İkinci el hayatlar yaşıyoruz, el değmemiş benliğimiz olsa da. Ayak basmadık, balta girmedik alanlar bırakmıyoruz. Heyecanlıyız, bir o kadar da neşeli. Yeninin, eskinin yenilenişinin heyecanı bu.
İkinci el hayatlar yaşıyoruz, el değmemiş benliğimiz olsa da. Ayak basmadık, balta girmedik alanlar bırakmıyoruz. Heyecanlıyız, bir o kadar da neşeli. Yeninin, eskinin yenilenişinin heyecanı bu.
Her şey, yeşil külüstür bir tren, darmadağın raylar, kirden buhar bile tutmayan camlar ve mükemmel bir doğayla başlıyor. Saflığını yitirmemiş gibi daha herkes. İç içe, bağrışarak, gülüşerek, şakalaşarak çok içten bir muhabbetle gidiyorlar. Varış yerini bilmenin verdiği rahatlık her harekete yansıyor gibi. Yabancı gibiler bu dünyaya, yabancı gibiler düzene. Küresel değil, oldukları gibiler; biraz da bundan her şey.
Titreyen raylar, frenin verdiği dayanılmaz bitişin başlangıcı hissini iliklerime kadar hissediyorum şimdi. İniyorum basamaklarından yeşil külüstürün; yabancı bakışlarla, ürkek adımlarla, büsbütün yargısızlıkla. Adımlarım rayların sesini sayıklıyor ve uyanıveriyorum St. Antonio'nun heybetiyle. Hiç olmadığı kadar üvey kalan Aragon surlarıyla dertleşiyorum.
İleride Teatro Civico tüm cırtlaklığıyla arsızca sırıtıyor. Artık gözde olan o ne de olsa. Çekiyor alabildiğine kendine her bakışı. İçimden bir ses arka sokakların ‘ötekileştirilmiş'liğindeki dayanılmaz cazibeye kapılıyor ve gidiyorum. Bastığım her taş, bu kentin bir parçası. Attığım her adımda ben de birkaçıncı adım atanı oluyorum bu yerüstü mezarlığının. Geri sayımda hızla gider gibiyim; isteksiz bir kalp ve koşar adımlarla.
Kıskanıyorum renklerini, ruhuma alıp aydınlanmak istiyorum bir an. Güneşin rengi başka hiçbir yere bu kadar yakışamazmış, başka hiçbir sokağı böylesine cıvıl cıvıl yapamazmış gibi geliyor. Bir kartpostalın içine monte edilmiş ikinci el hayatlar görüyorum ve çıkarıp atmak, içine girip sahiplenmek istiyorum hemen şimdi. Öylesine kıskanıyorum işte...
Gözlerimi alamadığım her bakışım, anlık yaşanmışlıklar fısıldıyor. Sırrını paylaşıyor bu bin yıllık meydanlar. Onlara inanmak istiyorum, hiç tanımadığım birine inanabileceğim kadar.
Tüm peşin yargılarımı bir çuvala düğümleyip fırlatıyorum Akdeniz'in sularına sonra. Hiç toplayamadığım cesaretime küfrediyorum, kendimden geriye sayıp sobeliyorum korkularımı. Kokuşmuş tabularıma, küflenmiş komplekslerime yalanlar söyleyip, şu yemyeşil parktaki rahip heykeline kulak veriyorum. Çeşmenin yanı başında cansızmış gibi duruveriyor, durmadan akan suların arasında. O bile dayanamayıp dile geliyor; unutamadıklarının, unutturamadıklarının zaferleriyle gülümsüyor berrak suyuna.
Turuncu tonlar düşüyor gökyüzünden tüm caddelerime şimdi. Ağaçlar şarkısını söylüyor hiç bitmeyecek baharlarının. Kuşlar göçüyor üstümüzden. Gölgeleri düşüyor saçakların ve yön veriyor adımlarıma.
Yüklendiği tüm acıları soyunup, sevinçler giyiyor binaları, her adım atışımda Sassari'nin. Faşist duygularına bile yeniliyor 30'lu 40'lı yılların binaları ve affediyorlar onları, eski topraklar. Dost olup, kardeşlik yemini ediyorlar. Hiç ihanet etmemişçesine ve etmeyeceğine inanmak istercesine.
Meltemler kokusunu getiriyor şimdi. Buram buram Duomo kokuyor hayallerim. Düşler ülkesinde, uzak, çok uzak bir yerlerde gibiyim ve karşısında büyülendiğim, her bakışımda hayatlar ödünç aldığım bu manzarayı Alaaddin'in sihirli lambasına hapsetmek için yanıp tutuşuyorum.
Hatırlamak şimdi tek teselli. Hiç olmadığı ya da hep beklendiği kadar, belki de. Her yaşanmışlığında, her karesinde, her fotoğrafında yanında olmak istiyorum. Emrivakiler yapıp, onun her şeyine bürünüp, kraldan kralcı olmak istiyorum. Taşlarının her kıvrımına ruh sinmiş bu taştan bedeni incitmek bir yana, dokunmadan okşuyor, öpüşmeden seviyor, acıtmadan kıskanıyorum.
Bir yerlerde birileri çağırıyor. Karanlık davet çıkarıyor terk edişlere. Suskun ve mahcup şimdi Sassari. Kölesini azat etmek istemeyen bir modern çağ derebeyi gibi. Karşımda karşılıksızca seven ölümsüz sevgilimle el ele veriyor, rayların külüstürlüğüne ve yeşilliğine bırakıyoruz kendimizi. Her ne bıraktıysak arkamızda, içimizde bıraktıklarıyla avunuyoruz şimdi. Bir kez daha yok oluyor ve yeniden doğuyoruz, hiç bitmeyecekmişçesine…