Dünyanın En Büyük Mimarlık Müzesi ya da Şoven Kibrinin Abartılı Anıtı

Işıl Göreci / 26 Şubat 2008

13 yıl süren polemiklerin ardından, 2007 yılının Mart ayında kısmen, Eylül'de ise tamamen kapılarını açan dünyanın en büyük mimarlık müzesi "Cite de l'architecture et du patrimoine" (Mimarlık ve mimarlık mirası müzesi); Paris'in gururlarından biri. Şehrin tarihi dokusunu yansıtan Chaillot sarayının bir kanadını kaplayan 23 bin metrekarelik alana yayılan müzede mimarlık merkezi, kütüphane ve arşivler bulunuyor.

 

1878 yılında Gabriel Davioud tarafından inşa edilen müze, 1937'de Jacques Carlu tarafından bir yenilenme geçirdi. Son olarak Jean-François Bodin'in 2007 yılında bugünkü halini kazandırdığı müze 80 milyon Euro'ya mal oldu.

 

Eylül ayındaki açılışı, mimari politikanın geleneksel bakış açısından beslenmekten kaçınması ve bir bütün olarak tüm ulusa yayılması gerektiğini söyleyen Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy tarafından yapıldı. Ülkenin mimarlık gündemine taze bir nefes kazandırma arzusunu her fırsatta dile getiren ve son olarak Élysée Sarayı'nın yenileştirme çalışmalarında Norman Foster, Zaha Hadid, Shigeru Ban, Jacques Herzog ve Thom Mayne gibi star mimarlardan fikir alan Sarkozy; mimari kalkınmayı yönetim anlayışının merkezinde yatan en önemli parçalardan biri olarak nitelendiriyor. Adı "grand projet"lerle özdeşleşen François Mitterand'ın Louvre Müzesi'nin bahçesindeki cam piramidi ya da Arche de La Défense'ı; Jacques Chirac'ın 12 yıllık görev süresince yakından ilgilendiği Afrika, Asya, Okyanusya kıtaları ilkel sanatlar müzesi Musée de Branly gibi örneklere baktığımızda, Fransız devlet adamlarının başkanlık döneminde mimari bir yapıtla birlikte anılmaktan haz duydukları açıkça görülebilir. Ya da cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmasından sadece 4 ay sonra gerçekleşen müze açılışında kısa bir süreliğine de olsa Kültür Bakanı rolüne bürünen Sarkozy'nin 14 ünlü mimarın karşısında yaptığı "kent yaşamının çekilmezliği ancak iyi mimari örnekleriyle düzeltilebilir. Zaman; insani, duyarlı ve yaratıcı mimariye dönme zamanıdır" cümleleriyle süslenenen konuşmasına da bakmak yeterli.

 

Dünyanın en büyük mimarlık müzesine dönersek, Cité temelde 3 ana bölüme ayrılıyor : mimarlık bölümü, mimarlık  mirası bölümü, eğitim bölümü. Bu 3 bölümden ayrışan alt kategorilerde ise kalıp galerileri, 1700 m2lik kütüphane, duvar resmi ve vitray galerisi, çağdaş ve modern mimari galerileri var.

 

11 000 m2'si sergiler için ayrılan dev müzede, Fransa Anıtlar Müzesi, Fransa Mimarlık Enstitüsü ve Chaillot yüksek öğretim merkezinden gelen yapıtlar yer alıyor.

 

 

 

Kalıp galerisinde, Roma döneminden Rönesans'a mimarlık panoraması ya da 17.-18. yüzyıl koleksiyonlarına ait kalıp seçkileri konumlandırılmış. Modern ve çağdaş mimarlık galerisinde ise 1850'den bugüne Fransız mimarisinin örnek maketleri sergileniyor. Fransız mimarlığının 800 yılının katedralden anıtlara kadar sergilendiği müzede 12. yüzyıla ait eserlerin yanında Le Corbusier'nin Marsilya'da inşa ettiği Cite Radieuse'den de bir dairenin kopyası yer alıyor.

 

Ancak Fransızların, özellikle de Parislilerin yeni gözdesi müzenin, buranın içindekilerle kültürel bağı olmayanlar tarafından bambaşka yorumlar aldığı da oluyor. Son olarak, Times Online'ın mimari ve tasarım eleştirmeni Tom Dyckhoff tarafından getirilen ve "klasik İngiliz kıskançlığı" olarak yorumlanan eleştirileri büyük yankı uyandırdı.

 

UCL Bartlett School of Architecture  mimarlık tarihi ve teorisi dersleri veren Cyckhoff'un "Cité de l'Architecture: Paris'in mimari gurur ve önyargısı / şoven kibrinin abartılı anıtı" başlıklı yazısını yayınlıyoruz:

 

 

 

 

Paris'te olabilir. 18. yüzyıl askeri mimarisini konu alan bir sergiyi gezebilmek için, akşamüstü sıcağında yarım saat kuyrukta, sadece Paris'te beklenir. İnsanlar ön sıraya geçmek için birbirlerini iteleyip 19. yüzyıl mimarlık korumasını konu eden bir işe yalnızca Paris'te böylesi meraklı gözlerle bakabilir. Ya da nedendir bilinmez, insan sadece Paris'te, alışveriş yapıp televizyon seyretmek ya da entellektüellikten gayet uzak diğer Anglosakson vakit geçirme yöntemleri bulmak yerine oluk tasarımlarını incelemek isteyebilir.

 

 Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Eylül ayında  uluslararası alanda önde gelen 14 mimarla birlikte dünyanın en büyük mimarlık müzesi olan Cité de l'Architecture et du Patrimoine'ı açtı. Bu, ona seçimleri kazandıran ulusal metamorfozun ilk kültürel salvosuydu. Sarkozy, müze açılışının Mitterand'ın büyük projelerinin gölgesi altında 20 yıldır uyuklayan Fransız mimarisinin rönesansının başlangıcı olduğuna dair de söz verdi. Kültürün, kitlelere daha ulaşılabilir biçimde yapılması gerektiğini belirterek…

       Cité'deki kalabalığa baktığınızda (alışılmış soylu zihniyete sahip, müzelere giden, üç renkli Maigret yağmurluklarıyla gezinen orta çağlı Parizyen burjuvazisi), bu kitlenin Le Corbusier'yi uzun uzadıya anlamak için geldiğini düşünmek zor. Ama yine de Fransa'nın diğer ülkelerle kıyaslandığında, müzeye gitme adabını öğrenmeye hiç de ihtiyacı olmadığı söylenebilir. Ancak bir gerçek var ki; Cité'nin durumu hiç de içler açıcı değil ve hatta denilenebilir ki burası Paris'in en son görülebilecek kültür durağı.

          

      İsminde de belirtildiği gibi burası kesinlikle bir kent.1930'ların Art Deco'sunu yansıtan, Seine nehri ve Eyfel Kulesi manzaralı gargantuan Chaillot Sarayı'nın kanadından girilen 23 bin metrekarelik bir şehir. O kadar büyük ki, içinde kaybolabilirsiniz.  

 

İnşaatı on yıldan uzun sürdü. Ulusal kültürel mirası koruma merkezinin planları 1990'lı yıllardan beri, temmuz 1997'de bir yangın atlatan Chaillot'daydı. Bugün Institut Français d'Architecture, Fransa çağdaş mimarlık galerisi, Ecole de Chaillot koruma bölümü ve Musee des Monuments'ın bir füzyonu olarak meydana gelen site, geçmişe ve bugüne bakan yüzleriyle oluştu.

Ama ulusal bir mimarlık müzesi, neredeyse iki yüzyıldır yapılıyor. İlk adımları, milli kimliği yeniden formüle etmek için gereken hayati organlardan biri olan mimarinin önemli örneklerinin yok edilmesinin ardından, Fransız Devrimi'nden sonra atıldı.  William Morris, Eugène Viollet-le-Duc;  saray alanı içinde; Fransızları kültürel miraslarını öğrenmeleri için 1882'de açılan Musée de la Sculpture Comparée'yi açtılar. Fransız mimarisin önde gelen eserleri birebir ölçekte üretildi. 

Cité'nin özünü oluşturan bu devasa yapılar – heykeller, anıtlar, mezartaşları, portaller, kolonlar, freskolar, melekler, şeytanlar, iblisler-  geniş zemin galerisini kaplıyor.

 

Burası, dünyanın en büyük mimarlık müzesi olabilir ama ne yazık ki en iyisi değil. Bunun sebebi belki de, yoğunlukla Fransız mimarisinin görüldüğü, yüksek Parizyen zevkini yansıtan ana koleksiyon olabilir. Bu hem güç hem de zayıflık. Çünkü Orta Çağ'dan bu yana her yüzyılda kendini gayet güzel ifade eden Fransız mimarisinin Avrupa'da yeterince yayıldığı ve her mimarlık tarihinin bir dolu yerel yeteneğe sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Yine de burada sergilenenler , sınırların ötesinde varolmayı bırakan herhangi bir erdemli mimariyi yansıtabiliyor.

Kalıp ve modellerin etkisi yadsınamaz olsa da, iyi dengelenmiş bir mimarlık müzesinde bu tür kopyaların da, ana konudan çok ancak destekleyici bir aktivite olarak yerleştirilebileceğini söylemek yanlış olmaz. Cité'nin koleksiyonu, Royal Institute of British Architects'in milyon defa daha orijinal modellerine,  Victoria ve Albert Museum'daki daha küçük ve önemsiz modellere ya da Montreal'deki Kanada Mimarlık Merkezi'ndeki Modernist koleksiyona kıyasla, soluk kalıyor. Evet burası gerçekten büyük, ama içini dolduracak az şey var.

 Ana koleksiyondaki hata ise küratörlükte yatıyor, ya da küratör eksikliğinde. Vurgulanan 19. ve 20. yüzyıl galerilerinde görülmeye değer bir çok şey var. Yüzyıllar, iki geniş temada toplanmış: Tasarım ve İnşa, Mimarlık ve Toplum. Her ikisi de daha küçük bölümlere ayrılıyor.

 Crystal Palace, Perret biraderlerin beton Notre Dame de la Consolation kilisesinin tam boy fragmanı, Fransa'nın İngiliz bahçekentlerine sosyalist cevabının bir modeli Tony Garnier'nin Cité Industrielle'I (1899) ve gökyüzünde komünal yaşam deneyimi gibi gelen Le Corbusier'nin Marsilya'daki yerleşim Unité'si gibi çok güzel ve gerçek bir çok hazine de var.

11. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar olan mimarinin monoton tarihini anlatmasının bir özrü olarak Viollet-le-Duc'un kalıp koleksiyonunu kullanılmış. Romanesk'ten Gotik'e geçişin daha hakim olması anlaşılabilir ama derme çatma bir 16. yüzyıl sonrasını yansıtan görüntüyle, koleksiyon zayıflıyor. Aristokratik himayenin hikayesi, kilisenin gotik anıtlarıyla görkemli Rönesans ve neoklasik şatoların çatışması da esgeçilmiş. Dar bir kontekst ve modası geçmiş mimarlık tarihi, halka, siyasete ve topluma uzak bir görüntü çiziyor.

Bu korkunç bir utanç. Her ne kadar; duvar resimleri, heykeller ve vitrayların Orta Çağ yapılarını nasıl da dev resim kitaplarına döndürdüğü, ya da Gotik'in Fransa'da neden hakim olduğunu işleyen bir anlatım olsa da, Sarkozy'nin amacına ulaşması için koleksiyonun yetersizliğinin bir an önce giderilmesi gerekiyor, ki müze zaten bilinen orta çağ ve orta sınıf hedef kitlesinin ötesine geçebilsin.

Asıl problem ise, Cité'nin fragmantasyonu. Galeriler ya da 3 enstitü arasında küratoryal bir armoninin olmaması, ihtiyar bir tarih öğretmeninden avant-garde enstalasyon sanatçısına geçen acemi bir havanın hakim olmasına yol açıyor. Mimari oyuncaklar üzerine düzenlenen geçici sergi "Qu'est-ce que tu fabriques?" gibi şaşırtıcı olduğu kadar kıymetli okazyonlar ya da Gaudi'nin Meccano'dan yapılmış Sagrada Familia kilisesi gibi eğlenceli işler olsa da, genelde bütünlüklü bir uyumdan bahsetmek güç.

Müzenin son derece ironik olmakla birlikte en büyük problemi ise, mimarisi. Sarayın restorasyonu neredeyse bitmiş ancak koruma adına yapılanlar karmakarışık. Müzenin tasarımı bağışlanamaz derecede kötü. Açıkça, bu iri ve biçimsiz canavarın umutsuz organizasyonlarını biraraya getirecek bir mekan ustasına ihtiyaç var. Ama bu dolambaçlı sirkülasyon, Kafkaesk koridorlar, şişirme ayrıntılar ve tuhaf planlama, üç enstitüyü biraraya getireceğine birbirinden uzaklaştırıyor, geçici sergi alanlarına tahsis edilen zemin kat ise tasarım için olması gereken ulusal vitrinle adeta dalga geçiyor.

 Açılışta, yeni müzeyi Fransa'nın yıllarca süren krizden sonra acil ulusal reformülasyonunun bir sembolü olarak adlandıran Sarkozy bir de şu cümleleri etmişti: "Burası; ülkemizin, değerlerimizin, anılarımızın ve ümitlerimizin ifadesidir". Ne diyelim, Tanrı Fransa'nın yardımcısı olsun.

 

 

Cité de l'Architecture et du Patrimoine: www.citechaillot.fr

 1, place du Trocadéro, 75016 Paris

 Tel : + 33 (0)1 58 51 52 00

 

 

Kaynaklar: www.timesonline.com

www.citechaillot.fr

www.nytimes.com

 

 


İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :