Erasmus çok şey ifade eder ama bir mimarlık öğrencisi için bambaşka şeyler demektir. Öncelikle çalışmalarını takip ettiğiniz mimarların eserlerini kendi gözlerinizle görme imkanı verir, farklı ülkelerin mimari üsluplarını anlamanıza yardımcı olur ama en önemlisi “görebilmenizi” sağlar. Buna ek olarak da farklı bir mimarlık eğitimini tecrübe etmenize vesile olur ve okulunuzda aldığınız eğitimin kıymetini bilirsiniz. En azından benim Erasmus programı çerçevesinde bulunduğum yaptığım Alicante Üniversitesi’ni kendi üniversitemle (Yıldız Teknik Üniversitesi) karşılaştırdığımda bu sonuca varıyorum.
Önce düşüncesi zor gelir insana. Böyle bir deneyime cesaret etmek, aileyi bu duruma hazırlamak, belgeleri toparlamak, vize almak, kalacak yer bulmak... Bunları bir arada düşünmesi bile insana hamallık gibi gelir. Sonra bir film izlersiniz, ertesi gün kendinizi başvuru belgesini verirken bulursunuz.
Ve gidersiniz... İşte benim Erasmus hakkındaki ilk tecrübem; bavulunuz kaybolabiliyor. İstanbul-Madrid, Madrid-Alicante derken bavulunuz yok olabiliyor. Evet, dilini çok iyi bilmediğim, daha önce hiç gelmediğim bir yerde tek başıma dikili vaziyette durumu kavramaya çalışıyorum. Her şeyimi bin bir zorlukla içine tıkıp, şans eseri kapatabildiğim bavulum yok. Ne yapayım? Evime gideyim bari (Evet hemen sahiplendim evi). Gittim. Beni, tüm Erasmus hayatımı birlikte geçireceğim ve ilk kez o gün gördüğüm 3 kişi karşıladı ve teselli etti. Cehennem gibi geçen 3 günün ardından, bavulum evime teslim edildi ve o an benim için Erasmus macerası başladı.
Plaza del Toros, Alicante
Alicante... Hayatımın en güzel günlerini (şimdilik) geçirdiğim İspanya şehri. İlk başta insan İspanya'daymış gibi hissetmiyor kendini. Herhangi bir turistik tatil beldesiymiş gibi geliyor. Ancak zaman geçtikçe evet diyorsunuz, burası İspanya. Saat 2 oldu mu yolda park halinde arabalarında uyuyan insanlar, üniversitede siestalarını çim üzerinde uyuyarak geçiren öğrenciler, 24 saat yaşayan şehir ve insanlar... Küçük bir şehir, evet, en büyük avantajı da bu. Ulaşım kolay ve ucuz. Geceleri "fiesta" dönüşü eviniz yürüyüş mesafesinde ve saat kaç olursa olsun güven içinde evinizde buluyorsunuz kendinizi. Tabi Alicante'nin dünyanın en güzel sahil şeritlerinden biri olan Costa Blanca üzerinde bulunduğundan bahsetmemek olmaz. Akdeniz'e böylesi bir sahil şeridinden girmek, hem de Kasım ayının sıcak günlerinde bile müthiş. Şubat ayında 24 dereceyi gördüğümüzü düşünürseniz bunun aslında kaçınılmaz olduğunu da anlarsınız.
Alicante Kalesi'nde gündoğumu
Şehir küçük olduğu için 1 ay içinde insanlar size aşina olmaya başlıyor, selam verip hal hatır soruyorlar, ki bu insana "gurbet" zamanlarında kesinlikle çok iyi geliyor. Özellikle üniversitede herkes sizden uzaylıymışsınız gibi kaçıyorsa... Eğitim dönemi başladığında tüm Erasmusların başına gelen şey bu oldu. İspanyol öğrencilerin bizden kaçması... Tabii ki bunun daha sonra yabancı dil problemi yüzünden olduğunu anlayınca durum değişti. İspanya'da, Türkiye'deki gibi ilkokuldan itibaren İngilizce eğitimi verilmediğini öğreniyorum. İnsanlar İngilizce öğrenmek istiyorlarsa kursa gitmek zorunda kalıyorlar. Bu da tembelliği ile ün salmış İspanyol insanları için çok zor. Bu durumun İspanyolcanıza müthiş bir katkısı oluyor. Evet, her kötü durumdan iyi bir durum çıkarabiliyordum, Erasmus'ta insanın içine Polyanna kaçabiliyor.
Benidorm, Alicante
Biraz da üniversiteden bahsetmek lazım. Universidad de Alicante, kampüsü itibariyle çok güzel bir üniversite. Ancak mimarlık eğitimi benim aşina olduğum eğitime göre çok farklı olduğu için proje derslerine adaptasyonum zor oldu. Zira projeler için 1 senelik süre ayrılıyordu ve benim sadece 6 ayım vardı. Bu da tüm Erasmuslular üzerinde büyük strese sebep oldu. Ama hem proje hocası hem öğrenciler bizim adaptasyonumuz için ellerinden geleni yaptılar. Bunun yanı sıra eğitim kalitesi bakımından kesinlikle kendi üniversitemi tercih ederim. Zira proje sınıfları 30-40 kişilik ve görüşebileceğiniz tek bir hoca var. Bu da kaliteyi ciddi anlamda düşürüyor ama aynı zamanda size çok farklı bakış açıları kazandırabiliyor.
Venedik Mimarlık Bienali'nden
Erasmus çok şey ifade eder ama bir mimarlık öğrencisi için bambaşka şeyler demektir. Öncelikle çalışmalarını takip ettiğiniz mimarların eserlerini kendi gözlerinizle görme imkanı verir, farklı ülkelerin mimari üsluplarını anlamanıza yardımcı olur ama en önemlisi "görebilmenizi" sağlar. Buna ek olarak da farklı bir mimarlık eğitimini tecrübe etmenize vesile olur ve okulunuzda aldığınız eğitimin kıymetini bilirsiniz. En azından benim Erasmus programı çerçevesinde bulunduğum yaptığım Alicante Üniversitesi'ni kendi üniversitemle (Yıldız Teknik Üniversitesi) karşılaştırdığımda bu sonuca varıyorum.
Gaudi'nin eserlerinden Park Güell (en üstte) ve Casa Mila (üstte), Barselona
Santiago Calatrava imzalı "La ciudad de las artes y Las ciencias",Valencia
Türk bir öğrenci olarak Erasmus'un bir de şu faydasını gördüm; Schengen vizenizi aldıktan sonra geriye sırt çantanızı toplamak kalıyor. Sonra Avrupa'da geniş kapsamlı bir gezi sizi bekliyor. Çünkü normal şartlarda AB üyesi bir öğrenci çok geniş seyahat imkanlarına sahipken, biz maalesef değiliz ve Erasmus bunun yolunu açıyor. Eğer Erasmus planlarınız dahilindeyse, önceden bir liste yapmanızı öneririm. Listedeki yerleri görüp yanlarına birer tik atmak büyük keyif veriyor. Erasmus sonunda ise listenizdeki yerlerin ne kadarını ziyaret etmeyi başardığınızı görüp bir sonraki maceranızı, tecrübelerinizi de göz önünde bulundurarak planlayabilirsiniz, ki bu da başka bir keyifli süreç.
I. M. Pei'nin Louvre Piramidi'nden Louvre Müzesi'nin görünüşü (en üstte) ve Eiffel Kulesi (üstte), Paris
Erasmus'u herkes farklı şekilde tanımlar. Benim tanımım çok basit: özgürlük. Kimseye ve hiçbir şeye bağlı olmadan, ertesi gün ne yapmanız gerektiğini düşünmeden, ne isterseniz onu yaşayabileceğiniz sınırsız özgürlük. Sıkıldığınız an çantanızı sırtınıza alıp yollara düşebilmek... Hayatımızdaki başka hangi evrede bu derece özgürlüğe sahip olabiliyoruz? Normal şartlarda sürekli düşünmemiz gereken bir şeyler vardır. Ya ders, ya arkadaş, ya sevgili, ya proje, ya iş, ya staj. Erasmus'ta mı? Hiçbiri. Sırf bu sınırsız özgürlük duygusu bile yeter...
Granada'daki Elhamra Sarayı (en üstte) ile Floransa'daki Ponte Vecchio köprüsü (üstte)