2016'nın ikinci yarısında mimarlık dünyasında neler olup bittiğine kısaca bir göz atıp, etkileyici mimarileriyle sıkça tartışılan ve gündem yaratan önemli projeleri bir araya getirdik.
Fotoğraf: Kuvio.com
1. Avanto Architects tasarımı Löyly Sauna, Helsinki
Finlilerin iyi sauna yapımı konusunda uzman olmalarına şaşmamalı. 5.4 milyon kişinin yaşadığı ülkede yaklaşık 3.3 milyon sauna var. Dolayısıyla sauna mimarisi konusunda iyi işler ortaya koymak çok fazla imkana sahipler. Tüm yıl halka açık olan bu sauna, Finlandiya’nın başkentini ziyaret ettiğinizde mutlaka görmeniz gerekenler listesinde yer almalı. Helsinki sahil şeridi üzerindeki eski endüstriyel bölgede yer alan sauna, ısıya karşı dayanıklı çam kabukla yarı-çevrili olacak şekilde tasarlanmış. Bu kabuk sayesinde ziyaretçiler deniz manzarasının tadını çıkarabiliyorlar. Saunanın büyük ahşap terasının bir bölümü denizin üzerinde yükseliyor, ayaklarınızın altındaki dalgaların sesini işitebiliyorsunuz.
***
Fotoğraf, Ryoo, In Keun izniyle
2. ThePlus Architects tasarımı ’Horn’ Galmuri Ofis Binası, Seoul
Bir yayınevi için tasarlanan bu beyaz yapının ölçüleri 6 metre genişliğinde ve 10 metre derinliğinde. Binanın tamamı çok yüksek fiyatlı olduğu için yayınevi binanın sadece küçük bir bölümünü satın alabilmiş. Bina, hem yayınevinin işlerine hizmet edecek hem de çeşitli atölye ve etkinliklere ev sahipliği yapacak şekilde düzenlenmiş. ThePlus Architects, bu küçük metrekareli binayı bir ‘boynuz’ şeklinde tasarlayarak etkileyici bir yapıya imza atmış. Pahlı kesilmiş köşeler, farklı bakış açılarından yaklaşıldığında yapıya değişken, bukelamunvari ifade biçimleri kazandırıyor.
***
Fotoğraf Delphine Isart
3. XTU Architects tasarımı Cité du Vin, Bordeaux
Tombul görünümüyle diğer yapılardan ayrışan Cité du Vin, Fransız şarap endüstrisi bölgesinin tam kalbinde yer alan bir şarap müzesi ve sergi alanı. “Yapının belirgin bir başka şekle benzememesinin asıl nedeni onun tamamıyla şehirle nehir arasındaki şarabın ruhunu anımsatmasını istememizdi” diyor Bordeaux’ya önemli bir yapı kazandıran XTU Architects. Cüretkar kıvrımları ve şekliyle yapı gerçekten de şarabın anlamlı ve akışkan doğasını yansıtıyor. Yapının eksiz, yuvarlak ve hassas hatları, bardağın içinde kıvrılarak dönen şarabın akışkanlığını ve Garonne nehrinin girdaplarını anımsatıyor.
***
Fotoğraf Studio Andrew Todd izniyle
4. Studio Andrew Todd tasarımı Hardelot Tiyatrosu, Pas-de-Calais
Calais’nin 40 km güneyinde yer alan ve Fransa’nın ilk Elizabeth dönemi esintili kalıcı tiyatrosu Hardelot, Şekspiryen tiyatro görünümünde ve Fransız-İngiliz ortaklığında inşa edilmiş. “Daire şekli, fakir halkın en arkada yer aldığı ve sahneyi göremediği burjuvaya ait ve hiyerarşik mekanlarla ilişkili bulunduğundan Fransız tiyatrosunda uzun zamandır kullanılmıyordu” diyor Andrew Todd. Londra’daki Young Vic projesi üzerinde de çalışmış olan mimar, Bali’den ithal edilen 12 metrelik bambu direkleriyle çevrili ahşap bir silindir yaratmış. Bu bambu direkler, oditoryumun çevresinde ince bir kabuk oluşturmuş.
***
Fotoğraf Vector Architecs izniyle
5. Vector Architects tasarımı Seashore Şapeli, Bedaihe (Çin)
Bu ince hatlı brüt beton şapel bir Çin plajı üzerinde inşa edilmiş ve deniz dalgalarından korunmak amacıyla ince ayaklar üzerinde yükseltilmiş. Beijing’in doğusundaki bir sahil kasabasında yer alan şapel, bölgedeki denize en yakın bina. Sular yükseldiğinde binaya ulaşılamıyor olacak. “Seashore Şapeli’ni okyanus üzerinde gidip gelen eski bir tekne olarak hayal ettik” diyor Vector Architects.
***
Fotoğraf: Foster+Partners izniyle
6. Foster + Partners tasarımı Droneport, Venedik
Geçtiğimiz mayıs ayında, Venedik Mimarlık Bienali kapsamında inşa edilen The Droneport, sorunlu bölgelere yemek ve medikal yardımın ulaştırılabilmesine olanak sağlamak için tasarlanmış bir havaalanı. Rwanda’da yapılan çalışmalar üzerine geliştirilen prototip, güneş enerjisi üreten tuğlalarla kubbeli ve modüler olarak tasarlanmış.
***
Fotoğraf Farshad Mehdizadeh ve Ahmad Bathaei izniyle
7. Farshad Mehdizadeh Architects + Ahmad Bathaei tasarımı Termeh Ofis Binası, Hamedan (İran)
Çok amaçlı kullanılan bu ofis binasının tuğla fasadı, dalga formunda bir terasla birleşiyor. Burada isteyenler oturabiliyor, yürüyüş yapıp oyun oynayabiliyor. Farshad Mehdizadeh ve Ahmad Bathaei tarafından tasarlanan bina iki farklı sakin ve işlev için tasarlanmış: Binanın giriş katında bir satış ofisi ve üst katlarda ise ofisler bulunuyor. Yapının tasarımı, birçok geniş bulvarla birbirine bağlanan Hamedan’daki meydanlardan ilham alınarak tasarlanmış.
***
Fotoğraf Fiction Factory’nin izniyle
8. Fiction Factory tasarımı Wikkelhouse, Hollanda
Prefabrik malzemelerle yapılan modüler yapılar geleceğin mimarisini şekillendirecek gibi görünüyor. En yeni keşif ise mukavvadan yapılan Wikkelhouse ile Hollandalı stüdyo Fiction Factory’e ait. Yapı, her biri 500 kg ağırlığındaki birbiri içine geçen mukavva segmentlerinden oluşuyor. Ev ve ofis olarak kullanılacak binanın inşaası bu şekilde sadece bir gün içinde tamamlanabiliyor ve yapı istendiğinde kolaylıkla genişletilebilip büyütülebiliyor. Duvarlar, çevreye duyarlı yapıştırıcılarla birbirine tutturulmuş 24 kat mukavva parçasından oluşuyor.
***
Fotoğraflar Serpentine Gallery’nin izniyle
9. BIG tasarımı Serpentine Gallery Pavyonu, Londra
Bjarke Ingels için 2016 çok önemli bir yıl oldu. Time dergisi tarafından “en etkili 100 kişi” arasında gösterilen mimar, 2016 Serpentine Gallery Pavyonu’nu tasarladı. 2016 Serpentine Gallery Pavyonu’nun tasarımı, açık bırakılmış fermuar benzeri duvar formuyla dikkat çekiyor. Cam elyafı tuğlalardan oluşan strüktür, dalgalı iki farklı cepheye bölünmüş. BIG’in pavyonun yapımında kullandığı cam elyafından tuğlalar, dışarıdaki manzaranın ve ışığın mekanın içine taşınmasına yardımcı oluyor. Mekana sıcaklık ve lineer bir görünüm kazandırmak içinse zeminde ve mobilyalarda ahşap malzeme tercih edilmiş. İçeriden bakıldığında, pavyonu oluşturan her bir tuğlanın ilginç bir ışık ve gölge oyununa sahne olduğu görülüyor.
***
Fotoğraf V&A izniyle
10. Achim Menges, Moritz Dörstelmann, Jan Knippers ve Thomas Auer tarafından tasarlanan Elytra Filament Pavyonu, Londra
Victoria&Albert Müzesi'nde sergilenen 'Elytra Filament' enstalasyonu; mimarlık, mühendislik ve biyomimikri prensiplerini bir arada kullanarak biyolojik lif sistemlerinin mimariye nasıl entegre edilebileceğini araştıran 4 yıllık bir çalışmanın ürünü. 200 m2’lik strüktür, kanatlı böcekler ailesinden ‘Elytra’nın ön kanatlarında bulunan life benzer hafif yapılardan ilham alınarak tasarlanmış. Pavyonun tentesi, altıgen şeklinde, her biri 45 kg ağırlığındaki 40 farklı hücre parçasından oluşuyor. Bu hücrelerin yapımı, Stuttgart Üniversitesi’nde bir robot tarafından 4 aylık bir çalışması sonucunda tamamlanmış ve sonrasında toplu halde Victoria&Albert Müzesi’nin John Madejski Bahçesi’ne yerleştirilmiş.
Bu haber blouinartinfo'dan derlenmiştir.