23 Şubat 2023 Tarih ve 126 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi Hakkında, İTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyeleri ve Yardımcıları ortak bildiri yayımladı.
"23 Şubat 2023 Tarih ve 126 nolu “Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”nin ülkemiz yerleşmeleri ve kentleşmesinin geleceği konusunda endişe verici sonuçlar ortaya koyacağı yönündeki görüşümüzü kamuoyuyla paylaşmak isteriz. Bu kararname, kısa sürede deprem sonucu ortaya çıkan barınma ihtiyacına yanıt verme hedefine sahip olmasıyla, Türkiye’de köklü bir geçmişe sahip Şehir ve Bölge Planlama bilim alanı ve mesleğinin birikimlerini göz ardı etmekte, daha orta ve uzun vadede büyük sorunlara yol açabilecek bir nitelik taşımaktadır. Bu kararnamede yer alan maddeler hakkında görüşlerimiz şu şekildedir;
1. Madde 2, Fıkra 1 ve 2’de sözü edilen- 25.02.1998 tarihli 4342 sayılı Mera Kanunu ve 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunun ek 16’ncı maddesi gereğince, daha önce madencilik faaliyetlerine sorunlu bir şekilde devredilen alanların dahi yerleşmeye açılabileceği, bunun karşılığında bu alanların iki katından az olmamak üzere hazine taşınmazının, orman tesis etmek üzere Orman Genel Müdürlüğü’ne tahsisinin esas alındığı belirtilmektedir. Hızla tahsis edilmesi mümkün hale gelen bu alanların, mülkiyet haklarının transferinde belirsizlikler yaratılmıştır. Bu kararnameye göre, hızlı tahsis uygulamasıyla düzenlenecek yerleşme ve yapılaşmanın, kamu hak ve kaynaklarının geri dönülmez kaybına neden olacağı öngörülmektedir. Bununla birlikte, orman ve mera alanlarında kurulması önerilebilecek yeni yerleşim alanları için gerekli vasıf değişikliği yetkisinin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na devredilmesinin ekosistem bütünlüğü açısından sorunlar doğurabileceği öngörülmektedir. Orman alanlarının kaybı yanında, bölgenin tarım varlığında önemli kayıplara yol açabileceği ve yeni ekolojik ve ekonomik risklere neden olabileceği dikkate alınmalıdır.
2. Madde 2, Fıkra 4.’te ‘iskan alanlarında ve mevcut kentsel alanlarda Bakanlıkça onaylanacak plan ve imar uygulamaları beklemeksizin uygulamanın yapılabileceği’ ifadesi yer almaktadır. Bu fıkra şehir ve bölge planlama bilimini, evrensel ilkelerini ve ulusal mevzuatı aşağıdaki nedenlerle göz ardı etmektedir;
- Planlama, yalnızca jeolojik ve zemin etütlerine bağlı olarak gerçekleştirilemez.
Kentlerin sadece konuttan ibaret olmadığı; yaşayan ve üreten toplumsal bir ilişkiler bütünü olduğu gerçeğiyle; planlama tüm doğal yapı elemanları (toprak yapısı/verimi, iklim ve meteorolojik özellikler, eğim, sulak alanlar, doğal kaynaklar vb.), sosyo-ekonomik yapı (demografik yapı, istihdam, sektörel yapı, kültürel yapı vb.) ve yapılaşmış çevre (arazi kullanımı, tarihi kent dokusu, sit alanları, altyapı, ulaşım ağları vb.) unsurlarının bir arada değerlendirildiği, bütüncül risk değerlendirmesi yapılarak, kısa-orta-uzun dönem çevresel, toplumsal, kültürel ve ekonomik politikalarla bütün mekânsal stratejileri içeren ve belirtilen konuların uzmanlarından oluşan çok disiplinli bir yapıda yürütülür. Planlama aynı zamanda bütün taraflar açısından belirsizlikleri azaltarak, diyalog ve uzlaşma ilkelerine bağlı koordinasyon sağlayan bir mekanizmadır. Ancak, ilgili kararda, planlamanın koordinasyon yetkisi yok sayılarak, planlamanın doğası gereği olması gereken işlemler, zaman kaybı olarak değerlendirilmiş ve devre dışı bırakılmıştır. Böyle bir yaklaşım ile belirsizlikler ve risklerin artacağı dikkate alınmalıdır.
- Askı, ilan ve itiraz süreçlerinin işletilmemesi planlamanın katılım ilkesine aykırıdır ve hak arama araçlarını dışlamaktadır.
Planlamanın yurttaşların, sivil toplumun, yerel yönetimlerin, meslek odalarının, üniversitelerin ve ilgili diğer tüm paydaşların kararlara ve sürece başından sonuna katılımını sağlayacak şekilde yapılması gerekmektedir. Planlama disiplini, bu süreçlerin adil bir şekilde ve uzlaşıya dayalı yürütülebilmesi için gerekli araçlara sahiptir. İlan ve itiraz süreçlerinin iptali, 3194 sayılı İmar Kanunu ile güvence altına alınan ve yurttaşın planlama sürecine yegâne müdahale hakkının olduğu hükmü geçersiz kılmakta ve planlamanın katılım ilkesiyle tümden ters düştüğü gibi, planlamanın tarafları açısından belirsizliği artırmaktadır. Ayrıca, askı, ilan ve itiraz süreçlerinin işletilmemesi, planlama sürecinin doğru yönetilebilmesi için gerekli olan kontrol sürecini de devre dışı bırakmaktadır.
- Bu kadar büyük bir alanda geçici ve kalıcı konutlara yönelik yeni yerleşim alanlarının sağlıklı bir şekilde oluşturulması, planlama, yönetim ve organizasyon ile mümkündür. Bu süreçte planlama yaklaşımı geliştirilirken, mülkiyet sorunlarına ilişkin çözümler de eş zamanlı düşünülmelidir.Mülkiyet devri ve kamulaştırma planlamanın bir aracıdır, ancak planlama süreçleri gözetilmeden yapılacak hızlı tahsisler, 1982 Anayasası ile korunan mülkiyet hakkına ters düşebileceği gibi, büyük bir maliyet ortaya çıkaracaktır. Ayrıca, yurttaşların şimdiye dek edinmiş olduğu mülklerin yeni planlanan yerlerdeki konumu, değeri, büyüklüğü konusunda sorunlar yaşanması olasıdır. Konut ve işyerleri bahsedildiği gibi planlansa dahi, bu kullanımların ve ilişkili kentsel donatıların dağıtımı sosyal ve mekânsal adalet açısından hassas bir öneme sahiptir.
3. Madde 2, Fıkra 5’de yer alan farklı kanunlar kapsamında ‘kiraya verilen mesire yerleri, orman parkları ve taşınmazlara ilişkin kira sözleşmelerinin feshinin’ önünü açan ifade, bu alanlarda hangi kullanımların düzenleneceği konusunu belirsiz bırakmıştır. Bu alanların yapılaşmaya açılması yerine tam tersine korunması esastır. Halihazırda madencilik, enerji, turizm vb. faaliyetler nedeniyle yok edilen ve yok olma tehlikesi taşıyan doğal alanlarımızın ivedilikle yeniden doğaya kazandırılması gereken bir dönemden geçerken, bu gibi alanlarda hızlı tahsis yoluyla yapılaşmanın teşvik edilmesi, yeni ekolojik ve afet risklerinin oluşmasına neden olacaktır.
Belirtilen kararın bu kapsamda yeniden gözden geçirilmesini ve burada bir kısmını belirtmiş olduğumuz şehir ve bölge planlama ilkeleri kapsamında, geleceğin kentsel yerleşmelerinin, kamu yararı öncelikli olmak üzere adil ve sorgulanabilir bir şekilde yapılandırılması konusunun hassasiyetiyle ele alınmasını talep etmekteyiz.
Şehir ve Bölge Planlama disiplini evrensel ilkeleri ve ulusal mevzuatımız dikkate alındığında;
- İlk aşamada sürdürülmesi gereken çalışma olarak yurttaşlarımızın sağlam, sağlıklı, güvenli ancak geçici barınma alanlarına yerleştirilmesi gerekmektedir.
- Sonraki aşamalarda yeni barınma alanlarının düzenlenmesi ve depremden etkilenen yerleşim merkezlerinin yeniden planlanması çalışmaları, başta yurttaşlar ile meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarının dahil olacağı, katkı koyabileceği bir süreçte bilimsel ilkelere dayalı olarak yürütülmelidir.
- Yeni yerleşim alanlarına yönelik planlamanın sadece konut üretimine indirgendiği bir durumda, kimlik, aidiyet ve belleğin göz ardı edilmesi riskine karşı yaklaşımlar geliştirilmelidir. Her türlü planlama müdahalesinin yerin anlamını ve toplumun yerle bağını korumaya yönelik hedefe sahip olması önemlidir. Bu yönüyle kültürel mirasın bölgede korunmasını ve devamlılığını sağlayacak politikalar ayrı düşünülmemelidir
- Tüm planlama çalışmalarında ve uygulamalarında afet risklerini azaltma ve gelecek afetlere hazırlığın önceliklendirilmesi gerekmektedir.
Kentler tarihi, sosyo-ekonomikve doğal yapılarıyla yaşayan, üreten toplumsal ilişkiler bütünüdür. Anadolu’nun farklı uygarlıklara ev sahipliği yapan ve günümüzde sahip olduğu kültürel çeşitlilik, kimlik ve toplumsal bellek ile en özgün kültürel peyzajlardan olan bölgenin sanki öncesinde hiçbir yerleşim ve kendine özgü değerleri, kimliği ve belleği var olmamış ve toplumsal, siyasal, kültürel ve ekonomik etkileşim ve üretimden bağımsız düşünülebilirmiş gibi hızlı düzenleme ve müdahaleler ile şehir ve bölge planlama bilimi ve ilkeleri göz ardı edilerek planlanamayacağı açıktır.
İTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü olarak çağrımız, Kahramanmaraş-Gaziantep depremlerinden etkilenen bölgede kırsal – kentsel yerleşimlerin tümü ile yeni yerleşim alanların toplumsal ve mekânsal adalet, çevresel ve ekonomik sürdürülebilirlik ile adil yönetişim ilkeleri ışığında planlanmasıdır. Bölgede çevresel riskler ve yeni afetler yaratmamak için yurttaşların, sivil toplum örgütlerinin ve ilgili idarelerin yer alacağı katılımcı ve şeffaf bir süreçte, farklı disiplinlerin de yetkinliklerine ve mesleki etik değerlere göre yer aldığı bir kurguda, bilimsel yöntemler gözetilmesi gerektiğini kamuoyuyla ve ilgili idareler ile paylaşırız.
İTÜ Mimarlık Fakültesi
Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyeleri
Prof. Dr. Handan Türkoğlu
Prof. Dr. Tüzin Baycan
Prof. Dr. Ferhan Gezici
Prof. Dr. Funda Yirmibeşoğlu
Prof. Dr. Şence Türk
Prof. Dr. Fatih Terzi
Prof. Dr. Aliye Ahu Akgün
Prof. Dr. Kerem Koramaz
Prof. Dr. Hatice Ayataç
Prof. Dr. Elif Alkay
Doç. Dr. Engin Eyüboğlu
Doç. Dr. Ebru Kerimoğlu
Doç. Dr. Özhan Ertekin
Doç. Dr. Seda Kundak
Doç. Dr. Zeynep Günay
Doç. Dr. Eda Beyazıt İnce
Doç. Dr. Mehmet Ali Yüzer
Doç. Dr. Kerem Yavuz Arslanlı
Doç. Dr. Gülden Demet Oruç
Doç. Dr. Başak Demireş Özkul
Doç. Dr. Eda Yücesoy
Dr. Öğr. Üyesi Eren Kürkçüoğlu
Dr. Imge Akcakaya Waite
Öğr. Gör. Aysu Uzsayılır Kara
Araş.Gör. Duygu Kalkanlı
Araş.Gör. Ebru Satılmış
Araş. Gör. Burak Belli
Araş. Gör. Pınar Gökçe
Araş. Gör. Begüm Eser
Araş. Gör. Ezgi Karataş
Araş. Gör. Mehmet Ronael
Araş. Gör. Serim Dinç
Araş. Gör. İsra Hatipoğlu
Araş. Gör. Cansu Çiçek
Araş. Gör. Bersu Aktaş
Araş. Gör. Gamze Mestan
Araş. Gör. Şebnem Çebi
Araş. Gör. Ali Yılmaz
Araş. Gör. Asude Bolat
Araş. Gör. Burcu Yaşlak
Araş. Gör. Büşra Güven Güney
Araş. Gör. Halime Gözlükaya
Araş. Gör. Özlem Tepeli Türel
Araş. Gör. Volkan Er