Değişen çalışma alışkanlıklarının çağımıza uygun ofis mekanları ile olan bağlantısından yola çıkan dönüşüm projelerine imza atan Dila Gökalp Architects - DGA'nın, ağırlıklı olarak endüstriyel yapılarda gerçekleştirdiği dönüşüm projeleri, yapının mevcut potansiyelini korurken, yaratıcı fonksiyonlarla yeniden hayat bulmalarını sağlıyor.
Son beş senelik dönemde pek çok endüstriyel yapıya mimari ve kentsel anlamda yeniden hayat veren, "adaptive reuse" olarak da adlandırılan dönüşüm projelerine imza atan Dila Gökalp Architects (DGA), kentlerdeki yapıların sürdürebilirlik ilkelerinin ışığında devamlılığını koruması ve çağa ayak uydurabilmesi için, atıl durumdaki mevcut yapıları çağdaş ofis tasarımlarına dönüştürüyor.
"Yeni ofisler iş – sosyalleşme dengesinin nasıl değiştiğinin göstergesi"
Tekstil, otomotiv, boya, yedek parça gibi sektörlerin atıl durumdaki üretim tesislerinin, iletişim ve bilgi teknolojileri, medya, sanat ve reklam ajansları gibi yaratıcı sektörlerin çalışma alanlarına dönüştüğünü söyleyen mimar Dila Gökalp, mevcut haliyle kullanım ömrünü tamamlamış yapılı çevre elemanlarını yeniden canlandırmanın kaçınılmaz hale geldiğini şöyle vurguluyor:
"Dila Gökalp Architects olarak bazı endüstri yapılarını yaratıcı mekanlara dönüştürme fırsatımız oldu. Bunu yaparken öncelikli olarak taşıyıcı sistem, hacimsel oranlar ve yapı malzemeleri gibi nitelikleri göz önünde bulundurduğumuzu söyleyebiliriz. Mevcut alanların bazen küçük müdahalelerle, bazen de gereksiz eklentilerden arındırılmasıyla yeni fonksiyonlara dönüşmesi sağlanabiliyor. Projeyi şekillendiren en önemli faktör elbette işverenin çalışma alışkanlıkları oluyor. Fakat mekanın sunduğu avantajları ve önerileri de biz projenin mimarları olarak değerlendirebiliyoruz. Bu avantajlar da aslında endüstri yapılarının esnekliğinden kaynaklanıyor."
Günümüzde ofis tasarımlarının özgün anlayışlarla ele alınması gerektiğini ve hareketlilik, esneklik, çeşitlilik gibi yeni niteliklerin çok önemli bir hale geldiğini söyleyen Dila Gökalp, çağdaş ofislerin en temel özelliğinin akışkanlık ve geçirgenlik olduğunu vurguluyor:
"Yeni nesil ofislerde duvarlar ortadan kalkıyor veya cam gibi saydam yüzeylere dönüşüyor. Artık birçok yeni çalışma alışkanlığının ofis projelerinde yer aldığını görmek mümkün. Bu aynı zamanda ofislere özgü mobilyaların üretilmesini de gerektiriyor. Mevcut mobilya sistemleri kimi zaman bu tür esnek mekanlarda rijit kaldığından, mobilya tasarımında farklı bir anlayışa ihtiyaç duyuluyor. Aslında bu tür yeni ofisler iş, sosyalleşme ve yaşama dengesinin kent mekanlarında nasıl değiştiğinin küçük bir göstergesi…"
Zamanın ruhunu yeniden yakalama/yaratma çabası...
Kentlerde meydana gelen değişimler üzerine "Uzun bir süredir, özellikle İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerde süregelen kentsel dönüşüm ile birçok yapı yıkıldı ve yapıldı. Bunların içinde kültürel ve tarihi değeri yüksek yapılar da bulunuyor. Kentlerimiz yıkılıyor, hafriye ediliyor ve ‘umulmadık' şekilde beliren mimarilere sahne oluyor. Günümüzde gelişime, değişime ve yenilenmeye karşı durmak elbette geçerli değil ama bununla nasıl baş etmeli sorusu biz mimarların, tasarımcıların ve kent plancılarının sorması/cevaplaması gereken soruların başında geliyor" yorumunu yapan Gökalp, çevremizdeki yapıların yıkılıp, yerine yenilerinin gelmesiyle anılarımızın da kaybolduğunu söylüyor ve kentin potansiyellerine dikkat çekiyor:
"Kentlerimiz; yapı, sokak, meydan, park, açık alan gibi farklı unsurlardan oluşmuş yapılı çevreler olmanın ötesinde, tüm bu unsurların tarihi, politik, kültürel, sosyolojik, mimari ve kent hafızası gibi birçok katmanı içinde barındıran bir değerler bütünü. Peki, bu yapılar yeni ihtiyaç ve tasarımlara gerçekten ayak uyduramıyor mu? Sözgelimi, zamanında kent çeperinde konumlanmış endüstri yapıları bugün kent merkezinde önemli bir yoğunluk oluşturuyor ve bu yapılar teker teker yıkılıp yüksek kulelere dönüşüyor. Özellikle Levent – Maslak aksındaki endüstri yapıları bu dönüşümün ve değişimin önemli örneklerinden biri. Ofislerin yapısı zamanla değiştikçe bunların kentteki karşılığı da değişiyor; endüstriden finansa ve finanstan yaratıcı endüstriye..."
Özellikle kent merkezindeki birçok anlamda kullanım önceliğini kaybetmiş olan endüstri mekanlarının dönüşmesini oldukça heyecan verici bulan Dila Gökalp, bu durumu "yeniden zamanın ruhunu yakalama/yaratma çabası" olarak değerlendiriyor ve ekliyor:
"Bilindiği gibi yüksek kuleler ve finans yoğun ofislerin gelmesiyle Levent–Maslak aksında yaşanan dramatik değişim bugün yaratıcı endüstrinin de buradaki mevcut endüstri mekanlarını tercih etmesiyle yeni potansiyeller ve dönüşüm imkanları sunuyor."
CD atölyesinden medya ajansına: SD 4 Levent Ofisi...
Dila Gökalp Architects'in tam da ilgili bölgelerde bir medya ajansı için, açık ofis şeklinde tasarladığı projelerden olan SD 4 Levent Ofisi, eski bir CD atölyesi olan binanın üst katında, loft konseptine uygun olarak ele alınmış. Şeffaflık, iletişim ve kollektivitenin yoğun olarak yaşandığı ofiste cam bölücüler ile, gün ışığının etkisini artırmak için beyaz renkli döşeme, duvar ve sabit mobilyalar kullanılmış.
Yönetici odası, muhasebe, mutfak ve toplantı odası gibi ses kontrolü sağlanması gereken hacimler dışında diğer çalışma birimleri açık ofis şeklinde, cam bölücülerle yaratılan iç avlu içerisinde düzenlenmiş. Cam bölücülerle yaratılan açılar sayesinde, mekan içinde mekan yaratılarak açı fikri, tasarlanan açılı mobilya ayakları ile de pekiştirilmiş.
Genç ve dinamik çalışma alanı: Mobilike
Dönüşüm bölgelerinden Levent'te bulunan ve daha önce tekstil fabrikası olarak kullanılmış bir yapının giriş katını yeniden düzenleyen Dila Gökalp Architects, mobil reklam ajansı Mobilike için genç ve dinamik bir ofis tasarlamış. Mobilike'ın yaratıcı çalışma ortamını, endüstriyel estetik üzerinden kurgulamak isteyen DGA, brüt beton yüzeyleri, bakır boruları, işlem görmemiş krom kablo kanalları açıkta bırakmış. Ofisin tasarımında özgür dolaşıma ve göz temasına olanak tanıyan planlama anlayışı hakim olmuş. DGA, Mobilike'ın sahip olduğu inovatif ve dinamik yapıyı, planlama kurgusuyla ve detayların bütünlüğüyle yeniden hayat bulan ofisinde yansıtmayı hedeflemiş.
Farklı bir amaç için inşa edilmiş bir yapıyı yeni bir fonksiyona yönelik kurgulamanın ve güncel bir ihtiyacın parçası haline getirmenin, dönüşüm projeleriyle mümkün olabileceğini dile getiren Dila Gökalp, mekanların sürdürülebilirliğiyle ilgili şunları vurguluyor:
"Çalışma alanları rijitlikten uzak, esnek ve hafızası olan mekanlarda anlam buluyor. Biz mimarlar da yeni çalışma ve yaşama mekanlarını, kentin sahip olduğu zenginliği ve derinliği kullanarak tekrar düşünüyor, tasarlamaya çalışıyoruz. Endüstri mirasını korumanın yanı sıra kentteki yapılı çevrenin sürdürebilirliğini sağlayarak yeni bir estetik ve çalışma anlayışının ruhunu yakalamak 'adaptive reuse' konusunda edindiğimiz tecrübelerin bir özeti olabilir. İstanbul'da bugün böyle bir değişim potansiyeli kaçınılmaz olarak karşımızda ve yaratıcı endüstrinin kalbi de bu tür yapı/mekan dönüşüm projelerinde atıyor."