ddrlp

Aslıhan A. Erkmen / 25 Ocak 2024
Tasarım, proje ve danışmanlık hizmetlerini, tutarlılığıyla ve bütünlük duygusuyla ddrlp çatısı altında devam ettiren Boğaçhan Dündarlp 16 sene sonra yeniden Çat Kapı’da…

Boğaçhan Dündaralp üretim ve araştırma ortamı olan ddrlp’de; düşüncelerini, üretimlerini ve hayata bakma biçimini hep bir bütünlük duygusu üzerinden kuruyor. 2008 yılında Çat Kapı konuğu olan Boğaçhan Dündaralp ile aradan geçen 16 senede; ofis olma halini, yapma etme yolculuğunu, çeşitli ölçekte olan projelerinin hikayelerini konu alan “ufuk açıcı” bir sohbet gerçekleştirdik.

Petra The Flooring Co. desteğiyle gerçekleştirdiğimiz söyleşi için ddrlp’ye tekrar teşekkür ederiz.

Mimarlık dünyasının oldukça ilginç düşünen isimlerindensiniz. Tasarımcı kimliğiniz ile de öne çıkıyorsunuz. Mimarlık ve tasarım alanından bakınca siz kendinizi nasıl tanımlarsınız? 
Mimarlık ve tasarım benim kendi varoluşumu anlamlandırdığım araçlardan biri. İnsan kendi varoluşunu anlamlandırırken şuna bakıyor; bu hayatta niye varım ne işe yarıyorum ne yapıyorum? Çok severek yaptığım ve içinde kendimi keşfettiğim, keşfettikçe ürettiğim, ürettikçe kendime ve bunun ne işe yaradığına baktığım bir dünya oluyor o dünya. Aslında merakla kendi varoluşunu, tekrar tekrar keşfetmeye çalışan bir adam diyebiliriz Boğaçhan Dündaralp için.

ddrlp için de bunu araştıran bir yer diyebilir miyiz? 2005 yılından beri mimarlık bilgi alanı dahilinde; tasarım, uygulama, eğitim, sanat, yazı ile içinde çok pozisyonlu bir duruşla üretimlerinize devam ediyorsunuz.

Evet, ofis bu söylediklerimi araştıran bir yer. Hatta ilk ofis için bir araya geldiğimizde, ofisi yeniden tanımlama üzerine düşünmüştük. Genel “ofis” anlayışına baktığınızda ofis, beslemek durumda olduğumuz bir dünya; şirket kuruyorsun, iş yapıyorsun, maaş ve vergi veriyorsun... Ve profesyonel dünya da bu kurumsallığı talep ediyor. Bu bağlamdan bakmaya başladığında ofis, yapmak istediğin üretimler için gerekli bir ortam olmaktan çıkıp giderek kurumsallık dünyasını beslemeye çalıştığın bir yapıya dönüşebiliyor. Bu duruma uyanık olmak oldukça önemli. Bu farkındalıkla bizim için ofis; üretimlerimiz için bir araya geldiğimiz bir ortam ve yapmak istediklerimizi gerçekleştirmek için kullandığımız bir zemin. Ofisin ölçek ve çalışma ortamını bu kavrayışla sürdürmeye devam ediyoruz.

Daha önceden kaleme aldığınız ddrlp’yi özetleyen bir paragraf var, atlamayalım... O yıllardan bu zamana; deneyimlerinizle, iş yapma şeklinizle, yaşamınızla bu sözlerin neresindesiniz?

Yapı kurmak
Parçası olduğun döngü,
Parçası olduğun ortam,
Parçası olduğun 'ben',
Üzerinden ...
Durduğun yerin değil,
Duruş biçiminin

Yaptığın şeyin değil,
Yapma biçiminin
'değer' li olduğu o döngüye katılmak...

Hem kendinle hem de ortamınla...

Bunu, benim çok erken dönemimde, mimarlık hayatıma başladığım zamanlarda yazmıştım. Yapı kurmak derken hayata dair yapı kurmaktan bahsediyorum. Şuna inanıyordum o zamanlar, ki hala daha aynı şeye inanıyorum. Hayat bir bütünlük meselesi. Modern dünya bizi parçaladı diyoruz ya; iş hayatın ayrı, ev hayatın ayrı, yaptığın şey ayrı, bir takım parçalı roller var. Bu girdiğimiz roller kendi içerikleriyle birbirlerinden çok bağımsız kalıyor. Bu biraz da herhalde Ege çocuğu olmak, antik dünya coğrafyasında olmak, felsefe okumak, o insanları mekanlarıyla anlamaya çalışmakla ve içinde olmakla ilgili olsa gerek. Kendi yaşamımda anlamlı bir varoluş peşinde koşmam için önemli bir kaynak oldu. Yaşamı hep bir bütünlük duygusu üzerinden kavramamı, aksiyonlar almamı ve üretmemi sağladı. Bu bütünlük ile şunu kastediyorum; düşünmek, tasarlamak, üretmek, tasarımı hayata geçirmek, bundan bir şey öğrenmek, bunu öğretmek ve bundan çıkarımla tekrar başa gelip yeniden düşünmeye başlamak. Bu böyle birbirini tamamlayan bir döngü oluyor. O yüzden de bu bahsettiğimiz farklı farklı görünen alanların senin de söylediğin gibi hepsinin beslendiği yer aynı. Ortamı ve üretim süreci değişiyor ama arkasında yatan fikir, var olma sebebi, birbirini tamamlama hali hiç değişmiyor.

Çünkü ben ne yaparsam yapayım, bu döngünün neresinden başlarsam başlayayım döngünün parçalarıyla hareket ediyorum. Dolayısıyla üretim yaptığım şey de bunun öncesi, arkası, düşüncesi, ne söz söylediği ve sonrasında bir işe yarayıp yaramadığı gibi birbirine değen parçalar. Hayatımı da bugün bir bütünlük içinde nasıl kurarım ve nasıl sürdürürüm üzerine kurduğumdan süreç ve sorgulama hali devam ediyor. O yüzden hala -‘romantik’ olarak nitelendirilen- okullara gitmeye devam ediyorum. Bugün baktığınızda aktif olarak üreten insanlar -geçmişte olduğu kadar- okullara gitmiyorlar. Çünkü artık ortamın dengesi, ölçeği ve üretimi başka bir yere evrildi. Okullar, Türkiye bağlamından konuşursak kendi içine kapanıp akademik dünyanın gerektirdiklerine hapsoldular. İşin özünü unutan bir hizmet alanı gibi görünüyor. Akademik kadrolar, öğrenci profillerinden çok şikâyet ediyor. Aslında uğraştıkları konular giderek içerikten bağımsız hale geldiğinden; merak, heyecan ve üretim zenginliği, oluşan bir şey değil aranan bir şey oldu. Romantik derken kastettiğim de şu; zaman ve koşullar nasıl değişirse değişsin, biliyorum ki bütün bu öğrenme alanı ve ortamı zamansız bir öğreti gibi çalışan bir model. Ben de bu modelin bugüne kadar çalıştığını gördüğüm için sürdürmeye devam ettim ve ediyorum.

Bu kimliği, bahsettiğiniz tüm rollerde devam ettirmede hiç zorlanmamışsınız gibi geliyor. Aynı zamanda çok da büyük bir kolaylık değil mi bu hayatta?

Elbette, çok büyük kolaylık. Belki de şu var; hayat seçimlerimi yaparken belki birtakım modellerin içine girip, kendimi zorlayıp ve onların bir parçası olabilirdim. Ya da şu anda olduğumdan çok daha farklı koşullarda yaşama konusunda seçimlerde bulunabilirdim. Ama biliyordum ki o kendim olma, kendimi keşfetme, bunu yaparken de rahat ve özgür olmak konusunda kendimi sınırlanmış hissedecektim. Belki de en iyi tarifi bu; kendi özgürlüğümün sınırlarını nasıl yaratırım, o alan içinde ne kadar özgür olabilirim ve bunu da bir şeylere bağımlı olarak değil, o şeylerle ilişkili olarak yapabilirim. Bu da sana özgürce bir duruş yaratma fırsatı veriyor bence, galiba işin biraz temeli hep özgür olmak istemem.

Hayatta yapmış olduğunuz tercihler de bu özgürlük alanını ya da hangi alanda daha özgür olabildiğinizi belirlemiş.

Öğrencilik dönemimizde katıldığım Türkiye Mimarlık Öğrenci buluşmalarında şunu görmüştüm. Bir takım rol modeller yok, sen istediğin gibi mimarlık yapabilirsin ve bunu yaratabilirsin. Ben mimarlığımı tasarım ve onun açtığı olanakları keşfederek yapmak istiyordum. Ama bunu da nasıl yapacağımı keşfetmek durumunda olduğum için, bu alanı, gördüğüm mimarlık ofisleri içinden değil de o araçları geliştirebileceğim, Türkiye’de yapı konvansiyonunu anlayabileceğim, daha sonra kullanabileceğim ve onunla hamur gibi oynayabileceğim bir öğrenim zeminini nerden alırım diye düşündüm. O yüzden de ikinci bir okul olarak yüksek lisans programı tercih etmek yerine, Türkiye’de yapı konvansiyonunu öğrenebileceğim en uygun, üretken bir yer olarak Yapı Merkezi şirketler topluluğunu tercih ettim. Hatta hep anlatırım, benim ikinci mezuniyet projem NP12 Evleri’dir diye. NP12 Evleri bu öğrenme ve deneyim sürecinin ilk meyvesidir benim için. Dolayısıyla bu seçimleri yaptığım süreçte ve açılan özgürlük alanın içinde; bu yolda ihtiyacım olan donanımlar ne, beceriler ne, bilgi birikimi ne, deneyim ne gibi sorularla ilerledim. Bu anlamda çok bilinçli ve programlı yol aldığımı söyleyebilirim.

NP12 Evleri, Çamlıca / İstanbul – 2003. Tasarım Ekibi: Boğaçhan Dündaralp


2008 Senesinden Çat Kapı
Calling20’
Sevgili Cengiz Bektaş'a
Künye
Ofis Adı:
ddrlp
Sahibi:
Boğaçhan Dündaralp, Berna Dündaralp
Web:
Etiketler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :