Antik kent üzerinde yaşamaya devam eden Filibe, Roma İmparatorluğu'nun doğusunu ve batısını bağlayan en önemli yollardan Via Diagonalis'in en önemli duraklarından biri olagelmiş...
Antik kent üzerinde yaşamaya devam eden Filibe, Roma İmparatorluğu'nun doğusunu ve batısını bağlayan en önemli yollardan Via Diagonalis'in en önemli duraklarından biri olagelmiş...
Filibe'yi (Plovdiv) 16. yüzyılda ziyaret eden Evliya Çelebi , kent için şu notu düşüyor "Seyahatname" adlı ünlü eserine: "Türk şehirleri içinde Filibe, imparatorluğun Avrupa'daki rana ve müstesna on şehrinden biridir, unutulmaya."
Filibe adını Büyük İskender'in babası II. Filip'ten alıyor. Kentin geçmişi M.Ö. 340'lara kadar gidiyor. Günümüz Filibe'si işte bu antik kentin üzerinde yaşamaya devam ediyor. Roma döneminden kalan tiyatro, odeon ve stadium kentle iç içe geçmiş durumda.
Roma stadiumu Filibe'nin en işlek caddesinin altından göz kırpıyor. Tiyatro ise kente tepeden gülümsüyor. Burada antik dünya ile modern dünya bir arada sürdürüyor yaşamını. Filibe'nin yer seviyesinin altında kalan antik kalıntıları ne kadar değerli ise yer üstünde yükselen tarihi konakları, Ortodoks kiliseleri ve Osmanlı camileri de o kadar değerliler.
Filibe'de bulunan anıtsal Roma yapıları insanı şaşırtıyor. Böylesi büyük bir stadium ve tiyatro olması kentin önemini gösteriyor. "Neden önemli" sorusunun cevabı ise, Romalıların askeri ve ticari yollara verdiklerin önemde gizleniyor.
İmparatorluğun doğu ve batısını bağlayan en önemli yollardan biri olan Via Diagonalis, Filibe'den geçiyor. Belgrad ile İstanbul'u bağlayan bu yol M.S. 1. yüzyılda oluşturulmuş. Filibe yaklaşık 924 kilometre uzunluğu olan yolun en önemli duraklarından biri olagelmiş.
Önceleri Roma askeri yolu olan güzergah Osmanlı döneminde ticari yol olarak değer kazanmış. İşte asıl zenginleşmeyi de bu dönemde yaşamış. Bugün kenti dört bir yanına yayılan ihtişamlı konaklar o günlerin zengin tüccarları tarafından inşa ettirilmiş.
Filibe, Meriç'in geçtiği geniş bir ovada yükselen iki tepeye kurulmuş ve çevreye doğru yayılmış. Söz konusu tepelerden birinin adı Sahat Tepe.
Adından da anlaşılacağı gibi kentin saat kulesi bu tepe üzerinde bulunuyor. Diğer yükselti ise üç tepeden oluşuyor. Bunlar Nebet Tepe, Cambaz Tepe ve Taksim Tepe adlarını taşıyor. Her iki yükselti üzerindeki sokaklar tarihi konaklara ev sahipliği yapıyor.
Konaklar yaklaşık 150 yıl önce yapılmış olmalarına rağmen oldukça iyi korunarak günümüze sapasağlam ulaşmayı başarmış. Her birine farklı işlevler verilerek yaşamla olan bağları koparılmamış. Konakların bazıları konut olarak işlevini sürdürürken, bazıları müze, sanat galerisi ve restoran olarak kullanılmakta.
Bulgarlar, bu konakların Türk konakları değil, Bulgar Rönesansı'nın ürünleri olduğunu söylüyorlar. Nikolaidi Evi, Klianti Evi, Nedkovich Evi gibi adlar taşıyan konakların isimleri de bu söyleme uygun nitelikte. Ancak, Bulgaristan'ın 19. yüzyıl sonlarına doğru Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrıldığı ve bu konakların 1800'lerde inşa edildiği düşünülürse, insan ister istemez kuşkuya kapılıyor. Ayrıca o yıllarda her konunun olduğu gibi mimari perspektifin de imparatorluğun merkezi olan İstanbul'da şekillendiği ve buradan imparatorluğun diğer illerine yayıldığı unutulmamalı.
Sözü uzatmak yerine adeta bir mimarlık açık hava müzesi olan kentte çekilmiş fotoğraflara yer vermek daha uygun olacak. Karar sizin...