Mimar Tevfik Fikret'in Tek Yapıtı Aşiyan: Bir Yeni Çağ Habercisinin Gözetleme Kulesi

Efe DUYAN / 05 Nisan 2008
Nâzım Hikmet'in "ülkeye yaptığı muazzam hizmetin" altını çizdiği Fikret, Aşiyan'da inşa ettiği evi itibariyle, mimarlık tarihinin nadir rastlanan amatör mimarlarından biri aynı zamanda.

 

"Her iki metin türü de bugün anlaşılandan oldukça özel bir tarihsellik bilinci sergiler. Değerlendirmeler her zaman var olan, aşkın, ezelî ve ebedî doğru bir sistem oluşturan ontolojik bir gerçekliğe gönderme yaparak gerçekleştirilir. Bilgi kaynakları arasında göndergeleri ise, yazarın kendi ustasından başlayarak ve olanaklı ise değerlendirilen yazara ya da esere dek uzanan bir silsile içinde gerçekleşen, bir tür yaşantı sahiciliği ile kurulmaktadır. (…) Anlamın yetkinliği, zamanın doğrusal ilerlemesine dayalı gelişim paradigmasına değil, zamandışı değişmez bir yetkinlik paradigmasına bağımlıdır.

 

(…)

Bütün üretim biçimleri her türlü yeniliğe, değişime, başkalaşmaya mümkün olduğunca kapalıdır. Zanaat ve meslek "âdâbı" aynı kaldığı gibi, üretimin teknik araçları ve süreçlerinde "olagelmiş"in dışında en küçük sapma, tüm sisteme ("nizam-ı âlem") bir tehdit olarak algılanmaktadır. (…) Üretim biçimine, araçlarına ve tekniğine meşruluk kazandıran, tezkire ve şerh örneğinde değinilen bilgi göndergelerini tanımlayan silsileye benzer şekilde, ustadan ustaya ve giderek ontolojik gerçekliğe en yakın olan pratiğin pîrine dayanmalarıdır."[Bülent Tanju, Osmanlı'da Mekanlar/Zamanlar/İnsanlar, s. 3,5]

Tevfik Fikret, divan şiirinin köhne kalıpları son demlerini yaşarken ve Batı dünyası ile teknolojik ve askeri anlamda artık yarışamayacak durumdaki Osmanlı ülkesinin baştan aşağı değişeceği bir çağda, bu çağın habercisiydi.

"Bu memlekette de bir gün sabah olursa Halûk,

(…)                                          - o gün benden

Ümidi kes, beni kötürüm ve boş muhitimde

Meraretimle unut; çünkü leng ü pejmürde

Nazarlarım seni maziye çekmek ister; sen

Bütün hüviyet ü uzviyetinle atisin:

Terennüm eyliyor el'an kulaklarımda sesin!

 

Diyebilen şairdir Fikret… Geleceğe bu kadar yürekten inandı. Geleceğe inanmak, şimdiki zamanı olumsuzlamayı içerir, ama bu özgün değil.. On dokuzuncu yüzyılda her Osmanlı aydını içinde bulundukları durumdan yakınıyor. Ama pek azı, köklü bir değişimi samimiyetle isteyebiliyor.

Tevfik Fikret, bir şair olduğu kadar, tarih içinde bir kopuşu simgeleyen insan olabildiği için de önemli oldu.Tevfik Fikret, içinde yaşadığı zamana, onu aşan bir noktadan bakabildi.

Siyasi düşüncesi, gündelik politkanın sınırlarına hapsolmadı. Yıllar içinde, ödün vereceğine, tam tersine yaşamının sonuna doğru; etkisi ve etkinliği artmamış olsa da; siyasi tavrı inceldi, duruşu keskinleşti. Kuşkusuz bu bakış açısının temelinde, bir yanıyla kırılgan ve içe dönük bir yanıyla tavizsiz, sert bir mizaç ve modern bir duyarlılık vardı.

 

"Tanıyanlar ve beraber çalışanlar bir peygamber yakını kişiliğe sahip olduğunda birleşiyorlar. Hüseyin Cahit bunu açıkça belirtiyor; "çok eski zamanlarda yaşasaydı adı bir peygamber diye art kuşaklara geçerdi" diye yazıyor.[Hüseyin Cahit Yalçın, Edebiyat Anıları, İstanbul, 1975, s. 115] Halit Ziya kişiliğinin güçlü yanını daha eski zamanlara uzatıyor: "Ben onun daha küçük yaşında iken Galatasaray'da büyüklere bile kendini tanıtan bir hükmü olduğuna, bir benzerine pek az rastlanan pazılarının kuvvetiyle küçüklerin hakkını koruduğuna, ilk sınıflardan başlayarak gittikçe pekleşen bir saygı ile onun âdeta isteği dinlenir bir kuvvet tanındığını biliyorum [Halit Ziya Uşaklıgil, Kırk Yıl, İstanbul, 1969, s. 375]. Karaosmanoğlu "sert bir ahlâk hocası" olarak niteliyor [Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, Ankara, 1969, 1969, s.21]. Servet-i Fünun'un sahibi Ahmet ihsan, bunu pek canlı bir biçimde doğruluyor: "Bütün Edebiyat-ı Cedide Ailesi evlâtları onun, Tevfik Fikret'in şahsiyeti önünde kendimizi ufak görürdük; Fikret'i karşımıza çıkmış ilâhi ve çok adil bir hâkim gibi bulurduk; Tevfik Fikret'in ufak bir tenkidine, küçücük bir imasına uğramak istemezdik ve içimizden birini vicdanıyla mahkûm eyleyiverir korkusu ile titrerdik"[Ahmet İhsan, Matbuat Hatıralarım 1908-1914, İkinci Cilt, İstanbul, 1931, s.97-98]. Her peygamberin çevresinde olanların yaptıklarını Servet'-i Fünun Ailesi de yapıyor: "Gençlik ve delikanlılık sevkiyle tabiî olarak işlediğimiz ufak kabahatlerin hepsini ondan gizlerdik.

(…)

"Fikret hem bir "ahlâklı adam" ve hem de bir şair olarak bir tohumdur." [Yalçın Küçük, Aydın Üzerine Tezler, Cilt 2, s. 539]

 

Foto: Kemal Bereket1867 yılında dünyaya gelen Fikret'in edebiyat hayatında attığı ilk önemli adımlar Servet-i Fünun Dergisi'nde 1896'dan 1900'e kadar yürüttüğü yöneticilik görevi oldu. Tam bu sırada inşa edilen Aşiyan'daki evine çekilen Fikret, şiir ve edebiyat üzerine düşünür ve Edebiyat-ı Cedide hareketinin içe dönük boyutunu aşacak bir edebiyat tavrına doğru yol alır. Toplumsal düzenin karşısına çıkardıklarıyla bazen yüz yüze bezense içten içe didişen Fikret, II. Meşrutiyet 'in ilanına kadar da hiçbir şiir yayımlamaz. II. Meşrutiyet'in ilanını büyük umutlarla karşılayan Fikret, "Yiyin efendiler yiyin/ bu han-ı yağma sizin" dizeleriyle özetlenecek bir ruh haline girer; önce Tanin gazetesini, sonra Galatasaray Lisesi'ndeki müdürlük görevini bırakır ve ömrünün sonuna kadar evinin yanı başındaki Robert Kolej'de öğretmenlik yapar.

 

Tevfik Fikret, karakterine dair ipuçları şiirlerinde olduğu kadar, kendi tasarladığı ve yıllarca içinde yaşadığı Aşiyan sırtlarındaki evinde de bulunabilir. Öncelikle, geleceğe bu kadar umut besleyebilen ve klasik Osmanlı aydınından büyük oranda farklılaşabilmiş olan Fikret, döneminin aksine, hak etmediği parayı geri iade edecek, işine karışıldığı an istifa edecek, ilkeli ve bu ilkeleri konusunda çok titiz bir eğitimci ve sanatçı olarak yaşamış. Fikret'in bu yaşamı kendi döneminde yakın çevresini etkilemiş, ama belki daha çok da ölümünden sonra pek çok tartışmanın konusu yapmıştır onu.

 

Foto: K. Kemal BereketTürkiye edebiyatında, modern şiirin çeşitli anlamlarda kurucusu olarak kabul edilen, Nâzım Hikmet'in "ülkeye yaptığı muazzam hizmetin" altını çizdiği Fikret, Aşiyan'da inşa ettiği evi itibariyle, mimarlık tarihinin nadir rastlanan amatör mimarlarından biri aynı zamanda. Aşiyan'a çekilmesi ve kendi evini inşa etmesi, onun "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir şair" olarak bu karakterini göstermekten çok, bu karakterinin biçimlenmesinde de önemli bir aşama olmuştur. Belki de tavizsiz yaşamöyküsünü, bütünleyecek son halkadır Aşiyan. Çürüdüğünü hissettiği her yerden hızla uzaklaşan Fikret, bir anlamda bu kişiliğinin bu yönünün törpülenmemesi için kendi yaşam alanını inşa etmeliydi. Korunaklı bu yaşam alanı, Aşiyan'ın yer seçimine ve mimari özelliklerine denk düşmektedir.

"Fikret (…) ulaşılması zor bir yere, bahçe kapısını açtığında bile kentin ne gerçek toplumsallığıyla, ne de fizikselliğiyle yüzyüze kalmayacağı bir mevkide Aşiyan'ı yapar ve oraya yerleşir." [Uğur Tanyeli, Mimarlığın Aktörleri, s 216]

Yukarıdan o vakit belli ki ormanlarla kaplı Anadolu yakasına bakan ve denizden öğlen saatlerinde bile neredeyse ışığın yansıyabildiği bir yükseğe yapılmış bu ev, toplumdan bir kaçmak için bir vesileydi.. Diğer yandan en politik şiirlerini de burada yazmıştı yine. Ünlü Sis şiirinden dizeler, Tevfik Fikret'in sıkıntısını vakur bir kadercilikle kabullenmek yerine isyan duygularıyla dışa vurma ihtiyacında olduğunu göstermiyor mu?

(…)

Ey debedebeler, tantanalar, şanlı alaylar,

Katil kuleler, kaleli, zinadanlı saraylar…

Ey dişleri düşmüş sırıtan sur kafilesi;

Ey çatısı çökük medreseler, mahkemecikler,

Ey selvilerin kara gölgesinde birer yer

Sağlayabilmiş binlerce sabırlı dilenci

(…)

Örtün, evet, ey facia… Örtün, evet, ey kent;

Örtün ve sonsuza dek uyu, ey dünya orospusu…

Foto: K. Kemal BereketFikret'in "son döneminde [1908-1916] bu anlayışa ["O halde sanatkârın hayat-ı umumiyeden ayrılmaması, bil'akis onu tezyin ve takviye etmesi lazım gelir"] bağlı olan şiirleriyle toplumu damarlarının atışından duyan bir şair çıkar ortaya. Sis, Ferda, millet Şarkısı, Halûk'un Amentüsü, Han-ı Yağma gibi başkaldırı şiirinin ilk örneklerinde tekniği aşan bir coşkunlukla asıl kişiliğini bulur. Bu şiirlerde değişik bir teknik uygulaması içinde çekinmeden kalabalığın sorunlarına girer, ezilen sınıfların zaman duyulan öfkeli haykırışlarına en uygun sesi yansıtır."

 

Her ne kadar mimar olarak Fikret'in önemi "[Ö]nemi , Türkiye'de kendisi için değil, kendisini anlatan ilk yapıyı ortaya koyan kişi oluşundan kaynaklanıyor" olsa da, yine Tanyeli'nin değindiği ve genel olan kabul gören kaçış senaryosu biraz tartışmalıdır: "Kendisini modernleşen ve özgürlük talebi üreten Osmanlı üst sınıflarından kesin biçimde yalıtılmak istediğinin de daha açık bir ifadesi yok. O, hiç tereddütsüz, gerçek ve mutlak bir kaçışı amaçlayan, ancak söylediği sözle gündem belirleyen ilk Türk'tür." [Tanyeli, a.g.y., s.217]

 

Öte yandan Cengiz Bektaş 'ın ters yöndeki yargısı da kimi soru işaretleri uyandırmaktadır:"Bana göre burası bir kaçış yeri olmaktan çok, yeterince uzak, yeterince yakın, bir düşünme evidir."

 

Servet-i Fünun, edebiyat tarihinde çeşitli açılardan bir yenileşmeye denk düşse de, Tevfik Fikret'in şiirlerinin ve ilgisinin siyasallaşması sonraki dönemlerde gerçekleşir. Tevfik Fikret, siyaset ile duygu dünyasını harmanladıkça, dünyaya ve topluma ilişkin beklentilerinin artması kaçınılmazdır. Beklenti ufku arttıkça da, bir anlamda içten içe inancını sınamak kaçınılmaz olmuştur. Başka bir deyişle, bilimin, eleştirel düşüncenin, ahlaklı ve adaletli bir sosyal düzenin aranışı; bir gerilim kaynağına dönüşmektedir git gide. Belki de böyle bir siyasal düzenin, diplerdeki nedenlerini kavrayıp toplumsal bir mücadelenin parçası olmak için çok erken yıllardı Türkiye için. Dönemin aydınının, sırtını topluma dayama şansı çeşitli açılardan yoktu belki de. Abdülhamit'in, bir Osmanlı padişahı için "makul" yönetim tarzını, kendi ideallerinin kantarına vurduklarında haklı olarak ortaya bir zorba portresi çıkıyordu. Meşrutiyet yönetimi, tam da Fikret'in ve pek çok aydınının siyasal olduğu kadar içsel olarak da yaşayacakları bir gerilimin çözülme noktasını ifade ediyordu. Özledikleri dünya değildi İttihat ve Terakki'nin dünyası. Ve Fikret; ahlaklı, adil ve aydınlık dünya hayalinin kısa süre içerisinde olgunlaştırıverdiği şair, bu kez İttihat ve Terakki'ye belki Abdülhamit'e aldığından daha sert bir tutum almaktan çekinmeyecekti. Fikret'in hem politik olarak bilendiği ve hem de hayal kırıklığını yaşadığı yer ise, mağarası ve dünyaya açılan penceresi Aşiyan olacaktı.

 

Foto: K. Kemal BereketBir yanda, yüzünü git gide topluma dönen, git gide toplumsal düzenin eleştiri dozunu arttıran sivri dilli bir çocuk, diğer yandan "cemiyet hayatından" kendini soyutlamış münzevi bir yaşlı adam.

 

Tevfik Fikret, topluma yüzünü döndüğü oranda, kendini toplumdan uzaklaştırmıştır. Aşiyan, hem bir kaçış zamanı ve bir mücadele kalesidir. İki işlevi de, belki Fikret'in bile farkında olmadığı bu iki ayrı sivri ucu içinde taşır. Fikret, hayalini kurduğu, düşüncesini üzerine inşa ettiği siyasal perspektifinden taviz vermeyecek kadar onurlu ve başı dik bir insandı. Ancak, bu hayalin zedelenmemesi için, yakın çevresinden de, siyasi bağlantılarından da uzağa attı kendini. Bu kaçış, ütopya yazının olmadığı bu coğrafyanın ürettiği ender senaryolardan biri olan, Tevfik Fikret'in içinde bulunduğu Edebiyat- Cedide'cilerin bir yakınlarının çiftliğini satarak Yeni Zelanda'ya göç etme planlarına ve suya düşen planın ardından ciddi ciddi gö yaşı dökmelerine hiç benzemiyordu.

 

Bu kaçış, içe kapalı ve kırılgan iç dünyasının bir sonucu olduğu kadar, bir anlamda politik pragmatizmden alabildiğine uzak bir aydının, siyasi ufkunun ardında yalnız başına yürümesi gerektiğini anladığı zaman çıktığı zorunlu bir yolculuktur.

 

"Fikret yenidir ve yeni olduğu kadar, belki de daha çok, yalnızdır. Tanzimat aydını, bir süreç içinde eklektik ve daha sığ bir düşünceler demetine dönüşürken Fikret basit fakat daha katı bir inanca yöneldi; böyle bir inanç oldu. Hamit saltanatında Meşrutiyet Aydını'nın hareketindeki katılığa bakarak, Fikret bunların inançlarında da saf olabileceğini sandı. Meşrutiyet Devrimi, hayal kırıklığına yapısal eğilimli Fikret'i, yine büyük bir hayal kırıklığı ile karşı karşıya getirdi." [Yalçın Küçük, a.g.y., s.391]

 

Tevfik Fikret'in mimar ve şair yönleri birlikte düşünülüğünde, iki alanda da birbirini bütünleyen bir üretim yaptığından söz edilebilir.

 

Fikret'in hayatı, durağan bir çizgi izlemedi. Siyasi olarak da, poetik olarak da, kişisel yaşam tercihleri açısından da, birbirini tetikleyen dönüşümler geçirdi. İşte bu zincirleme reaksiyonlar, bazen şiirde, bazen Aşiyan'da mimari olarak anlamlandırılabilecek yaşantısında gerçekleşti. Bu anlamda Aşiyan, tüm biçimsel verilerin ötesinde, yaşam konusunda bambaşka bir tavır almış bir insanın kendini ifade edebilmesinin olmazsa olmaz araçlarından biriydi. Tam tersi de geçerli. Ancak Aşiyan sayesinde, Tevfik Fikret, kendi ütopik değerler dünyasının devinebileceği bir yaşam kaynağı yaratabilmiştir.

Bu anlamda, Can Baba'nın şairler için dediğini, şair Fikret'in mimarlığı için söyleyemez miyiz? En güzel yapıtı, onun kendi hayatıydı.


Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :