100 Yıl'da İki Mimar Sempozyumu'ndan Keyifli ve Nostaljik Paylaşımlar

E. Seda Kayım / 15 Ekim 2008


Mimarlar Odası tarafından düzenlenen Mimarlık Haftası Etkinlikleri kapsamında dün (14 Ekim 2008) Yıldız Dış Karakol Binası'nda "Sedad Hakkı Eldem – Emin Halid Onat: 100 Yıl'da İki Mimar" isimli bir sempozyum gerçekleştirildi. Mimarlar Odası'nın Sedad Hakkı ve Emin Halid Onat'ın mimarlık mesleğine katkılarını kutlamak ve bu iki Türk mimarını anmak amacıyla yıl boyunca düzenlediği etkinliklerden sonuncusu olan sempozyum, mimarlık mesleğinin duayenleri sayılabilecek çok sayıda eski kuşak mimarı bir araya getirdi.

Toplantının açılış konuşmasını yapan Eyüp Muhcu, Mimarlar Odası'nın Sedad Hakkı Eldem ve Emin Halid Onat'ı anma etkinliklerindeki hareket noktasının, her iki mimarın mesleki örgütlenme çağında doğmuş olmaları olduğunu söyledi. Emin Halid Onat'ın Oda'nın 1 no'lu üyesi ve Anıtkabir'in mimarı, Sedad Hakkı Eldem'in ise Uluslararası Mimarlık Örgütü'ne (UIA) katılmış ilk Türk mimar olduğunu hatırlatan Muhcu, her iki isim için düzenlenen etkinliklerin yayına dönüştürüleceğini de müjdeledi.

 

Sempozyumun oturum başkanı olarak yerini alan Afife Batur 'un, Sedad Hakkı Eldem ve Emin Halid Onat'a dair anılarını paylaşmak üzere çağırdığı 9 mimarın Oda Sicil Numarası'nı okuması, hoş bir espri olarak değerlendirildi. Konuşmacıların, bu iki mimarın kişiliklerine, meslek hayatlarına ilişkin somut bilgiler aktarmasını dilediğini belirten Batur, etkinliğin bir anma olarak geçiştirilmemesi ve bir tür sözlü tarih çalışması olarak algılanmasının önemini vurguladı.

Konuşmacılardan ilk olarak sözü alan Mimarlar Odası 3 no'lu üyesi Maruf Önal , 5 sene öğrencisi ve devamında asistanı olduğu Sedad Hakkı Eldem'e dair paylaştığı hatıralarında, Eldem'in disiplinli yapısı, mükemmeliyetçiliği, titizliği ve inceliğinden detayla söz etti. Hiçbir öğrenciye ‘sen' diye hitap ettiğini duymadığını, ya ‘kuzum' ya da ‘siz' diye seslenen Eldem'in işverenleri arkasından yürütecek denli etkili bir kişilik olduğunu aktaran Önal, şu sözleri ekledi: Çizime doymazdı.

 

Önal'dan sonra Emin Halid Onat ile ilgili anılarını dinleyicilerle paylaşan Ruhi Kafesçioğlu , meslekteki ilk eskizini birlikte yaptığı hocası Onat'ın, kendisine mimarlığı sevdiren insan olduğunu belirtti. Emin Halid Onat'ın inşaat şubesi olarak bilinen Teknik Üniversite'yi bir mimarlık şubesine çeviren kişi olduğunu da hatırlatan Kafesçioğlu, mühendis olmak üzere üniversiteye girenlerin ilk baştaki itirazlarına, dönemin politik sorunları ve savaşın tüm kısıntılarına rağmen Onat'ın verdiği mücadeleyi dile getirdi. Kafesçioğlu, "Mimarlığın teknolojiyle ilişkisine çok önem veren bir kişiydi" olarak nitelendirdiği Onat hakkında "Çok iyi bir hoca ve dost" diyerek sözlerini bitirdi.



Ailesi mimarlarla dolu olan ve babası uzun yıllar Emin Halid Onat ile birlikte çalışmış mimar Hande Suher , Onat'ın ‘Aksaray' olarak bilinen Zonguldak İl Özel Dairesi Binası'nı tasarlarken babası ile birlikte imza attıkları çalışmalara değindi. Sonrasında Yüksek Mühendis Mektebi'ne (Bugünkü İstanbul teknik Üniversitesi) girmesi ve Emin Halid Onat'ın öğrencisi olduğu dönemleri dillendiren Suher, ‘şakacı ve sevgi dolu bir insan' olarak nitelendirdiği Onat'ın daima öğrencilerin yönelimlerini dikkate aldığını ve asla bir kalemle çizerek tashih verdiğine şahit olmadığını ekledi. Sedad Hakkı ile ortak çalıştıkları İstanbul Adalet Sarayı Yarışması sürecinden de bahseden Suher, çok genç yaşta kaybettiğimiz Onat'a İTÜ Mimarlık Fakültesi Dekanlığı yaptığı dönemde TÜBİTAK Hizmet Ödülü'nü kazandırarak teşekkür etme şansını yakaladığını söyledi.

 

Doğan Kuban ise mimar ve mimarlık tarihçisi olmasında ön ayak olmuş Emin Halid Onat'a dair anılarını aktardığı kısa konuşmasında Suher'e cevap verdi. "'Hoca çizmezdi!' diyorsunuz ama tashihlerde basbayağı çizerdi" diyen Kuban, Sedad Hakkı Eldem'e de değindi. Eldem'in gelenekçi, Onat'ın ise büsbütün modern olduğunu öne süren Kuban, bu tespitini Anıtkabir projesi üzerinden örneklendirdi. Emin Onat'ın bazı yapılarını düşündüğümüzde o değerde Eldem yapısı göremeyeceğimizi belirten Kuban, sözlerine şöyle devam etti: " Sedad Hakkı korumacı değildi. İstediği zaman istediği yere yapıyı dikebilirdi. Ama ben korumacıydım. 17 sene Anıtlar Yüksek Kurulu'nda yan yana çalıştık ve tartıştık."

Kuban'dan sonra söz alan Radi Birol ise, Sedad Hakkı'yı anlattığı konuşmasında 1945'te girdiği Akademi'de (bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) ilk farkedilenin Sedad Hakkı'nın büyüklüğü olduğunu kaydetti. Birol, tashihleriyle yepyeni ufuklar açtığını, çizim tekniğine hayran olduklarını ve ‘Milli Seminerler'ine değindiği Sedad Hakkı'lı günlerin, Akademi'nin en güzel günleri olduğunu belirtmekten çekinmedi. Kendisinden aldıkları projenin konusu olarak Galatasaray Lisesi'nin bulunduğu yere bir kültür merkezi önermesinin cesur kararlarına örnek oluşturduğunu da ekleyen Birol'un bu sözleri, çeşitli tepkilere neden oldu.

 

Sedad Hakkı'ya ilişkin anılarını izleyicilerle paylaşan bir diğer meslek adamı da Esad Suher oldu. Esas tanışıklıklarının proje atölyelerinde olduğunu belirten Soher, Eldem'i "disiplinli, acımasız ve sert" olarak betimledi. Öğrenciler için ondan bir proje almanın cesaret gerektirdiğini de sözlerine ekleyen Suher, Eldem'in egoist ve ben-merkezci bir kişi olduğunun da konuşulabilmesi gerektiğini söyledi. Öte yandan 1957-60 döneminde birlikte çok sayıda proje ürettikleri ancak 1960 ihtilali ile ortak bürolarını dağıttıkları Eldem'in karizmatik kişiliği ile herkesi etkilediğini ve pek çok asistanın kendisini taklit ettiğini de belirtmekten çekinmeyen Suher, Eldem'i Türk mimarlığının "Grande Saviour"u ilan etti.

Sedad Eldem'in asistanlığını yapmış olan bir başka isim, Gündüz Gökçe , Eldem'in daima klasikten ve rasyonel mimariden yana olduğunu ve projelerine ‘modern bir hava' getirmeye çalışanlar olunca kıyamet koptuğunu anlattı. Esprili sunumu sırasında Gökçe, Eldem'in "mimar mı yetişsin sanatçı mı" tartışmalarında da ilginç bir duruşu olduğunu ekleyerek Sedad Hakkı'nın kişiliğini ön plana çıkaran bir sunum yaptı. Gökçe, ‘Aldo Rossi'den nefret eden, asla detayı zorlamayan ve modayı takip etmeyen' Eldem'e dair hatıralarını da izleyicilerle paylaştı.



Gökçe'den sonra sözü alan Doğan Hasol ise, öncelikle sempozyumun başlığını eleştirdi. "100 yılda yalnızca iki mimar mı yetiştirdik" şeklinde yanlış anlaşılmalara neden olabileceği endişesiyle yayınlarda başlığın değiştirilmesini teklif eden Hasol, diğer konuşmacılardan farklı olarak Emin Onat'ın son dönemlerine değindi. Kendisinin İTÜ'ye girdiği dönemde artık ‘efsaneleşmiş' Onat'ın milletvekilliği serüveni, sonrasında ihtilalle birlikte gelen meslekten uzaklaştırılma sürecine dair detayları aktaran Hasol, ömrü yetmediği için İTÜ'ye geri dönemeyen Onat'ın düş kırıklığının da onu erken kaybetmemizde etkisi olabileceğini ekledi. Hasol, öğrencilik yıllarında hazırladıkları "Mimarlık ve Sanat Dergisi"nden alıntılar aracılığıyla Sedad Hakkı'nın cümleleriyle Onat'ı anlattığı konuşmasını, Onat ile Eldem'in mesleki ve karakteristik paralelliklerini ortaya koyarak sonlandırdı.

"100 Yıl'da İki Mimar" sempozyumunun son konuşmacısı ise Sedad Hakkı'nın bürosunda yıllarca çalışmış olan Nevzat İlhan 'dı. Eldem'e dair birbirinden esprili ve hoş anektodu aktaran İlhan, ofisi su basmasından Zeyrek SSK projesine, proje tashihlerindeki kısa direktiflerinden detay tutkusuna uzanan bir Eldem retrospektifi sundu. Yaşamını büro pratiği, meslektaşlık ve hocalık ile özel paylaşımları olmak üzere üç bölümde dillendirdiği Eldem'e bazen inceden inceye dokunduran, ortak tarihlerini de çoğunlukla da tüm gerçekliği ile aktaran İlhan'ın sunumu, dinleyicilere keyifli anlar yaşattı.

Sempozyum, katılımcılara mikrofon uzatılmasının ardından gerçekleşen kokteyl ile son buldu.
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :