Bodrum Kalesi’ne Yapılması Planlanan Müdahaleler Konusunda Görüşler

Nur Akın - Günkut Akın / 10 Kasım 2017
Mimarlık tarihi ve kentsel koruma alanında Türkiye'nin sayılı bilim insanları arasında yer alan Nur-Günkut Akın, Bodrum Kalesi’ne yapılması planlanan projeyi mercek altına alan yazılarında, “anıtsal yapı” ve “1. derece arkeolojik sit” vasıflarını taşıyan kalenin müze işlevi ile neden çatıştığını ve yeni projenin neden ölü doğmuş bir girişim olduğunu aktarıyor.

Bodrum Kalesi doğu görünüşü

Bodrum Kalesi, 1 Ekim itibariyle ziyaretçilere kapatıldı. Bu tarihten önce 22 Haziran'da Bakanlıkça yükleniciye yer teslimi yapılmış ve doğu surlarına iskele kurulmuştu bile. 

Onay sürecinde neler yaşandı?

“Muğla, Bodrum Kalesi Rölöve, Restitüsyon, Restorasyon, Teşhir-Tanzim ve Mühendislik Projeleri Yapımı” başlıklı proje, İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü tarafından 2014 yılı başında ANB Mimarlık Şirketi’ne ihale edilmiş, 19 Ağustos 2016 tarihinde Muğla Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylanmıştır. Bu önemli kararın Mimarlar Odası Bodrum Temsilciliği’ne bir yıl sonra ulaşması üzerine sözkonusu temsilcilik 16 Ağustos 2017 tarihinde bir basın açıklamasıyla eleştirilerini kamuoyuna duyurmuş (1), Kültür Bakanlığı da hemen ertesi günün tarihini taşıyan bir duyuruyla eleştirilere yanıt vermiştir (2). Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin 22-23 Eylül 2017 tarihlerinde Tekirdağ’da toplanan 4. Ulusal Mimari Koruma Proje ve Uygulamaları Sempozyumu’nda, proje mimarı ve restorasyon uzmanı Umut Bilgiç’in katılımıyla konu tartışılmıştır. Oldukça güçlü bir STK ağına sahip olan Bodrum’da konuyla ilgili tepkiler hızla yoğunlaşmış, 29 Eylül’de başta müellif olmak üzere, kent, bakanlık temsilcileri, Mimarlar Odası ve geniş bir halk katılımıyla Bodrum Kent Konseyi'nin bilgilendirme toplantısı gerçekleştirilmiştir.

Duvarlar ardında yıllarca sürecek inşaat

Bu satırların kaleme alınmaya başlandığı 5 Kasım 2017 tarihinde Ankara’daki Koruma Derneği’nde (KORDER) projenin müellifi tarafından “Bodrum Kalesi Mimari Koruma ve Sualtı Arkeoloji Müzesi Projesi / 2014-2017” başlıklı bir sunum gerçekleştirileceğini öğrendik. 2014-2017 süreci iş işten geçtikten sonra geriye dönüp anlatılmaktadır. Artık yapılacak katkıları içermesi beklenmemektedir. Müellifin hem getirilen eleştirilerin yanlışlığını öne sürüp, hem de inşaat başladığı halde projelerin ve raporun Mimarlar Odası Bölge Temsilciliğince elde edilmiş olmasına karşı çıkması anlaşılmaz bir durumdur. Projenin bunca zaman gözlerden uzak tutulması ve aniden ortaya çıkması, doğal olarak çabuk yargıları da beraberinde getirmiştir. Herhalde bu kadar değerli bir tarihi yapının, duvarlar ardında yıllarca sürecek inşaat bittikten sonra kamuyla buluşmasını öngörmüyordu mimar. Bu gizlilik niçin?

Bu önemli projenin hem hazırlanış sürecinde, hem de kurul onayından sonra geçen bir yıl boyunca, gerek mimarlık toplumuna gerekse Bodrum ve Türkiye kamuoyuna sunulmaması, dolayısıyla tek elden yürütülmüş olması sorunlu bir durumdur. Kültür Bakanlığı’nın hızlı bir açıklamayla 17 Ağustos 2017 tarihinde yayımladığı metinde geçen “danışmanlığından faydalanılmış olan uzman hocaların” uzmanlık alanları ve adları verilmemiştir (3). Elbette Bodrum Kalesi değerinde bir kültür varlığına ilişkin böylesine kapsamlı bir projenin mutlaka ulusal veya uluslararası bir yarışma ile elde edilmesi ve hiç değilse çok daha şeffaf ve katılımcı bir süreçten geçmesi gerekirdi. Şu durumda bir uzmanlar grubunun bilimsel kontrol mekanizması olarak devreye sokulması ve periyodik olarak yapılanları inceleyip rapor vermesi galiba en iyi çözüm olacak.

Yeni proje hangi müdahaleleri öngörüyor?

Bodrum Kalesi’ne ilişkin onaylı proje, kalenin tarihi belge değeri taşıyan sur duvarlarına, dokuz adet kuleye ve diğer tarihi yapılara yönelik koruma müdahalelerini; buna ilaveten kale içindeki “geç dönem” olarak nitelendirilen yapıların yıkımı ve yeni yapı önerileriyle çevre düzenlemelerini içermektedir. Kısacası, yapılacak işler bir taraftan koruma, diğer taraftan yeni yapı ağırlıklı olacaktır. Kale 15. yüzyıl sonlarında inşa edilmiş, Birinci Dünya Savaşı'nda güney ve doğu bölümleri bombardımanla hasar görmüştür. 1960’ların başında yapılan restorasyonun ardından 1964 yılında müzeye dönüştürülen kale, 1978'den bu yana içinde Sualtı Arkeoloji Müzesi’ni barındırmaktadır.

Sualtı Arkeoloji MüzesiBodrum Kale Planı (kaynak: Oğuz Alpözen, Antik Halikarnassos / Bodrum, Ankara: Dönmez Yayınları, 2011, s.5)

Bugünün müzecilik anlayışı ne diyor?

Kalenin bugünkü durumuna bakıldığında, sur duvarlarının yer yer restorasyona ve sağlamlaştırmaya ihtiyacı olduğu, ayrıca 1960’lardaki onarımların tekrar elden geçirilmesi, kimi niteliksiz geç dönem eklerine, kullanıma ve tesisata ilişkin çözümler getirilmesi gerektiği açıktır. Ancak öncelik kalenin onarımındadır. Olgun ve dikkatli bir dille kaleme alınmış proje raporundan, gerçekleştirilecek müdahalelerin yapının tarihi belge değerine zarar vermeyecek türde olmasının ön planda tutulduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda, sur duvarlarına ve tarihi yapılara önerilecek müdahale biçimlerinin projelerde ayrıntılarıyla gösterilmiş olduğu belirtilmiştir. Birinci derece kültür varlığı olan bir yapı için bu yaklaşım zaten esastır. Bu açıdan sur duvarlarının mevcut durumunun gerekli ölçeklerde çizimi ve bu çizimler üzerinde müdahale yapılacak yerlerin ve türlerinin belirtilmesi şarttır. Onaylı projelerin bu ayrıntı düzeyini içerip içermediğini bilmediğimiz için bu uyarıyı yapma gereğini hissetmekteyiz. Ayrıca raporda vurgulandığı gibi, taş yüzeylerin temizliğine yönelik uygulamalarda fazla temizlemeden kaçınılması önem taşımaktadır. Örneğin, patinanın gerekmedikçe temizlenmemesi gibi. 

Bugün kaledeki diğer bir sorun, tarihi mekanlardaki popülist sahnelemelerdir. Hayali mobilyalar ve canlandırma senaryolarına uygun tefrişler, kalenin özel kimliğine zarar vermektedir.

Bodrum Kalesiİngiliz Kulesi, iç görünüş

Bodrum KalesiKaryalı Prenses adıyla tanınan canlandırma

1960 ve 70’lerin koşullarında yapılan işlerin büyük bir sevgiyle ve didaktik bir yaklaşımla gerçekleştirildiği görülmektedir. Dönemine göre bu düzenlemelerin kaleye özel bir karakter verdiği söylenebilir. Nitekim 1995 yılında İsveç’te toplanan Avrupa Müze Forumu’nda Bodrum Kalesi'ne “Özel Onur Ödülü” verilmiştir. Ancak bugünün müzecilik anlayışında bu tür bir yaklaşım artık geçerliliğini yitirmiştir. Dolayısıyla bu mekanların benzeri tefrişlerle yüklenmeden kendi kendilerini sergilemeleri, kalenin iç mekanlarının etkisini arttıracaktır. Buraların boşluğunu kırmak için iç mekanlara ve teraslara birkaç obje koyulacaksa, bunların orijinal olmasına dikkat edilmelidir. 

Bodrum KalesiBatı terasında sergilenen ve Labranda’dan gelmiş olan sfenks 

Projenin en önemli sorunu, önerilen yapılar

Bodrum Kalesi, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu’nun 7 Mart 1986 tarih ve 2031 sayılı kararıyla “anıtsal yapı” (kültür varlığı) olarak tescil edilmiş, yine aynı kurulun 3 Temmuz 1987 tarih ve 3492 sayılı kararıyla üzerinde bulunduğu alan, “1. derece arkeolojik sit alanı” ilan edilmiştir. Kalenin özel konumu nedeniyle burada milattan önceki yıllardan başlayarak, Halikarnassos’un en önemli yapılarının (saray, tapınak vb.) yer aldığı bilinmektedir. Aslında bu nedenle, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun ilgili maddeleri uyarınca ve Yüksek Kurul’un 658 sayılı ilke kararı çerçevesinde 1. derece arkeolojik sit alanında temelleri olan yeni yapı yapılması mümkün değildir. Ayrıca, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne aday olan kalenin tarihi niteliklerinin bozulmaması gereklidir. Oysa Kültür Bakanlığı’nın yukarıda sözü edilen açıklamasında, “Projenin hedefi müze alanlarının arttırılması değildir” ve “… en önemlisi kale kimliği ön plana çıkacaktır” denilmesine rağmen, projede yeni önerilen yapılar gerek kütle gerekse de kapladığı alan olarak oldukça fazladır. Bu durum ne yazık ki Bakanlığın açıklamalarıyla çelişmektedir. Mevcut durumda zaten fazla olan sergileme, depolama ve ilgili servis yapıları, önerilen projede kalenin avlularını ve iç mekanlarını çok daha fazla doldurmaktadır. Uygulanmak istenen projenin en önemli sorunu budur. 

Çözüm, kale dışında yeni bir müze

Bu projede verilmesi gereken ilk karar müzenin kale içinde kalıp kalmayacağına ilişkin olmalıydı. Bu konuda hala geç kalınmış değildir. Ya kale, ya müze. Zarar görmemesi için zorunlu olarak kale içinde kalması gereken iki batık (Serçelimanı ve Uluburun) dışında tüm sergi nesneleri Bodrum’da yeni yapılacak bir müzeye taşınmalıdır. Böylece laboratuvar, depo ve büroların büyük bir bölümü de yeni yapıya taşınacak ve kale gerçekten kendi kendini sergileme imkanını bulacaktır. Bu durumda replika da olsa, aşağıda değinileceği gibi, büyük emekler ve bilimsel çabalarla gerçekleştirilmiş olan Uluburun Batığı yerini depo ve laboratuvar mekanlarına bırakmak üzere yok edilmekten kurtulacak, kulelerin içindeki sergiler ve İngiliz Kulesi’nin altındaki depolar boşaltılıp, etkileyici iç mekanlar ziyaretçinin deneyimine sunulacaktır.  

Önerilen dört yapıdan en büyüğü olan ve Serçelimanı Batığı’nı içine alması öngörülen “Batıklar Sergi Yapısı”, mevcut yapıdan iki kattan fazla büyüktür. Mevcut yapı 400 m2 iken, yeni öneri 880 m2'dir. Birinci avluda bu boyutta bir yapı, kaleye girişteki ilk açık mekana ilişkin algıyı tamamen yok edecektir. Ayrıca orijinal batık sergilemesine zarar vermemeye azami dikkat gösterileceği söylenerek yeniden yapılacak olan Serçelimanı Batığı bölümü 21.90 m kotu ile, 19.36 m olan mazgal dişlerinin kotunu 2.54 m aşmaktadır. Gerçi her iki batığın yer aldığı yapılar, kalın taş duvarlarıyla hantal bir görünüm sergiliyor.

Geç Bronz Çağı Batıkları binası, mevcut durum.

Yeni ve daha şeffaf bir mimarlık diliyle ve içerdikleri objelerin zedelenmemesine dikkat edilerek yeniden yapılmalarına bir itiraz olmayabilir. Bu durum, yukarıda sözü edildiği gibi müze işlevi kale dışına çıkarılsa bile, yerinde kalması gereken şu andaki iki batık için de geçerli.

Serçelimanı Batığı’na getirilen, mevcut yapının boyutlarını aşan ve birinci avluyu boğan yeni ekin içine yerleştirilen işlevlere yeniden bakıp, müellifin bu ekin gerçekten gerekli olup olmadığını kendisine sormasını öneririz. Birinci avlunun batı sur duvarı boyunca dizilen, çeşitli kulelere ve depolara tıkıştırılan veya açıkta sergilenen yüzlerce amforanın bir bölümünü, özel bir iklimlendirme gerekmediği halde, bu müzenin içine almak onu gereksiz bir şekilde yüklemek değil midir? Batıdaki sur duvarında amforaların üstünü örten saçağın duvardan koparılması, hatta tarihi duvarın görünürlüğünü arttırmak için kaldırılması elbette gerekli. Ancak amforaların en azından bir bölümünü kalenin dışındaki bir müzeye taşımak galiba daha iyi olacak. 

Birinci avlunun batı duvarında sergilenen amforalar

Moda malzemenin imajı çabuk eskir

Bol miktarda korten kaplama, mekanik montajlı gri emperador taşı yüzeyler, porselen seramik veya temperli cam döşemeler, alçıpan asma tavanlar, silikon detaylı siyah ve mat görünümlü alüminyum doğramalar, koyu renkli ısıcamlar, fotoselli kayar kapılar, 80 cm kot farkı için kullanılan üç ayrı engelli lifti (!) … Batıklar Müzesi, kullanılan bu özel malzemeler ve kalenin hakim elemanı olması gereken kulelerin oturma alanlarını kat kat geçen fazla iri boyutuyla kalenin mimari ağırlığını değiştirecek gibi görünüyor. Üstelik kalenin içine, biraz daha küçük olmakla beraber, aynı teknolojik görünüme sahip üç yeni yapı (laboratuvar ve depo yapısı, idari birimler yapısı ve destek hizmetleri yapısı) daha yerleştiriliyor. 

Yeni yapıların seçkin bir estetiğe sahip oldukları söylenebilir. Ancak bu fazla presizyonlu ve fazla kübik tasarımın, kalenin organik yapısına bir karşıtlık oluşturmak dışında (Türkiye, mimarlık eğitiminden başlayarak bu kolay etkinin tuzağına çok fazla düştü), bu yere ve bu işleve özgü bir tasarım emeği sergilediği söylenebilir mi? Herhangi bir yer ve herhangi bir işlev için önerilebilecek bir biçim ve estetik bu. Korten çeliğinin paslı görünümü patinalı duvarlara uyar tabii (4). Ancak unutmamalı ki, moda malzemenin imajı çabuk eskir. Bu malzemenin estetik büyüsüne kapılıp bunu başka yeni yapılarda da tekrarlamak; cephe, döşeme, merdiven, saçak ve tavan altında, parapet, korkuluk, güneş kırıcılarda, hatta tesisat kapaklarına kadar bunu sürdürmek, bir dil birliği getirmek olarak da yorumlanabilir, tarihi duvarların üzerine kurulmuş modernist hegemonyayı sergilemek olarak da. Ama bu her şeyden önce bir tasarım eksikliğidir. 

Müze salt bina ve nesne sergilemenin yanısıra, yaşayan bir kamusal alan da olmalı

Yeni müze, yukarıda değinildiği gibi bir (yeni) teknoloji gösterisine kendini fazla kaptırmış gibi görünüyor. Yer olduğu halde 80 cm kot farkına ulaşmak için rampa yerine, ne de olsa kullanımı sorunlu üç adet engelli lifti önerilmesi böyle bir yargıyı meşrulaştırıyor. Üstelik bunlardan ikisi aynı döşemeye çıkıyor. Le Corbusier’den bildiğimiz rampa estetiğini çabuk unutmuşuz.

Peki ama, yeni müzenin içine alınan 65 m2'lik kafeye ne demeli? Yeni ekin oturma alanını şişirmekle kalmayıp, tasarım konseptinde bir sorun bulunduğunu açıklayan asıl işaret bu. Akdeniz’e uzanan bir yarımadanın üzerinde ziyaretçinin bir ağacın gölgesinde veya güneydeki terasta denize bakarak dinlenmek isteyebileceğini hiç düşünmemiş olmalı mimar. Dışa kapalı bir klimalı kafe mi, yoksa Akdeniz’in rüzgarı, sesi, kokusu mu? Güney’e, Karaadalı o muhteşem görünüme bakan teras ve onun batıya dönen uzantısında hiçbir rekreasyon (kafe, lokanta) önerisi yok. Oysa kentin curcunasına bakan diğer yönlerden çok daha keyifli bir yer burası. Üstelik müzeye girmeden dışarıdan buraya ulaşmanın imkanı var gibi görünüyor. Müze denilen kültürel ortam, salt bina ve nesne sergilemenin yanısıra, yaşayan bir kamusal alan da olmak durumunda. 

Kuzey yönündeki hendek, projenin kapsama alanı dışında bırakılmış. Burası belediyeye tahsisli ve yaz akşamlarında çeşitli sanat gösterileri için yoğun olarak kullanılan bir sahne ve tribüne sahip. İşte bu, kaleyi geceleri de yaşatan bir kamusal alan. Hendeğin doğusundaki arkeolojik buluntular şu anda in situ olarak sergileniyor. Proje bağlamında hendeğin ardındaki kale duvarlarının onarılacağı, ancak “sahne ve tribün yapıları ve doğusunda kalan kesimlere dokunulmayacağı” söylenmiş. Bir yandan da, hendeğin içindeki alanın “peyzaj düzenlemesinin kurulca onaylı projeler doğrultusunda tamamlandığı” belirtiliyor. Bu yaklaşımlarda tam bir açıklık olmaması, yoğurdu haklı olarak üfleyerek yemek durumunda olan Bodrumluları tedirgin etmekte. Tedirgin olmakta haklılar çünkü Rumelihisarı’nın kırk yıllık sahnesinin şu an kullanılamaz duruma getirildiğini biliyorlar. 

Koruma kaygısı, kilise, köprü

Kalenin içindeki, cephesinde Geç Gotik esintiler taşıyan kilisenin iç mekanını sıkıştıran büyük tekne maketi, apsiddeki primitif resim ve uyumsuz desenli vitrayların kaldırılması ve iç mekanın kendi kendini, hiçbir işlev verilmeden sergilemesi, projenin önemli bir kazanımı olacaktır.

Kilise cephesindeki Geç Gotik bezemeden ayrıntı

Ancak buradaki koruma kaygısının, niçin batı hendeğini aşan taş köprüye gösterilmediğini sorgulamak gerekir. Köprünün, Batı’daki kalelerin geleneksel kurgusunda olduğu gibi kaldırılabilir bir köprü olduğu ve taş köprünün sonradan onun yerini aldığı, dolayısıyla özgün olmadığı söylenebilir. Ancak mevcut taş köprü pek pitoresk bir görünüme sahiptir. Özgün köprüyü yeniden inşa edecek bir veri olmadığına göre, yine oldukça eski olan mevcut taş köprüyü yıkıp, yerine cılız bir çelik köprü inşa etmek hazır bir pitoresk imgeyi yok edecektir. Buna karşın, kalenin batı duvarına, çok uygun bir biçimde konumlandırılmış olan iki asansör yaşlı ve engelli insanların her iki avluya ulaşımı açısından iyi ve gerekli bir çözümdür.

Kurumsal tarih ve sayısız emek göz ardı ediliyor

Kalenin doğu surlarına çok yakın konumlanmış olan Geç Bronz Çağı Batıkları Binası'nın içinde MÖ 15. yüzyıla ait Uluburun Batığı’nın tam ölçekli replikası ve hepsi MÖ 2. binyıla tarihlenen farklı batıklardan çıkarılmış çok değerli objeler sergileniyor. Projenin müellifi replikayı ortadan kaldırmak ve diğer objeleri taşımak istemektedir. Gerçi ideal müze anlayışında replika sergilenmesi tercih edilmez. Ancak 15 m uzunluğunda ve yükleriyle 20 tondan fazla ağırlığa sahip Uluburun Batığı, 1984’ten itibaren George Bass ve ekibiyle onbir yaz süren çalışmalar sonunda, 22.400’den fazla dalış yapılarak kazılmış, belgelenmiş ve gemiye ait 20 tonluk buluntunun birarada sergilenmesinin mümkün olmayacağının anlaşılması üzerine, konunun uzmanlarının katılımıyla uzun bir süreç sonunda burada, 3400 yıl önce bir geminin nasıl yüklendiği, neler taşıdığı ve nasıl görünüyor olabileceğinin gösterilmesi amacıyla yeniden imal edilmiştir.

286 m2'lik Geç Bronz Çağı Batıkları Yapısı'nın yerine projede, bodrum katıyla kısmen iki katlı olan “Depo ve Laboratuvar Birimleri Yapısı” inşa edilecektir. Bu yeni yapı 500 m2 olacaktır. Kalede müze işlevinde ısrar etmenin sonucu budur. Sergilenmekte olan bir nesne kaldırılıp, yerine depo ve laboratuvar gelecektir. Bu aynı zamanda, kalenin kurumsal tarihini ve ardındaki sayısız emeği göz ardı eden bir davranıştır. Üstelik bu yeni yapı zaten sıkışık olan doğu kanadını yaklaşık bir misli daha daraltacaktır. 

Bodrum’un kamusal odak noktası olabilir

Şu anda kaledeki yönetim, depo ve kitaplık yapıları, eski ve dönem ekleri olarak 7-8 adet parçalı yapıdan oluşmakta ve güney surlarına fazla yaklaşmaktadır. Hatta bunlardan sonradan eklenen 153 m2'lik biri surlara yapışmış durumda. Müellif burada iki veya üç yapıyı kaldırarak yerlerine yaklaşık 300 m2'lik kompakt bir kütle öneriyor. Bu da yine müze işlevinin kale içinde kalacağı varsayımıyla, gerekecek fazla şişkin idare işlevinin bir sonucu. Gerçi kalenin idari bölümü ziyaretçiye kapalıydı. Ancak hazır müellif birkaç yapıyı kaldırmışken, idari yapı yeni müzeye aktarılırsa, etkileyici bir manzaraya sahip olan bu platform artık ziyaretçiye açılıp, kale içinde keyifli bir kafe olarak kullanılabilir. Hemen altındaki kotta bulunan ve az önce dışarıdan gelenlere açılmasını önerdiğimiz güney terası gibi. Bugünkü müze anlayışı paralelinde, kale ve müze ziyaretini sadece yapılması gereken zorunlu bir iş olarak görmemek ve bu tür rekreatif önerilerle bütünleştirmek, Bodrum gibi insanların kamusal mekanlara açık olduğu bir ortamda, kaleyi en çok tercih edilen odak noktalarından biri haline getirecektir.

Bu görüşler çerçevesinde, her şeyden önce kendi varlığıyla sergilenmeye değer olan kalede yer alacak bir müze işlevinin bu değerle çatıştığını, eldeki verileri gözden geçirerek göstermeye çalıştık. Kaldı ki kale içinde önerildiği biçimde yeni bir müze ve onun gerektirdiği diğer servis yapıları ölü doğmuş bir girişim olacaktır. Bodrum çevresinde sualtı arkeolojisi çalışmaları sürmekte, INA (Institute of Nautical Archaeology) halen beş batığın sergilenmeye hazırlandığını, ayrıca kendi araştırmalarıyla 250’nin üzerinde batığın konumunun belirlendiğini, ancak başka araştırmaların sonuçları eklendiğinde bu sayının daha fazla olduğunu belirtmektedir. Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nin zaman içinde gelişecek bir esnekliğe sahip olması gerekir. Kale içinde ise mevcut tıkanıklık yeni projeyle sürdürülmüş olacaktır. Bu nedenle, daha uygulamanın başındayken, Kültür Bakanlığı yetkililerinin ve müellifin, müzeyi kalenin dışına alma önerisini yeniden düşünmelerini öneririz.


Dipnotlar:
(1) http://www.arkitera.com/haber/29182/bodrum-kalesi-için-hazırlatılmış-plana-dair-tepki-ve-talepler (en son 9 Kasım 2017’de ulaşılmıştır)
(2) http://basin.kulturturizm.gov.tr/TR,187451/bodrum-kalesi-ile-ilgili-basin-aciklamasi.html (en son 9 Kasım 2017 tarihinde ulaşılmıştır)
(3) aynı kaynak
(4) Patina sözcüğü 1945’deki erken çevirilerde “pas” sözcüğüyle karşılanmıştır. Bnz: Gustav Oelsner, “Şehircilik”, Arkitekt 04-05, (159-160), 1945, s.74


İlgili İçerikler
Etiketler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
  • Mehmet Çilsal 7 yıl önce Şimdiye kadar yapılmış en objektif yaklaşım. Tebrikler (Mehmet Çilsal-Bodrum Kent Konseyi)
  • Yavuz BATUR 7 yıl önce Bodrum kalesi restorasyonu büyük yanlışlara gebe gözüküyor. Bu önemli proje Ankara daki birkaç bürokrat ve işbirlikçisi yüklenici şirkete bırakılmayacak önemde; aksi halde Bodrum tüm özelliğini yitiren Kuşadası gibi herhangi bir sayfiye yerine dönecektir. Bu yazıda ileri sürülen fikirlerden, su altı arkeleojisinin en önemli eserlerini içeren (ve daha da zenginleşecek) bölümün başka bir müzede, örneğin futbol stadyumu yerine yapılacak yeni bir binada, sergilenmesi fikrini destekliyorum.
  • Ekrem Parlstan 7 yıl önce En mantıklı akla ve restorasyon ilkelerine uygun mantıklı bir yaklaşım
  • Ayla Odekan 7 yıl önce Akınlar, bulunduğu yerleşmeye önemli bir değer katan Bodrum Kalesi’ni korumanın yalnızca var olan duvarları korumak olmadığının, mekansal varlığı ve tarihsel süreç içindeki yaşantısının da önemli olduğunun altını çizmektedirler. Özellikle, yeni yapıların ağırlıklı olarak katılmasıyla kale kimliğinin yok olacağı da bir gerçektir. Bu nedenle, Kale’de koruma müdahaleleri yapıldıktan sonra kale işlevine uygun sınırlı nesneler ve anılarıyla bir sergi düzenlemesi yeterli olacaktır. Ayrıca, Sualtı Arkeolojisi Müzeleri 1950’lerden sonra dalışların ve buluntuların artmasıyla giderek ilgi duyulan bir yapı türü olmuştur. 1970’lerde Türkiye’de sınırlı sayıda arkeolojik malzeme ile Bodrum Kalesi bu amaçla değerlendirilmiş, ancak günümüzde gerek ilginin artması gerekse koruma anlayışındaki gelişmeyle Kale mekanı yeterli olamamaktadır. O nedenle, Akınların vurguladığı gibi, ben de başka bir yerde çağdaş bir Sualtı Arkeolojisi Müzesi tasarlamanın daha doğru olacağı kanısındayım. Bu yaklaşımın, İ.Ö. 11. yüzyıla kadar uzanan Bodrum Kenti’nin tarihsel kimliği için de daha değerli olacağı kesindir.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :