"Galiba Mimarın 'Mimar' gibi Gezmemesi Gerekiyor"

yapi.com.tr/Mesut Tufan / 21 Temmuz 2010


MesutT: Modernizm, gezi programına nasıl bir altlık oluşturdu?

Kent tercihlerimizde belirleyici oluyor. Şu ana kadar sadece Amsterdam ve Londra'yı gezdik, ama gezeceğimizi düşündüğüm diğer kentleri de göz önünde bulundurursak, kent tarihini, bazen 17. yüzyıla kadar geri gitmekle beraber aslında maksimum 300 yılla sınırlıyoruz. Daha eskiye bakmıyoruz. Faydalı da oluyor, çünkü bir kenti bir haftada anlayabilmek için bir zaman ölçeğine ihtiyacımız var. Ayrıca gittiğimiz kentte nereyi nasıl gezeceğimizi de netleştiriyor. Amsterdam, 11. yüzyılda kurulmuş bir kent ama 16. – 17. yüzyıldan itibaren bu yapı daha net ortaya çıkmaya başlıyor. Bulunduğu yerden dolayı kent, katman katman değil halka halka gelişmiş. Bunu çok rahat okuyabiliyorsunuz, zaten kentin güzel tarafı da bu. Kent modernleşmesini bu halkalar üzerinden sağlamış. Londra'da ise Thames Nehri başka bir kriter; kentin coğrafyasını kuzey ve güney diye ikiye bölüyor. Daha doğrusal bir gelişim görüyorsunuz. Bunlar basit yönlenmeler değil; modernleşmenin sunduğu mekansal örgütlenmeyi etkileyen şeyler.



Foto: Peabody Avenue Estate, 1875

MesutT: Katılımcılar bu üst ve alt metinlerin ne kadar farkında? Diğer gezilere de katılmaları gibi bir beklentiniz var mı?

Bu dolu dolu bir kent ve mimarlık gezisi. Bir dersin de yan etkinliği gibi düşünürsek, yarı akademik bir niteliği var. Oldukça sıkı bir mimarlık, kent tarihi, modernleşme bilgisi içeriyor. Amacımız, bunu katılımcılara birebir verebilmek; zaten hazırlıklarımızı da buna göre yapıyoruz. Bir kitapçık, haritalar üzerinde rotalar oluşturuyoruz. İnsanların, gezilerden sonra düşünmelerini istiyorum. Fotoğraflar çekiliyor, tartışmalar yapılıyor. Gelenlerden, eve döndükten sonra haritalarını açmalarını, çektikleri fotoğrafları yanına koymalarını ve verdiğimiz kitapçıktaki bilgileri de göz önünde bulundurarak yeniden kafalarında kurmalarını istiyorum. Hatta çok istekli olanlara okuma tavsiyelerinde bulunuyorum; çünkü gördükten sonra okuduklarını bir yerlere oturtmak daha kolay. Tabiî ki bu katılımcı profiliyle çok bağlantılı. İki gezi üzerinden bir değerlendirme yaparsak, katılımcıların lisans / lisans üstü öğrencileri, akademisyenler, profesyonel mimarlar olduğunu söyleyebiliriz. Hatta bir doktorumuz da vardı. Gezinin, mimar olmasa da kentle ilgili olan birinin de keyif alabileceği bir yönü var. İlk gün, başlamadan ders biçiminde bir sunum yapıyorum. Çünkü insanların kafalarında gezerken genel bir hikaye olmasını istiyorum. Genel olduğu için sınırları çok belirsiz, içi netleşmiş değil. Gezdikçe netleşen, bir yerlere oturan, büyük resmin hatlarının daha belirgin görülebildiği bir süreç. Aslında bir sınıfı dört duvarı arasında yapılan sıkıcı bir dersi, yılda bir kez yerinde vermek gibi düşünebiliriz. Bu, gerçekten  beni motive ediyor ve çok keyif veriyor.

MesutT: Farklı ülkeler, farklı kentler, programın oluşturulması aşamasında bir farklılık yaratıyor mu?

Doğal olarak her kentin kendi koşullarından gelen durumları var. En basiti, kentin büyüklüğü bir sorun olabiliyor. Londra'nın ölçeğiyle Amsterdam'ınki aynı değil. Gezilerde gördüğüm, yavaş yavaş gelişen, oturan bir çerçeve var. Ama öyle bir kentle karşılaşırsınız ki, formatla ilgili bambaşka kurgulara gidilmesi gerekebilir. Yine de gezilerin 3 temel ayağı olduğunu söyleyebilirim: Kentsel planlama bölgeleri, yapılar ve son olarak mimarlık ofis ve okul, çeşitli kurum ve vakıf ziyaretleri.



Foto: London Metropolitan University Graduate Center, Daniel Libeskind, 2003

MesutT: Sıralama spontane mi gelişti? Oralardaki festivallerle, bienallerle çakışması sizin tercihiniz mi?

Açıkca söylemek gerekirse Amsterdam'ın seçilmesinin sebebi iyi bildiğim ve bu anlamda kendimi daha rahat hissedeceğim bir kent olmasıydı. Aslında Londra ile başlamalıydık. Çünkü Londra, konuştuğumuz kavramların, bütün bu modernleşme hikayelerinin ilk doğduğu yer. Fabrika, işçi sınıfı, toplu konut, sınıfsal mekansal ayrımlar gibi kavramların ilk yeşerdiği yer; dolayısıyla çok özel bir yerde duruyor. Amsterdam'ı çok ilginç kılan şeylerden biri ise suyla kurduğu ilişki. Bunun yaşama kültürüne ve mimarlığa yansımaları çok önemli. Bu anlamda benim çok çok ilgimi çeken bir kent. Gezilerin festivallere denk gelmesi konusuna gelince; bu tür pratik şeyleri gözetmek gerekiyor. Turist olmanın da doğası, belirli bir süre için oradasınız ve dolayısıyla bazı şeyleri maksimize etmeye çalışıyorsunuz.


İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :