2500 yıllık tarihi boyunca pek çok uygarlığın yönetim merkezi olarak tarihe yön veren kararların alınmasına şahit olan İznik'i gezgin yazarımız Ömer Kokal'dan dinliyoruz.
Bugün İznik adı geçtiğinde öncelikle çini akla gelse de, kentin asıl önemi Osmanlı ve Bizans’ın kısa bir dönem de olsa yönetim merkezi olmasından kaynaklanıyor. Kent ilk kurulduğunda Nikaia ismi verilmiş. Şimdiki adının kökenini oluşturan bu ismin kente neden verildiği ise çeşitli kaynaklarda şöyle anlatılıyor:
“Ana Tanrıça Kybele’nin kızı olan Nikaia, hiç evlenmemek üzere yemin eder ve yaşamı boyunca erkeklerden uzak durur. Ormanlarda dolaşmayı, derelerde yüzmeyi çok seven Nikaia’ya günün birinde Hymnes adlı yakışıklı bir çoban aşık olur. Nikaia kendisine yaklaşmaya çalışan çobanı attığı bir okla öldürür. Aşk Tanrısı Eros bu duruma çok kızar ve şarap tanrısı Dionysos’u, Nikaia’ya aşık ederek kızın başına dert açar. Dionysos çoban gibi öldürülmemek için bir plan yapar. Kızın su içtiği ırmağa şarap karıştırarak Nikaia’yı sarhoş ederek ona sahip olur. Hamile kalan genç kız, önce canına kıymak ister ancak sonra boyun eğer ve Dionysos’a sayısız çocuk doğurur. Dionysos da karısının şerefine onun adına İznik’i kurar.”
Hıristiyanlar için önemli bir merkez
Kuruluş efsanesi böyle anlatılan İznik, 2500 yıllık tarihi boyunca çeşitli dinlerin ve kültürlerin Anadolu’daki en önemli merkezlerinden biri olmuş. 1204-1261 yılları arasında Bizans’ın, 1331-1402 yılları arasında Osmanlı’nın yönetim merkezi olan İznik’i, özellikle Hıristiyanlar için önemli kılan ise konsül toplantılarının ikisinin burada yapılmış olması. Hıristiyanların çeşitli dinsel sorunlarını çözmek için yaptıkları toplantıların ilkini ve yedincisini burada yapmış olmaları da kentin önemini fazlasıyla vurguluyor.
Neredeyse tüm çevresi surlarla çevrili olan kente İstanbul, Lefke, Yenişehir ve Göl Kapı adı verilen dört ana kapıdan giriliyor. İznik, İyonyalı ünlü şehir plancısı Hippodamus’un buluşu olan ızgara plana göre tasarlanmış. Birbirini kesen cadde ve sokaklar sayesinde ortaya çok düzenli bir yerleşim çıkmış.
Kentin iki ana caddesinin kesiştiği nokta aynı zamanda İznik’in merkezini oluşturuyor ve burada kentin en önemli yapılarından biri olan Ayasofya Kilisesi bulunuyor. Hıristiyan dünyası için oldukça önemli kararların alındığı yedinci konsül toplantısı da bu kilisede yapılmış. MS 4. yüzyılda yapıldığı düşünülen kilise, 1331 yılında Sultan Orhan tarafından camiye çevrilmiş.
Yer yer yıkılmış olsa da hâlâ önemli bir bölümü ayakta kalabilmiş şehir surlarının uzunluğu beş kilometreyi buluyor. Surların hemen dışından başlayan tarım alanları ve zeytinlikler İznik’i yeşille kuşatıyor. Geçmişte üzüm bağları ile dolu alanlar yerini zeytinliklere bırakmış. İznik halkının yüzde yetmişi tarımla uğraşıyor. Tabii zeytincilik en başta geliyor.
Görülmesi gereken yapılar
Kentin her köşesine yayılan Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı eserleri arasında en önemli yapı Yeşil Cami. 1378-1391 yılları arasında Çandarlı Halil Hayrettin Paşa tarafından inşa ettirilen caminin özellikle minaresi ve cephesindeki taş işçiliği ilgi çekici.
Yeşil Cami
Yeşil Cami’nin hemen karşısında bulunan Nilüfer Hatun İmareti bugün İznik Müzesi olarak hizmet veriyor. 1388 yılında Murad I. Hüdavendigar tarafından annesi Nilüfer Hatun adına inşa edilen yapı 1960 yılında restore edilmiş. Asıl adı Holofira olan, Yarhisar Tekfuru’nun kızı Nilüfer Hatun, Osmanlı Sarayı'nın bilinen ilk Hıristiyan gelini olma özelliği taşıyor.
MS 112 yılında Roma’nın Bitinya Valisi tarafından yaptırılan 15 bin kişilik tiyatro, Eşref Rumi Camii, Mahmut Çelebi Camii, Kırgızlar Türbesi, Hacı Hamza Hamamı, Şeyh Kutbettin Cami ve Türbesi, İznik'te görülmesi gereken diğer yapılar.
Roma İmparatorluğu döneminden geriye kalan en ilginç eser ise kuşkusuz Beştaş adı verilen obelisk yani dikilitaş. İznik’e 7 kilometre mesafede bulunan Beştaş bugün zeytinliklerin arasında kaybolmuş olsa da geçmişte Roma Yolu üzerindeymiş. MS 1. yüzyılda yapılan Beştaş aslında bir mezar anıtı ve üzerindeki kitabede Cassius Philiscus isimli bir Roma vatandaşına ait olduğu yazıyor.
Beştaş
Renkten renge bürünen göl
İznik’e hangi yönden gelirseniz gelin şehri görmeden önce gölü görürsünüz. Havanın ve güneşin durumuna göre renk değiştiren gölü... Güneşin ilk ışıkları ile maviden turkuaza dönen, akşam saatlerinde kızıllaşan göl, İznik’in çinilerini çağrıştırır. 14. yüzyılla 17. yüzyıl arasında altın çağını yaşayan İznik çinisini yaratan ustalar belki de gölün renklerinden esinlenmiştir, kim bilir. İznik halkı için göl kıyısının önemi çok fazla. Sahil boyunca sıralanmış restoranlar ve çay bahçeleri kışın kapalı mekanlarında, yazın ise bahçelerinde hizmet veriyor ve yerel halk boş zamanlarını genellikle göl kıyısında geçiriyor.
Çininin yolculuğuna şahit olun
17. yüzyıldan sonra derin bir uykuya dalan İznik çiniciliği 300 yıl süren uykusundan bu işe ömrünü ve gönlünü vermiş birkaç usta tarafından uyandırılarak, son yıllarda tekrar önemli hale getirilmiş.
Osmanlı’nın ilk medresesi olarak bilinen Süleyman Paşa Medresesi (1332) ise geçirdiği restorasyonun ardından günümüzde, Çiniciler ve Seramikçiler Çarşısı olarak hizmet veriyor. Her odasında başka bir atölye veya sanatçı çini ve keramik üretmeye devam ediyor. Odalarla çevrili medresenin avlusu İznik turu sırasında bir yorgunluk kahvesi içebileceğiniz şekilde düzenlenmiş.
İznik’te çini konusunda eğitim vermek, araştırma ve üretim yapmak amacıyla bir de vakıf kurulmuş. Yaklaşık 60 kişinin çalıştığı İznik Eğitim ve Öğretim Vakfı şehir surlarının hemen dışına kurulmuş. İstanbul metrosunun duvarlarını süsleyen çiniler de bu vakfın ürünü. Vakıfta yanınıza verilen bir uzman yardımıyla çininin hammaddesi olan kuvars mineralinden başlayarak kullanıma hazır ürün olarak çıkışına kadar tüm yolculuğunu görüp dinleyebilir, İznik turunuzu da burada noktalayabilirsiniz.