım gösterir. Hücreler arasındaki kemerli geçişler sergi sisteminin ana elemanlarından biri olan kemerli yapısal eklemeler ve tüneller ile ziyaretçi sirkülasyonu için devamlılık sağlarken bazı bölümlerde serginin sahnesi olarak davranır. Yapı boyunca devam eden ‘korkuluk’ (metal profil) ise ziyaretçi ile yapı arasına bir mesafe koyar ve sergi sisteminin ana taşıyıcısını oluşturur. Tüm sergi içeriği (fotoğraflar, ekranlar, bilgi panoları, etiketler, yönlendirme elemanları ve aydınlatma) bu profilin üzerine asılırken hem yapıya minimumda temas eder hem de her hücrede dinamik bir sergi sistemi oluşturur. Ana sergi birimleri ise Cumhuriyet Bayramlarının vazgeçilmezi olan ‘tak’ tasarımının bir yorumu olarak ele alınır. Her bölümde ziyaretçi ile farklı formlarda ve geometride iletişim kurarken üzerinde birden fazla sergileme tekniğini barındırır. Dönemin fotoğrafları, gazete yazıları, filmler ve serginin özel koleksiyonundan parçalar bu birimlerde farklı derinliklerde bir araya gelir ve her temanın kendi kompozisyonunu oluşturmasını sağlar. Bu sergi birimleri katmanlı sergi sahneleri oluşturarak mekansal derinlik de sağlar.
Serginin ana malzeme ve renk kararları yapının tuğla dokusu ile kontrast yaratacak şekilde kurgulanır. Serginin ana malzemelerini ahşap panel ve metal profil oluştururken tüm malzemelerde ve grafik anlatım yüzeylerinde siyah renk ile hem sergiye bir fon oluşturulur hem de sergi birimlerinin yapıdan ayrışması sağlanır.
Yapının Tarlabaşı Bulvarı tarafına bakan cephesinde ise teknik ekipmanlar için özel bir tasarım hayata geçirilmiştir. Delikli metal levhalardan oluşan paneller aralıklı ve açılı yerleştirilerek cephede hareketli bir yüzey elde edilir. Gün boyunca ışığı farklı açılarda kıran ve yansıtan bu dinamik yüzey, Taksim Meydanı’nın barındırdığı hareket ile yaklaşık 300 yıl öncesine tarihlenen yapı arasında bir diyalog kurar.