Prof. Dr. Bülent Özer Anısına Çağdaş Mimarlık ve Sanat Sempozyumu, Türkiye mimari ortamını derinden etkilemiş bir bilim insanını anmak ve birikimini sonraki nesillerle aktarmak açısından etkili bir paylaşım ortamı yarattı.
Prof. Dr. Bülent Özer anısına düzenlenen Çağdaş Mimarlık ve Sanat Sempozyumu, 30-31 Mart 2017 tarihlerinde MSGSÜ Fındıklı Yerleşkesi Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu’nda gerçekleşti.
Özer’in yaşamı, üretimleri ve hayata bakışının aktarıldığı açılış konuşmalarını, iki gün boyunca süren oturumlar takip etti. Özer’in dostları ve öğrencilerinden oluşan topluluğun konuşmaları ile duayen mimarlık tarihçisinin mesleğe katkısının birinci ağızdan aktarıldığı sempozyum, Türkiye mimari ortamını derinden etkilemiş bu bilim insanını anmak ve birikimini sonraki nesillerle aktarmak açısından etkili bir paylaşım ortamı yarattı.
Açılışta konuşan MSGSÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Deniz İncedayı, Bülent Özer’in idari görevler üstlenirken aynı zamanda üniversiteye mesleki eğitim disiplini getirdiğini ve kuramsal anlamda önemli çalışmalara imza attığını belirtti. Üniversite içindeki herkesin yetişmesinde, dünya görüşünü oluşturmasında Bülent Özer’in katkısı olduğunu belirten İncedayı, “Özer bize, dünyaya çok boyutlu bir pencereden bakmayı öğretti” dedi. Mimarlık Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ayla Antel ise sempozyumu nasıl kurguladıklarına değinerek, etkinliğin sürekliliğini koruyacağı müjdesini verdi.
Moderatörlüğünü Prof. Dr. Deniz İncedayı’nın yaptığı ilk oturumun konuşmacıları; Bülent Özer’in eşi Prof. Dr. Filiz Özer ve yakın dostu Dr. Y. Müh. Mimar Doğan Hasol idi.
Filiz Özer, eşi Bülent Özer ile kendisinin yıllar içinde ürettikleri bilgi birikiminden, yazdıkları makalelerden derleyip bir araya getirdiği “Çağdaş Mimari’de Sübjektif Davranışlar” başlıklı sunumu ile oturumu başlattı.
Yafa Portakalı ve Washington Portakalı
Filiz Özer, Kant’ın ‘serbest güzellik’ olarak tanımladığı estetik değerler grubuna dahil edilen ‘sübjektif davranışlar’ın, mimariye yansımaları üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdi. Sunumda, 20. yy’ın başından itibaren mimaride benimsenen sübjektif davranışlar, kronolojik sırayla ele alındı. Art Nouveau’nun bitkisel form dünyasını plan düzlemine taşıyabilen ender mimarlardan biri olarak Antoni Gaudi’yi göstererek sunumuna başlayan Filiz Özer, Art Nouveau’dan itibaren tasarlanmış belli başlı ekspresyonist yapıları; yapıların genel özellikleri, tasarımcılarının etkilendikleri ve söylemleri bağlamında çok boyutlu bir biçimde ele alarak inceledi. Sunumun devamında Özer, organımsı mimari ürünleri aktardı ve sübjektif davranışların niteliklerinden bahsederek bunların mimari üzerindeki yansımalarını tartıştı. Böylece her tasarımcı, kendi öznel değerleri ve tasarımları bağlamında detaylı incelenmiş oldu. Sunumda 1956’da yapımına başlanan ve 1973 yılında tamamlanan Jorn Utzon’un Sidney Opera Binası ile Eero Saarinen’nin New York JFK Havalimanı’nda 1962 yılında açılan TWA Terminali’ni karşılaştırdı. Mimar, eşi Bülent Özer’in betimlemesine atıfta bulunarak Sidney Opera Binası’nın Yafa Portakalı’na; TWA Terminali’nin ise Washington Portakalı’na benzediğini ifade etti: Sidney Opera Binası’nda bir dış kabuk ve onunla ilgisiz bir iç mekan anlayışı olduğunu, kültür yapısının kalın kabuğuyla iştah kabartan ancak zayıf içeriğiyle hayal kırıklığı yaratan Yafa Portakalı’na bu nedenle benzediğini dile getirdi. Buna karşın TWA Terminali’nin aynı Washington Portakalı’ndaki gibi dış ve iç bütünlüğünü sürdürdüğünü, iç mekan yaratımının da en az dış cephe kadar güçlü bir içerik sunarak beklentileri karşıladığını aktardı.
Sunumunda Dekonstrüktivist örneklere de yer veren Özer, Frank Gehry’nin yapılarındaki dikkat çekici özellikleri aktardı. Filiz Özer son olarak, sübjektif davranışların kent açısından önemine değindi ve söz konusu yapının tanınabilir/ayırt edilebilir özelliklere sahip olmasının kente değer katma olarak ele alınabileceğini vurguladı.
Mimarlık değeri “0”
Sempozyum Doğan Hasol’un, mimarlık-sanat ilişkisini irdelediği “Mimarlık Sanat değil mi?” adlı sunumuyla devam etti. Vitruvius’tan bugüne dek yapılmış mimarlık tanımlarıyla konuşmasına başlayan Hasol, 20. yy’ın genel kabulü olan ‘Mimarlık=işlev+strüktür+sanatsal değer’ formülünün Rus Mimar Felix Novikov tarafından ‘Mimarlık= (Bilim+Teknoloji)X Sanat’ olarak değerlendirildiğini, Bülent Özer’in ise bu denklemi ‘Mimarlık = Fonksiyon x (Strüktür + Konstrüksiyon) x Sanatsal Değer’ şeklinde kurduğunu belirtti. Çarpanlardan biri “0” olduğunda o yapının/binanın mimarlık değerinin de sıfırlanacağına dikkat çeken Hasol, bugünkü mimari örnekleri söz konusu tanım bağlamında inceleyerek mimarlık değeri içerip içermediklerini salondaki izleyicilerle birlikte tartıştı. İlk oturum salondaki izleyicilerden gelen soruların tartışılmasıyla son buldu.
Prof. Beril Anılanmert’ın oturum başkanlığında toplanan ikinci oturumda; Heykeltraş Prof. Meriç Hızal ve Y. Mimar/Müzisyen Erol Evgin, “Çağdaş Mimarlık ve Sanat” konusuna nasıl yaklaştıklarını dinleyicilerle paylaştılar. İlk olarak Meriç Hızal, “Kamusal Alanda Mekanlaşmış Heykel İçin iki Öneri” başlıklı sunumunda kamusal alanda yaptığı üç eseri üzerinden heykelle nasıl bir bağı olduğunu ve heykellerinin mekanla nasıl ilişki kurduğunu aktardı. Sırasıyla İstanbul Heykeli, Antalya’daki Alyazma Anıtı ve son olarak Beşiktaş/Abbasağa’daki Herkese Barış Heykeli’nin hem yapım sürecini, hem de bugün heykellerin o mekanda nasıl yaşamlarını sürdürdüğünü anlattı. Hızal, “heykel”i tek bir obje olarak değil, bir mekan olarak ele alışından bahsetti. Çalışmalarını, mekansal yaklaşımı bağlamında anlattı. Strüktür gibi hissiz bir kavramın, atmosfer gibi hissi olan bir kavramı nasıl yarattığı üzerine mimarlar açısından epey dikkat çekici saptamalarda bulundu.
Sonrasında Erol Evgin, müzik kariyerine mimarlık eğitiminin nasıl yön verdiğini; iki farklı kariyerin birbirini nasıl beslediği ve desteklediğini aktardı. Bülent Özer’in aile dostları olarak eğitim sürecinde ona nasıl yön verdiğine de değinen Evgin, okulda mimarlık ve tasarımda öğrendiğim şeyleri müziğe uyarladığını; müziğini de analiz sentez yaparak, sorgulayarak ürettiğini belirtti. Eğitimi sırasında hocalarının “eserler dürüst olmalı, çağını yansıtmalı” dediğini asla unutmadığını dile getiren Evgin, sanatlar arası geçişlerin önemli olduğunu ifade etti.
Perşembe gününün son (üçüncü) oturumunun başkanlığını Bülent Özer’in son doktora öğrencisi olan Doç. Dr. Ebru Özeke Tökmeci, sunumlarını ise Y. Müh. Mimar Cafer Bozkurt ve Prof. Dr. Ayla Antel yaptı. Cafer Bozkurt, Karaköy’deki Mimar Sinan’ın yaptığı Kılıç Ali Paşa Hamamı restorasyon sürecini kronolojik sırayla ve kentin tarihsel gelişimi, değişimi bağlamında ayrıntılarıyla aktardı. Yapıyı aslında sadık kalarak çağdaş kullanıma uygun bir şekilde nasıl restore ettiklerini, bu süreçte uzmanlıklardan nasıl yararlandıklarını, özgün malzeme kullanımı konusunda nasıl çaba sarf ettiklerini dile getirdi. Ardından, Ayla Antel “Tümdengelim ve Tümevarım Kavramlarının Mimari tasarıma Yansımaları” başlıklı sunumunda, 20. yy’da inşa edilen yapıların tasarımlarının tümdengelim ve tümevarım kavramları üzerinden nasıl şekillendiğini, yapıların tasarım süreçlerini de detaylandırarak anlattı.
İkinci günün ilk oturumunda, Prof. Dr. Sema Ergönül’ün başkanlığında ilk olarak Prof. Işık Aydemir, “Europa Nostra ve Kültürel Miras” başlıklı bir sunum yaptı. Kültürel miras kavramına değinen Aydemir, Europa Nostra (Avrupa Kültürel Miras Kuruluşları Federasyonu) ağına paralel bir biçimde, Türkiye’de bağımsız olarak çalışma yürüten bir dernek olan Bizim Avrupa/ Europa Nostra Derneği’nin çalışmalarından bahsetti.
Sonrasında, Prof. Dr. Suha Özkan “Çağdaş Mimarlığımızda Neler Oldu? Neler Olmadı?” başlıklı sunumu gerçekleştirdi. Sunumu kapsamında Hassan Fathy’nin yapıtlarına değinen, onun toprakla yapım konusunda çalışan çağdaş takipçilerinden (CRATerre, Jak Vauthrin, Nader Khalili vb.) bahseden Özkan, yerel değerleri çağdaş biçimde yorumlayan farklı coğrafyalardan ünlü mimarlardan söz açtı. Charles Correa’nın, Francis Kere’nin, Ricardo Lagorretta’nin eserlerini, “Kimlik ,Coğrafya ve Kültür” ve “Çoğulcu Mimarlık” parantezleri ile aktaran mimar, “Çoğulcu mimarlık için bu yaklaşımın politik olarak içe sindirilmesi gerekir” diyerek sunumunu tamamladı.
Oturum başkanlığını Prof. Dr. Demet Binan’ın yaptığı ikinci oturumda, Prof. Süleyman Saim Tekcan, “Güzel Sanatlar Fakültesi: Öncesi ve Sonrası” başlıklı konuşmasında Güzel Sanatlar Fakültesi’nin kuruluşu, kendisinin de görev yaptığı yıllardaki durumu ve şimdi geldiği noktayı irdelediği sunumu gerçekleştirdi.
Kağıt-mekanda yazının tekrar inşaası
Ardından, Doç. Mehmet Sinan Niyazioğlu, ‘Garip ve İkinci Yeni’de Yeni Mekan’ başlıklı konuşmasında; tarihsel akışını Bülent Özer’in doğum yılı üzerine temellendirerek Türkiye edebiyatında eserin yazılması, kağıt-mekanda tekrar ele alınması ve eserin basımı üçgeninde, eserlerin nasıl bir süreçle okuyucuya ulaştığını aktardı. Basılı edebiyatın tarihi hakkında önemli noktaları vurgulayan Niyazioğlu, görsel nitelikleri açısından söz konusu dönemlerdeki üretimlerden örneklerle konuşmasını zenginleştirdi. Döneme etkisi olmuş yazar ve sanatçılardan, koydukları katkılardan bahsetti.
21. yy’da herhangi bir sanatsal akımdan bahsetmek mümkün olur mu?
Üçüncü oturumda; Y. Mimar Ayşe Hasol Erktin 20. yy’da egemen olan sınıflandırma, gruplandırma eğiliminin bir sonucu olarak beliren sanatsal akımların niçin 21. yy’da artık son bulduğunu tartışan “20. yy’da Öğrendiklerinizi Unutun” mottolu sunumunu gerçekleştirdi. Nüfusun %25’inin 15 yaş altı; %50’sinin 30 yaş altı olduğu ülkemizde bu sayısal verinin mimarlarca da iyi okunmasının ve anlaşılmasının önemine dikkat çeken Erktin, bu bağlamda yeni yüzyıldaki mimarlığı Y-Kuşağı etkisinde inceledi. Yeni kuşağın ihtiyaç ve beklentilerinin mimarideki yansımalarının izini süren Erktin,“20. yy’da dekonstrüktivizm, organik mimarlık vb. akımlar vardı. Ama şimdilerde mimar olmaya başlayan, piyasada yeni yeni yer bulan Y Kuşağı temsilcilerinden akım beklemek gereksiz; hepsi bireysel davranıyor ve bir gruba dahil olmak gibi bir motivasyona sahip değiller. Aynı şekilde Y Kuşağı’na dahil kullanıcılar için de “Bizler mimar olarak 24 saati esnek zamanlar ve zamansız mekanlar sunmalıyız” sözleriyle konuşmasını tamamladı.
Sonrasında Dr. Y. Müh. Mimar Doğan Tekeli, kurucusu ve ortağı olduğu Tekeli-Sisa Mimarlık Ofisi’nin mimari duruşu, üretimleri, mücadeleleri ve peşinden koştuklarını yine tarihsel sıraya göre anlattığı sunumunu gerçekleştirdi. Tekeli, nüktedan diliyle tüm dinleyiciler için keyifli geçen bir öz eleştiri sunumu gerçekleştirdi. 90 yıllık Cumhuriyet tarihinin 60 yılına tanıklık etmiş bir mimarlık ofisinin deneyimleri, çağın anlaşılması-sorgulanması açısından da oldukça etkileyiciydi. Tekeli’nin anlattığı projeler arasında Rumelihisarı restorasyonu, 2 bin kişilik yurt, İMÇ Yüksek Öğretmen Okulu Kompleksi, Şeker Araştırma Enstitüsü, Yeni Delhi TC. Büyükelçilik Binası, Stad Oteli, Karadeniz'de bir sanayi tesisi, Beyoğlu Pamukbank Genel Müdürlük Binası yer aldı. Tekeli-Sisa olarak sanayi yapıları gibi üzerinde çalıştıkları yapılara estetik bir değer katabilmeyi amaçladıklarını, işlev ve strüktürden sanat yapmaya çalıştıklarını belirtti.
Sempozyumun en son oturumunda ise Yrd. Doç Dr. Elvan Gökçe Erkmen başkanlığında Prof. Dr. Ömer Gülsen “Mimaride Brütalizm Üzerine” ve Prof. Gündüz Gökçe “Strüktür ve Eklektisizm” başlıklı konuşmalar yaptılar. Konuşmalarının bağlamları üzerinden mimari yapıtları inceledikleri sunumları gerçekleştirdiler.