"Galiba Mimarın 'Mimar' gibi Gezmemesi Gerekiyor"
yapi.com.tr/Mesut Tufan
/ 21 Temmuz 2010
Foto: Instute of Cell & Molecular Center, Alsop Architects, 2005.
İlk durağı Amsterdam–Rotterdam olan Mekanar Mekan Araştırmaları gezilerinin ikincisi Londra gezisi, 17 – 23 Haziran tarihleri arasında Hakkı Yırtıcı, İlke Tekin ve Saitali Köknar danışmanlığında, lisans ve lisansüstü öğrencileri, akademisyenler ve mimarlardan oluşan 35 kişilik bir grupla gerçekleşti. Gezi kapsamında kentin modern tarihinin izi sürüldü, kentsel planlama bölgeleri ve özgün mimari ürünler gezildi, mimarlık – tasarım ofisleri, merkezleri ve okulları ziyaret edildi. "Galiba mimarın mimar gibi gezmemesi gerekiyor" diyen Hakkı Yırtıcı'ya kulak veriyoruz:
MesutT: Neden bir ‘mimarlık gezisi'?
Bu soruya kısaca yerinde görerek, hissederek, dokunarak öğrenmek için diyeyim. Çünkü fotoğrafta görmek ve gerçeğini görmek çok farklı bir şeydir. Bir fotoğrafın sunduğu kare, çeken kişiye, onun bakış açısına ait bir gerçeklik sunar. Gezilerde bir yapıyı kentin bir noktasında, kentin bir parçası olarak, kent şebekesinde o noktada düğümlenmiş bir yapı olarak görüyorsun. İşte o zaman o yapının neden, niye, nasıl orada olduğu ortaya çıkıyor. Mimarlık medyasının sunduğu şey, bir fotoğrafçının gözüyle çerçevelenmiş, çekilmiş bir imaj oluyor ve aslında çok fazla şey ifade etmiyor. Amsterdam'ı çok iyi bilirim, ama bir türlü MVRDV'nin Silodam'ını görme fırsatım olmamıştı. Fotoğraflarından çok da anlayamadığım, bir yere oturtamadığım, ‘beğenmediğim' bir projeyken, geçen yıl düzenlediğimiz gezi ‘evet, gerçekten bir anlamı varmış' dedirtti bana. Onu orada sadece bir yapı olarak görmüyorsun; gezerken o binanın önünde durunca, oranın mimarlık kültürü ve gerçekliği, kentin nasıl yapılandığının bir parçası olarak kafanızda bir yere oturuyor.
MesutT: Aslında algısal bir kırılmayı tekrar kendi özgün bağlamına oturtmak gibi yani?
Aynen öyle. Üniversitede öğrencilerime de mümkün olduğunca gezip görmelerini tavsiye ediyorum. Birebir görmek, dokunmak, koklamak, orada olmak, başka bir bilgi üretimini sağlıyor. İnternet, kitaplar ve dergiler, "güncel mimarlığı takip ediyorum, dünyanın neresinde ne yapılıyor haberdarım" yanılsamasını da beraberinde getiriyor.
MesutT: Fotoğraf üzerinden gidersek, mimari fotoğrafta insan bir özne olarak yok. Yapıyı yerinde görmek söz konusu olunca, insan yeniden kadraja girmiş oluyor gibi.
Evet, fotoğrafta edilgensiniz; ama diğerinde gayet etken bir durumdasınız. Bu, bir fark yaratıyor. Bu anlamda gidip görmenin gerekli olduğuna inanıyorum. Ama bizim gezilerimizin tek motivasyonu bu değildi.
Foto: London Model / The Building Center ziyareti
MesutT: Peki sizin motivasyonunuz ne oldu?
Bu, bizim bir mimar olarak kendi mesleğimizle ve onun ürünleriyle kurmamız gereken (olabildiği kadar) bir ilişki. İki yıl önce Mekanar bir fikir olarak ortaya çıktığında bile kafamızda ‘mimarlık gezileri yapmak' düşüncesi vardı. Mekanar'ın ‘mekan' kısmını çok önemsiyoruz. Sitenin ‘Mekanar hakkında' bölümünde de belirttiğimiz gibi mekan, olayın geçtiği yer demek. Farklı ideolojilerin, toplumsal sınıf farklılıklarının, kültürel ve etnik kimliklerin bulunduğu karışık bir alan ve bu karışık dünyayı anlamak gerekiyor. Ve bu karışık dünyanın ölçeği de coğrafyadan kente, kentten en küçük mekan ölçeği olarak yere doğru değişiyor. Mekanar, bunları kavramak istiyor; bu kavrayışı da sadece mimarlık gözlüğüyle yapmak istemiyor. Buna ‘disiplinlerarası' bir okuma diyebilirim. Çünkü, coğrafyayı, kenti, yeri sadece mimarlığın gözlüğüyle anlamak olamaz. Dolayısıyla amacımız farklı disiplinlerden, dünyalardan bakabilmek.
Gezilerde, ‘modernleşme' anahtar bir sözcük. Onun hemen yanına metropolleşme, küreselleşme kavramlarını da ekleyebiliriz. Modernleşme, metropolleşme ve küreselleşmenin, üst kavramlar olarak dünyayı aynılaştırma, tekleştirme eğilimleri olduğu yönünde bir algı var. Bir yandan gerçekten de öyle. Bugün dünyanın başka yerindeki herhangi bir metropole baksak, birçok şey bize tanıdık gelecektir. Küreselleşme dediğimiz olgu, dünyada birçok şeyi aynı anda yan yana durur hale getiriyor. Burada kaçırılmaması gereken şey, her coğrafyanın fiziki olarak bulunduğu yerle, kültürle, alışkanlıkları ve tercihleriyle, kendi sosyo ekonomik yapılanmasıyla özgünlükleri olduğu. Modernleşme dediğimiz üst kavram, bu özgünlükler içinde her seferinde yeniden üretiliyor. Her coğrafi yere ait farklılıklar oluşuyor; tezahürü değişiyor. Gerçekten bu kavramları anlamak istiyorsak, kapsayıcı bir üst öğe olarak değil, mekana ve zamana değerek somutlaştığı yerlerdeki bu farklılıklarla kendini tekrar nasıl ürettiğini görmek çok önemli. Benim açımdan gezilerin en büyük motivasyonu, bu üst akademik bilgiyi, kendi akademik birikimimi de hesaba katarak, yeniden yerinde üretmek, nasıl farklılaştığını görmek. Üniversitede dört yıldır ‘modernleşme ve modernizm' başlıklı bir ders veriyorum. Öncelikle genel olarak bir modernleşme tarifi yapıp, sanatta ve mimarlıkta ne anlama geldiği ve nasıl üretildiği, asıl mekanı olarak kentte nasıl var olduğunu farklı dünya kentleri üzerinden okuyoruz. Akademik dünyanın dışında bu derse paralel giden, Mekanar'ın olanak tanıdığı bir etkinlik oldu benim için. Geziler dersi destekliyor, ders de gezileri.
İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın