Birçok Amerikan filminde “Sınıra ne kaldı?” sorusunun cevabıdır, bu çoğu çölden oluşan ve tüm kaçakçıların uğrunda hayatından olduğu Meksika sınırı... Amerika’nın Iowa Eyaleti’nden başlayan yolculuğumun arabayla yaklaşık iki gün sürmesinden olsa, gerek az sormadım bu soruyu: Sınıra ne kadar var?
"okurum bir şiirde: konuşmak kutsaldır.
ama konuşmaz tanrılar yaratır ve yıkarlar dünyaları insanlar konuşurken
onlar, sözsüz oynar en tehlikeli oyunları." Octavio Paz
Meksika, Amerika kıtasının asi çocuklarının memleketidir. Bu aralar sosyal paylaşım sitelerinde dönen "annem beni nasıl görür, toplum beni nasıl görür" konseptinden olsa gerek, yazmaya başlar başlamaz içimden geçen cümleler bu konseptin dili gibi geçiverdi. Bilmeyenler için söylemek gerekirse: Çeşitli sosyal paylaşım sitelerinde her türlü meslek dalı, öğrencilik hali, memleketlilik hali, vs. üzerine; kimlerin onları nasıl gördüğü, kendilerinin nasıl hissettiği ve aslında ne olduklarını anlatan foto-grafikler oluşturulmuş ve yaklaşık bir aydır paylaşıladurmuştur. Simdi fotoğraflarla olmasa da sözcüklerle bunu yapmaktan kendimi alamama nedenim budur.
Albeniz'in kadrajına takılan Meksika görüntüleri için lütfen tıklayınız.
Meksika denince, tabi ki de annelerimizin aklına ask ve ihtiras dolu çocukluğumuzun pembe dizileri geliyor. İyi ki de izlemişler Rosalinda'yı, sayesinde konuşabildim olmayan İspanyolcamla… Babalar tabi ki de –futbol kültürümüzden olsa gerek- Latin artistlerden çok direkt Meksika Futbol Milli Takımı'nı, adlarını sayamayacağım dünya kupalarında topu ağlara gönderen santraforları, penaltı kurtaran efsanevi file bekçilerini hatırlıyorlar. Sizler de bu maçları babalarınızla birlikte izleyenlerdenseniz, tabi ki de bu dünya kupalarından sonraki hafta ilkokul sıralarında yaptığınız Meksika dalgalarını ve her zaman geç kalkan ve dalgayı bozan arkadaşlarınızı hatırlıyorsunuzdur. Kendime sormadan edemiyorum; acaba şu an halay çekebiliyorlar mıdır?
Milli Eğitim müfredatına göre, kahve ve baharat diyarı; Olmekler, Mayalar ve Asteklerin anavatanıdır Meksika. Filmlere bakarsak, kovboy şapkalı ve bıyıklı amcalar ev sahibidir ve her zaman tekila içerler.
Amerikalılar için Almanya'daki Türkler ne ise, Meksikalılar tam olarak odur. Tek fark komşu köy olmasından ötürüdür ki, Çin Seddi'nin ‘teknolojik versiyonunu' Meksika sınırına inşa etmişlerdir. Birçok Amerikan filminde "Sınıra ne kaldı?" sorusunun cevabıdır bu çoğu çölden oluşan ve tüm kaçakçıların uğrunda hayatından olduğu sınır.
Amerika'nın Iowa Eyaleti'nden başlayan yolculuğumun arabayla yaklaşık iki gün sürmesinden olsa, gerek az sormadım bu soruyu: Sınıra ne kadar var?
Ve o sınıra yaklaştıkça değişen iklim, değişen kültür ve değişen insanları görmemek elde değil. Evet, sıcağa gidiyorsunuz, sıcak iklime ve sıcak insanların toprağına, dostlara doğru. Birçok tanıdık manzara sizi bekliyor orada. Sınırı geçer geçmez size bir şeyler satmaya çalışan çocuklar önünüze atlıyor otobanda, camınızı silmek istiyorlar bazıları, canları pahasına… Bir an gözünüzü kapasanız TEM'de sanabiliyorsunuz kendinizi. Çocukların yüzündeki hüzün de, uğruna canlarını tehlikeye attıkları hayat mücadelesi de çok tanıdık. Sonra görmeye başlıyorsunuz yavaş yavaş ne denli benzediğimizi… "Bıyıklı amcalar değil" diyorsunuz tek ortak yönümüz, ya da tenimizin renginden değil yaşadığımız bu ortaklık. Her ailede bir Amerikancı var, bizim Almancılara istinaden. Onlar geliyor arabalarıyla, Christmas tatilinde iş yerlerinden alabildikleri izinle. Bir anda çocukluğumuzun bayramlarına yol alıyorsunuz ve kendinizi, lahana bebek bekleyen çocukluğunuza bırakıyorsunuz. Etrafta bir sürü sizden var; değişen dünyada lahana bebeklerin yerini atari oyunları ya da başka şeyler almış bile… Ama o heyecanlı bekleyiş hep aynı çocukların dünyasında…
Mexico City, İstanbul'un bu sınırlar içindeki kardeşi gibi… Ülkenin dört bir yanından aldığı göçle, ucu bucağı olmayan şehir… İstanbul'dan tek farkı, apartmanlaşamamış olması. Nedenini açıklıyor bir Amigo: "Eğer biz, sizin gibi aynı binada oturuyor olsak, sabah müziğin sesini açar açmaz kavga kıyamet." Gülüyorum ve içimden diyorum ki, belki de Anadolu'daki onca küs kardeşin nedenini Meksikalılar bizden önce keşfetmişlerdir. "Biraz uzak olmak, insanları yakınlaştırır" felsefesini benimsemişler. E, bir yandan da haklı değiller diyemem…
Sonra ‘hoş geldin' partisinde buluyorsunuz kendinizi. Ve tabi ki ‘Tekila', Meksikalıların rakısı… Müzik değişiyor, Country müzik hakim iken bir anda Salsa'ya dönebiliyorsunuz. İçinizden geçmiyor değil Carlos Santana'nın topraklarındayım demek. Sonra bir an onu salsa yaparken hayale dalıyorsunuz. Müzik her zaman, her yerde; sabah onunla uyanıyorsunuz, sokaklarda onunla yürüyor, akşamları onunla dans ediyor ve uyuduğunuzda içinizden şarkı söylemeye devam ediyorsunuz. Sokaklar Mariachilerle (sokak müzisyenlerine verilen isim) bütünleşmiş Mexico City'de… Rosa Luxemburg'un neden "dans etmediğim devrim benim değildir" dediğini daha iyi anlıyorsunuz.
Büyük şehir ile küçük şehirler farklı, kıyafetlerden tutun da kültürel değişime kadar. Eminim ki onlarda yaşıyorlar "Neden geldim Istanbul'a?" şokunu Mexico City'ye adım adar atmaz. Meksika şapkaları, tekila içen amcalar ve Panço giyen teyzeler yerlerini modern kıyafetli, makyajı tam, saçları özenle yapılmış gençlere bırakıyor büyük şehirlerde. Bir anda Frida'yı yanlış yerde aradığınızı anlıyorsunuz. Ama Amores Perros her yerde. Amerika'dan sonra kendi başına dolaşan sokak kopeklerini görmek biraz ilginç oluyor Bir anda çıplak geliyor insana köpekler; normalde kıyafetlerinin ve tasmalarının olması gerektiğini ezberletmeye yeltenmiş Amerikan kültürü belli ki… Her sokağın kesin bir köpeği var. Aşklar mı? Onlar her yerde! Müziğiyle, dansıyla sizi aşka sürüklüyor bu sıcak ülke.
Gelelim rotamıza demek isterdim ama Meksika'daysanız plan yapmak o kadar da kolay olmuyor. Malum, hayatı plansız yaşayanların ülkesi… Çoktan benimsemişler "hayat, siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir" düşüncesini. Ondandır ya, yol nereye götürürse gidedurduk iki hafta boyunca.
Fotoğraflara baktığınızda, gecekonduları da, selpakçı çocukları da, küreselleşmenin şehr-i katli Levent'teki gökdelenleri de göreceksiniz. Porfirio Diaz'ın dediği gibi, "Amerika'ya Tanrı'dan daha yakın olan zavallı ülke Meksika" var fotoğraflarda…
Şimdi internetten herhangi bir Mariachi (sokak muzisyeni) kaydını bulup, Meksika'yı seyreyleyebilirsiniz. Mariachi Vargas'tan "El Son de La Negra" size eşlik etmek için güzel bir seçim olabilir.
Albeniz'in kadrajına takılan Meksika görüntüleri için lütfen tıklayınız.