Bir lokantanın hangi “sınıf” olduğu nasıl anlaşılır? Mimarın Göbeği'ne göre bir lokantanın üst sınıf olduğuna dair en belirgin işaretlerden biri, masalarında tuzluk ve biberlik bulundurmuyor olmasıdır. X, işte böyle bir mekan...
Bir lokantanın hangi "sınıf" olduğu nasıl anlaşılır? Hiç şüphesiz gastronomların, gurmelerin ve alanın meraklılarının bu soruya verecekleri çok sayıda cevap vardır. Menünün sunduğu çeşitlilikten tutun da kullanılan malzemeye, servisten hizmete çeşitli kalemler üzerinden böylesi bir değerlendirme pekala yapılabilir. Peki bir mimar, bir lokantanın kaçıncı "sınıf" olduğunu nasıl anlar? Ya da kendi adına bu kararı neye göre veriyor olabilir? Mimarın Göbeği'nin bu konudaki ilk cevabı "tuzluk ve biberlik" olacaktır. Sakın yanlış anlaşılmasın; burada kasıt tuzluk ve biberliklerin tasarımı değil. Aksine bu iki elemanın varlığına ya da yokluğuna işaret ediyoruz. Ve üzerine şunu söylüyoruz: Bir lokantanın üst sınıf olduğuna dair en belirgin işaretlerden biri, masalarında tuzluk ve biberlik bulundurmuyor olmasıdır.
Bu ifade elbette bir indirgeme olarak görülmesin. Restaurant, yemeklerinin lezzetine güvendiği noktada masasına "default" olarak birer baharatlık konuşlandırmaktan vazgeçer. Ancak müşterinin talep etmesi üzerine baharatlar gelir. Zaten lüks bir lokantada yemeğin üzerine tuz ekilmez; yapılan servisi kendi içinde değerlendirmek ve yemeğin tadını da, yine o tutarlılık dahilinde çıkarmak gerekir.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın taze gelin olarak konuşlandığı Şişhane'deki Deniz Palas'ın en üst katında bulunan X Restaurant, "masalarında tuzluk-biberlik bulunmayan" böylesi yüksek klasmandaki bir mekan.
Aslen bir Borsa işletmesi olan X Restaurant hakkında konuşmaya, mekanın "tanıdık-bildik" Borsa lokantalarından oldukça farklı bir mutfak anlayışı ve tasarım hissiyatına sahip olduğunu söyleyerek başlamak anlamlı olacaktır. Görkemli Deniz Palas'ın güçlükle itilebilen dökme demir kapısından içeri girip, İKSV'nin "işlev"ine ne kadar da uygun olduğunu düşündüğümüz siyah-beyaz ve çeşitli figürlerle süslenmiş yer kaplamasına bakış attıktan sonra binilen ve size, "Lucy in the Sky with Diamonds" için çekilen saymaca bir klipteymişsiniz hissini veren muhteşem asansör ile ulaştığınız X Restaurant, verdiği ilk intiba ile de bunu doğruluyor.
Rahatlıkla X'in elindeki en güçlü koz olarak tanımlanabilecek "manzara" faktörü, mekana adımınızı attığınız ilk andan itibaren kendini gösteriyor. Üstelik burada karşılaştığınız panaroma, kıyasları kabul edilebilecek 360 ve Leb-i Derya'ya oranla çok daha iyi! Oldukça küçük olan bu mekanda, servis alanı ve bar bölümünün tamamı, Haliç'i başından sonuna alan enfes manzaraya yüzünü dönüyor ve lokanta, elindeki avantajı en iyi şekilde değerlendiriyor.
Bunu sağlayan önemli etkenlerden biri, restaurantın oturma gruplarının dizilimi olarak karşımıza çıkıyor. Dikdörtgen planlı X Restaurant'ta tüm oturma grupları, mekan içinde boyuna ve üç sıra halinde diziliyorlar. Halihazırda dar olan planda, en arkadaki gruplar bile neredeyse hiçbir masa tarafından kısıtlanmayan bir görüşe sahip olabiliyorlar. Öte yandan parapetin alçak olması da, oturur pozisyondayken Haliç'in hala görüş hizasında kalmasını sağlıyor. Mekanın tasarımında cephelerin –aslında son derece açık bir tercih olan- katlanabilir cam paneller ile kapatılmış olması, restaurantta geçirdiğiniz vaktin odağında Haliç'in bulunmasını garantiliyor. Sonuç olarak X, İstanbul gibi bir şehirde mutlaka önemsenmesi gereken manzara avantajından sonuna kadar faydalanıyor, hatta planimetrisinin muhtemel dezavantajlarını, tam olarak da bu manzara aracılığıyla bertaraf ediyor.
X Restaurant'ın iç mekan tasarımda yoğunlukla kullanılan yansıtıcı siyah yüzeylerin de, sözü edilen manzara faktörüne eklemlenen olumlu bir nitelik olduğunu ifade etmekte fayda var. Örneğin bu yüzeylerin ilk olarak karşımıza çıktığı yer, iç arka cepheyi kapatan siyah filtreli camlar, ön cephedeki manzarayı yansıtan bir ayna niteliği taşıdığı için mekanın hissedilen derinliğini müthiş şekilde arttırıyor. Benzer bir yüzeye sahip olan yekpare, dökme plastikten sandalyeler de bu etkiye eşlik ediyor, hatta mekanın aydınlık düzeyini yükselten şık bir eleman haline geliyor.
X Restaurant, turuncu ve siyah renklerin hakim olduğu bir mekan… Son derece şık ve sadece bu lokantaya özgü turuncu ağırlıklı desenlerin olduğu tabaklara, turuncu renkli imitasyon deri koltuklar eşlik ediyor; siyah aydınlatma armatürleri ve yine siyah diğer koltuklar ise mekandaki renk ağırlığını belirliyor. Dolayısıyla da tüm bu turuncu renkli dokunuşlar, desatüre renklerin hakimiyetindeki yüzeyler arasında patlıyor, hem mekandaki tek düzeliği kırıyor hem de buraya azımsanmayacak bir dinamizm getiriyor.
X Restaurant'ın diğer bir dikkat çeken dekorasyon ögesi ise kesinlikle masalar… Amorf bir geometriye sahip, beyaz ve plastik esaslı bir malzemeden imal edilmiş olan bu masalar, tüm şıklıklarına rağmen –mekanda kullanılan malzeme kalitesinin oldukça yüksek ortalaması göz önüne alındığında- nispeten basit kaçıyorlar. Elemanların üzerinde oluşmuş çatlakların hatırlattığı şekilde "Keşke mermer olsaydı!" dedirten X'in masaları, yine de mekanın tasarım hanesine olumlu bir not olarak düşülüyor.
Deniz Palas'ın en üst katında, manzara dışında akıllara kazınan bir diğer mimari detay da mekanın asma tavanında kullanılan geometri oluyor. X mi ismini döşemesinden aldı, yoksa döşeme mi X'e referans verecek şekilde tasarlandı, bilinmez. Ancak restaurantın, köşeleri pahlanmış ve farklı ölçülerde uygulanmış üçgen parçalardan oluşan ahşap asma tavan sistemi, kesinlikle mekana ilginç bir ambiyans sağlıyor. Aynı geometrik çizgilerin, siyah renkteki epoksi zeminde göze çarpan derz hatlarında da takip edilmesi ve böylelikle üst ve alt döşemelerin birbirleri ile tasarımsal anlamda paslaşmaları da, söz konusu hoşluğun etkisini artırıyor.
Lokantanın ilginç bir diğer "dokunuş"u ise, hiç şüphesiz, orta arka kenarda konumlanan ve çatı terasına açılan aydınlığın karakterize eden yerleştirme oluyor. Söz konusu çatı ışıklığının bir camekan ile kapatılması ile oluşturulan X "aydınlığı", sarkaçlardan oluşan ve bir tür "pendulum"u çağrıştıran heykelsi bir düzenlemeye ev sahipliği ediyor. Gündüz saatlerinde ön cepheden gelen kuvvetli gün ışığı nedeniyle keskin gölgelerin oluştuğu mekanda, bu gölgeleri yumuşatan ve dolayısıyla gözün algıladığı kontrastı azaltan bir öge olarak görülebilecek ışıklık, söz konusu yerleştirme sayesinde daha da esprili bir detay haline geliyor.
Bu birime ilişkin yöneltilebilecek tek eleştiri ise, akşam saatlerinde görünürlüğü doğal olarak azalan camekanın, içindeki şık düzenlemeyi de daha dikkat çekici hale getirebilecek şekilde aydınlatılmaması oluyor. Özellikle de X Restaurant'ın son derece loş olduğu düşünüldüğünde, bu birimin de tek renk LED'ler sayesinde gösterişli hale getirilmesi, isabetli olabilirmiş gibi gözüküyor. Ancak mekanın tüm görsel yöneliminin manzaraya doğru olması ve böylesi bir gece ışıklandırmasının bu dikkati kesebileceği ihtimali, "ışıklığın ışıklandırılmaması"nın anlamlı bir tercih olabileceğini düşündürtüyor.
Bu noktada belki de mekanın akşam saatlerindeki genel aydınlatmasından bahsetmek gerekiyor. X Restaurant, fazlaca loş bir mekan olarak tanımlanabilir. Sadece direkt aydınlatmanın kullanıldığı lokantada, gündüz de etkisini hissettiren keskin gölgeler etkili oluyor. Dolayısıyla masalar ve servis alanları kabul edilebilir bir aydınlık seviyesine sahipken, sirkülasyon ve ortak kullanım alanları çok karanlıkta kalıyor. X'te dolaylı aydınlatmaya da bir nebze olsun eğilmek, mekandaki yüksek kontrastları bertaraf etmek adına doğru bir tercih olurmuş gibi gözüküyor.
Havalandırma sistemi hakkında da hiçbir eleştiriye mahal vermeyecek denli titiz olan X Restaurant'ta, ne mutfağın ne de yan masadaki yemeklerin kokusunu almanız söz konusu değil. Hatta aynı başarı, mekanın ses sistemi için de rahatlıkla vurgulanabilir. Barın bulunduğu ön köşede daha kuvvetli, yemekli servis alanında daha kısık olan ses düzeyi, yemek deneyiminiz boyunca hayal-meyal algılanabilen bir tür "çeşni" etkisini yaratıyor. Boyutundan hareketle –çektiği ilgi ve popülerliğinin etkisi ile kaçınılamayacak şekilde- konuşma gürültüsünden muzdarip X, neredeyse tamamı yansıtıcı özellikte yüzeyler ile donatılmış mekanının tam olarak bu noktada ceremesini çekiyor. Fakat sorun, çözümsüz kalmıyor. Konuşma sesleri yüksek iken eşlikçisi müzik seviyesi düşük tutuluyor; buradan bir baş ağrısı ile çıkmayacağınız garantileniyor.
Akla gelen bir soru ise, iç mekanı böylesine zekice ve incelikli olarak düşünülmüş bir lokantada, nasıl olup da hoparlörleri gizleyecek bir yer bulunamadığı oluyor. X'in cam paneller ile kapatılmış ön cephesinde, üst döşeme birleşimi boyunca aralıklarla yerleştirilmiş bulunan hoparlörler, maalesef ki sırıtıyor.