Gezgin yazarımız Ömer Kokal bu kez gelenekle modernizmin iç içe geçtiği Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur'un sokaklarında büyülü bir yolculuğa çıkarıyor bizi. Kamerasından yansıyan kareler eşliğinde bu renkli şehrin izini sürüyoruz hep birlikte...
Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’un sokaklarında gelenekle modernizm bir arada yaşıyor. 1896 yılında başkent olan Kuala Lumpur, Kelang ve Gombak nehirlerinin buluştuğu noktada kurulmuş. Coğrafyasının özelliği adının kaynağı olmuş. Kuala Lumpur, “Çamurlu Kavşak” anlamına geliyor.
Dünyanın en yoğun nüfuslu kentlerinden olan Kuala Lumpur, renkli geçmişinden aldığı kültür ve tarih mirasını adeta gururla sunuyor ziyaretçilerine. Bu kozmopolit kentin sokaklarında kültürel ve tarihsel eserler yanında çok sayıda dil, din ve geleneksel yaşam biçimi çıkar karşınıza. Aynı zamanda tezatlar kentidir bu kent.
Şehrin merkezinde diğer onlarca dev binanın yanında dünyanın en ünlü gökdelenlerinden biri, Petronas İkiz Kuleleri yükseliyor. Geniş caddeler, lüks oteller, global dev şirketlere ait gökdelenler şehrin çekirdeğini oluşturuyor. İşte tüm bu modern dünyaya ait görüntülerin yanı başında, Çin Mahallesi’nde, geleneksel gündelik yaşam devam ediyor.
Her ne kadar bu bölgeye Çin Mahallesi dense de Çinliler, Hintliler ve Malezya’nın yerli halkı olan Malaylar mahallenin sokaklarında bir arada sürdürüyorlar yaşamlarını. Bu birliktelik aslında sadece Kuala Lumpur’un değil tüm Malezya’nın ruhunu yansıtıyor. Kent, aynen Malezya’nın genelinde olduğu gibi Malaylar, Çinliler ve Hintliler’in oluşturduğu üç büyük topluluğu bünyesinde barındırarak bir kaleydeskop gibi renkli görüntüler çıkarıyor ortaya.
İngiliz yönetimi altına girdiği 1913’ten itibaren Malezya, ekonomik olarak hızla büyümeye başlamış. O yıllarda ihtiyaç duyulan insan gücü ve ticaretin cazibesi ülkede zaten var olan Çinli ve Hintli nüfusun artmasına neden olmuş. Gelenek, kültür ve inançlarına sıkı sıkıya bağlı her iki halk da o günden bugüne mekanlarını, tapınaklarını ve yaşamlarını neredeyse hiç değiştirmemişler.
O yıllardan kalan son derece zarif koloni mimarisiyle bezenmiş sokaklar, her şeyin satıldığı köhne dükkanlar, incelikle süslenmiş tapınaklar insana zaman da yolculuk yaptırıyor. Film platosunu andıran mahallenin sokaklarında dolaşırken Çin ile Hindistan arasında gidip geliyorsunuz. Göz alıcı sarileriyle Hintli kadınlar taksi beklerken, geleneksel elbisesiyle Çinli yaşlı bir adam geçiyor yanlarından. Tam o sırada bir Budist rahip bağış topluyor sokağın diğer köşesinde.
Hintli erkekler başlarında geleneksel sarıklarıyla alışveriş yapıyorlar bir Çinlinin dükkanında. Hintlilerin, Hindistan’la olan bağları hala devam ediyor. Gazete ve dergi satan bir dükkan, Hindistan’da yayınlanan dergilerin en son sayılarını grafik bir düzen içinde asmış dükkanının girişine. Küçük sokak tezgahlarında, sarilerine sarınmış Hintli kadınlar kültürlerinde çok özel yeri olan rengarenk çiçekleri ipe diziyorlar.
Her çeşit malın satıldığı küçük dükkanlarında Çinliler, güler yüzlü tavırlarıyla ticarette neden başarılı olduklarının ipuçlarını veriyorlar. Kuş kafesinden, şifalı otlara, incik, boncuktan, ilaç yapımında kullanılan kurutulmuş yılanlara kadar ihtiyaç duyulan her şeyi bu dükkanlarda bulmak mümkün.
Hintlilerin ticaretteki ilgi alanı daha çok tekstil ürünlerine yoğunlaşmış. Rengarenk sariler ve ipekliler satan dükkanlar yan yana sıralanarak mahallenin gökkuşağını oluşturmuşlar hep birlikte. Gökkuşağının renkleri sadece bu dükkanlarda çıkmıyor karşınıza. Tapınaklara bırakılmak üzere iplere dizilmiş çiçek satan tezgahlar da renkleriyle mahallenin zaten renkli olan dünyasına katkı da bulunuyorlar.
Aynı sokağı paylaşan Çinlilere ve Hintlilere ait tapınaklar birbirlerine saygıyla bakıyorlar adeta. Çinliler’in Kuala Lumpur’daki en eski kutsal mekanı olan Sze Ya Tapınağı 1882 yılında kurulmuş. Shen Kong adlı bir tanrıya adanmış tapınak. Çin tapınak mimarisinin tüm özelliklerini taşıyan mekanın çatısı ve iç mekanı incelikle süslenmiş. Çinliler için apayrı bir yeri olan kırmızı, tapınakta en çok göze çarpan renk.
Günün her saati ibadet için gelen Çinliler yaktıkları tütsülerle tanrılarından iyi şans ve talih diliyorlar. Tapınağın bir köşesinde satılan, dileklerin Çince yazılı olduğu kağıtlar rulo haline getirilerek yakılıyor. Spiral şeklindeki tütsüler yakılarak tapınağın girişine asılıyor. İçin için yanan bu tütsülerin üzerinde, kişinin dileğinin yazılı olduğu bir de etiket var. Spiral tütsünün sönmeden sonuna kadar yanması kişinin dileğinin olacağı anlamına geliyor.
Sze Ya Tapınağı’nın hemen karşısında kurulu olan 1873 yapımı Sri Mahamariamman Tapınağı ise Hintlilerin gün boyu uğrak yeri. Zaman içinde yüksek yapıların arasında kalan tapınak ihtişamından hiçbir şey kaybetmemiş. Hint dinsel mitolojisinden sahnelerin, tanrı ve tanrıça heykellerinin yer aldığı konik kuleli ana giriş kapısı Hindistan’ın herhangi bir kentinden alınıp buraya konmuş gibi. Tapınağın önündeki çiçek satıcıları gün boyu gelen ziyaretçilere ipe dizilmiş çiçek yetiştirebilmek için yoğun çalışıyorlar. Tapınağın serin iç mekanında onlarca küçük tanrı ve tanrıça heykeli yan yana sıralanmış. Tapınak girişinde ayakkabılar çıkarılıp tapınak görevlilerine bırakılıyor. Dilerseniz bunun karşılığında tapınağın bağış kutusuna para atıyorsunuz.
Her iki tapınakta da derin bir hoşgörü hakim. İçeride rahatlıkla dolaşabiliyor ve fotoğraf çekebiliyorsunuz. Bu durum içeride ibadet edenler tarafından asla yadırganmıyor, tam aksine göz göze geldiğiniz kişiler size sıcak bir gülümseyişle selam veriyor ve yardımcı olmaya çalışıyorlar.
Malezya ile ilgili tanıtım broşürlerinde, turizm yazılarında kendine pek yer bulamasa da Chinatown çok özel bir bölge. Bu son derece hareketli ve renkli mahalle, insanı sadece geçmişe götürmekle kalmıyor, konusu Uzak Doğu’da geçen bir macera filminin içindeymişsin duygusunu da yaşatıyor.