Akdeniz Ülkesinin Gözünü Seviyim: Roma

Emrah KAVLAK / 09 Eylül 2011
Evvelki ay Belçika'dan bildiren Emrah Kavlak, bu kez İtalya'nın başkenti Roma'dan Mimarizm okurlarını kucaklıyor. Yola çıkış anından itibaren heyecan dolu bir gezi yaşayan Emrah'ın 'gözünü sevdiği' Akdeniz kentiyle ilgili izlenimleri ise şöyle...

Evvelki ay Belçika'dan bildiren Emrah Kavlak, bu kez İtalya'nın başkenti Roma'dan Mimarizm okurlarını kucaklıyor.  Yola çıkış anından itibaren heyecan dolu bir gezi yaşayan Emrah'ın 'gözünü sevdiği' Akdeniz kentiyle ilgili izlenimleri ise şöyle...

 

Selam,

Haziran'da herkes tatile çıkmaya hazır bir bomba halindeydi; Temmuz'da bazıları gitti bazıları kaldı; Ağustos'ta ise cümlealem ortalıktan yok oldu. Ben de bunu fırsat bilip arkadaşım Mehmet'in ‘Abi bizim off günümüz var, gezincez. Atla gel Roma'ya!' teklifini onu şaşırtan bir dinamizmle kabul ettim. Zorlu bir Charleroi macerasından (kendi değil de gitmesi) ve Ryanair'in otobüs kıvamındaki ortamından sonra hop İtalya... Önümde 1.5 gün Roma, 3 gün Napoli (ve etrafı), ve 1.5 gün daha Roma var. Şimdilik sadece Roma, sonra belki de Napoli'yi de yazarım.



Koş , koş , koş , bin , bin , bin , , , , in , in , in. Hop Roma! Ryanair , havaların zıpkın otobüsüsün!

 

Champino havaalanından merkeze (Termini'ye) gidişte - o sırada dinlediğim müziklerden de ötürü- hafif bir Milas Havaalanından Bodrum otogara gidermişçesine bir hissiyat vardı. Sanırım yolun şekli şemali, sağda soldaki reklam panoları yüzünden bana öyle geldi. Daha kısa süreni, hafif ağaçlısı ama sağ tarafında deniz başlamayanı. O anda kendi kendime ‘Hah tamam, bizden ortamlara hoşgeldim' dedim - ve aynı anda Mario'nun her altın topladığında çıkan ses çıktı - içimden. 5 sene önce de gelmiştim ama ilk ayak basma anları hep önemlidir. İkinci de olsa ilk intiba işte...




İşte yani böyle yürüdüm gezdim... Klasik ‘Şurda oturmak ne güzel olurdu...' gibi hayallerle..


 

Tabii ki Kolezyum, Panteğon veya Vatikan gibi turistik aktivitelere girmedim - dedim ya 5 sene önce gelmiştim. O yüzden zaman Mehmet ve arkadaşlarıyla takılmak, onlar Fuksas'ın ofisinde can çekişirken aylak aylak yürümek, güzel pizza, makarna ve gelato aramakla geçti. Sonuncusu hakkında çok şanssızdım çünkü sevgili Romalılar topyekün şehri terkedip sahil şeritlerine yayılmaya gitmişlerdi. Geriye sadece oraya buraya koşturan haritalı turistler kalmıştı. Gene de birşeyler buldum tabii ki, aç kalmadım, hiç kalır mıyım...  (Sahi , normal zamanda az -bkz. siesta- , yazınsa hiçe yakın çalışan bu cancağız insanlar nasıl oluyor da batmıyorlar?)

 

‘AAA her katta pencereler farklı!' ve Mario bir altın daha toplamıştır...

 

Ordan oraya yürüme kısmında da bu kadar güzel binaların olduğu bir şehirde yaşamak ne kadar ‘cool' olurdu düşüncesi sardı göbekli bedenimi. Çoğu binanın her katında pencere pervazlarının ve etraflarının farklı olmasını tek başıma farkedince pek bir mutlu oldum (Bling!) - mimarlık filan okusaydım belki pek aldırmadan rönesans diye mırıldanırdım. Mehmet'in belirttiği üzere Vatikan sayesinde şehir savaş zamanları bombalanmamış (hadi gene iyisin Roma) ve çoğu şey güzelce korunmuş. Merak ediyorum May Rezidıns , May Vörld , May Hoğm Tavn Yeah gibi mimari başarılarımız acaba ilerleyen yüzyıllarda korunacak ve birileri gelip beğenecek mi... Bi' protestlik geldi... Neyse...


Antenli de olsan güzelsin be Romacan...


Yürüyüş kısmının bir başka güzelliği ise her yere çeşme iliştiriliş olması ve her birinde eğilip lökür lökür su içilebilmesi. Hem lezzetli de! Amma su varmış şehirde... Her yerde çeşmeler , süs fıskiyeleri , akar akar akar. Somali haberlerinin patladığı bu zamanlarda hafif bir ‘yazık günah bu kadar suya' da dedim (gene içimden). Oturup 1 seferlik yardım yollanacağına şurdan dev bir boru yapılsa bütün sorun çözülecek... Hayda , gene protest oldum... Gene de bol su ve suyun etrafında olmak insana pozitif enerji veriyor ne yalan söyliyim (kusura bakma Somali). Parklar , bahçeler , Piazza'lar , oh herşey ferah ferah ,herkes bir rahat... En ballılar da kuşlar.. Tarihi eserlerin üstünde pinekle , beleş yığınla su ,arada sırada panini'lerden koparılan veya düşen yiyecekler.. Kuş olsam KESSİN Roma'da yaşardım.

 

Her yerde olduğu gibi Roma'da da kuşları beslemeyi misyon edinmiş teyzeler var.. Kuşlar için cennet resmen! Ekmek teyzeden, su SPQR'dan...

 

Beni en çok çeken , ve yazının başlığını etkileyen şey ise , insanların koşuşturmadan uzak durmaları. İş mi var? Yapılır. Toplantıya mı gidilecek? Gidilir. Bir problem mi var? Hallolur. Acele , telaş , panik gibi şeyler minimum (veya herkes çok iyi aktör ve hiç göstermiyorlar). Yavaş da olsa yapılır , geç de kalınsa gidilir. Hafif bir sonunda ölüm yok ya mantığı belki de. 'Hele bir dur kahvemizi içelim' hali... Durum böyle olunca bir dinginlik sarıyor herkesi (turistler hariç , onlar endişeli olmaya devam ediyor). Belki de yaz ve az yerlisi var diye bana öyle geldi ama (burada değinmeyecek olduğum) Napoli gidince bu etki daha da artıyor. Bu durumda kuzeyden aşşağılara inildikçe (hava ısındıkça) dinginlik artıyor (Milano böyle değil örneğin) demek olabilir. Aynı denklemde şehirlerin pislik oranı da artıyor o ayrı...

 


Favori mekanım!

 

MAXXI Müzesi ayrı güzel bişey zaten de, önündeki bu alan Roma ve New York Genç Mimarlar Programı'nın finalistlerininin işi. Harika bir mekan yaratılmış; çimlik bir ada, önünde mini bir gölet, dev gölgelik çiçekler... Kamusal bahçe harikası... ( buraya da bakın )

 

Neyse yani, diyeceğim odur ki, Roma iyidir. Roma güzeldir. Roma candır.


Bol mozzarella'lı yaz sonları dilerim (bu ne bohemlik...)


Sevgiler,


Emrah Kavlak


Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :