9 Eylül; simit-kaymak, katıklı ekmek, karadut şerbeti, turşu suyu, islim kebabı, tarama, lakerda, fesleğenli levrek, kabak tarator, topik, içli köfte, şekerleme, börekitas gibi ayrı telden tatları 8 saate mideye indirdiğimiz fastastik bir gündü.
Öğle yemeğimizi, pek çok yerli ve yabancı turistin Taksim'deki banko mekanı Hacı Baba'da yiyeceğiz. Ancak az sonra midemizi boylayacak islim kebabını tatmadan önce, ustasından uygulamalı tarifini alıyoruz.
Ana yemeği ardımızda bırakıp, "herhalde bundan sonra çaya geçilir" diye düşünürken, başlı başına bir yeme-içme merkezi olan İstiklal Caddesi'ni bu kez restoranlar üzerinden kat ederken buluyoruz kendimizi... Tuhaftır; Pazar kalabalığında İstiklal'de turist olmak, tüm bu keşmekeşten 'gram' etkilenmeden, kuş gibi özgür hissetmenizi sağlıyor. [Tecrübeyle sabittir]
Mutfak kültürünü referans alan hızlı bir sanat tarihi yüklemesinden sonra, Hacı Abdullah'ta Osmanlı şerbeti tadımı ve ver elini Balık Pazarı ! Taze çıtır ekmeğe eşlik eden balık türevi mezeler, şarküteri potporisi, biraz şekerleme...
Nevizade'ye yönelip, kendimizi sondan bir önceki durağa atıyoruz. Ermeni mutfağının 'seçme eserleri' topik ve pilaki ile fesleğenli levrek, kabak tarator gibi 'inovatif' mezeler eşliğinde demleniyoruz.
[Tuhaf ama gerçek; hala merakla tatmaya devam...]
Lezzet turunun son istasyonu, kolay kolay hiç bir yerde bulamayacağınız Sefarad mutfağı... Beş çayıma ilk kez bu rahyalı tatlar eşlik ediyor. Karanfilin hamurla dansı olarak betimleyebileceğim 'Pesah kurabiyesi' ve 'biberli chester', tamamen meyveden yapılma 'ayva helvası' ve tabi ki Sefaradların en meşhur spesiyalitelerden biri olan 'börekitas' [Patlıcanlı, patatesli ve elmalı-cevizlisinden tattık].
Turla birlikte Pazar günümüz de sona ererken, bizi yolcu eden müthiş Boğaz manzarası, yeni haftaya yumuşak bir geçiş vaadediyordu.
[Gerçekten öyle de oldu.]
