Kamusal alanlar, geçici bir biçimde de olsa, sosyo-ekonomik olarak bizi birbirimizden ayıran görünmez sınırlara itiraz ettiğimiz önemli sosyalleşme alanlarıdır. Kamusal alanın, Avrupa tarihindeki gelişimine kısaca göz atarak onun ‘kent hakkı’ fikrinin oluşumuna nasıl katkıda bulunduğunu birlikte keşfetmeye çalışalım.
Atina'daki Antik Yunan Agorası’nın Yeniden İnşası
Şehri kamusal alanlar yapar. Onlar, geçici bir biçimde de olsa, sosyo-ekonomik olarak bizi birbirimizden ayıran görünmez sınırlara itiraz ettiğimiz önemli sosyalleşme alanlarıdır. Kamusal alanın kalitesi, içinde bulunduğu kenti tanımlayan çeşitli özelliklerden biridir. Kent sakinleri, ancak şehir “mekânına” rahatlıkla erişip onu eşit bir biçimde kullanabildiklerinde kendilerini toplumun bir parçası gibi hissederler. Kamusal alan; bu nedenle kent mekânı, eşitlik ve demokrasi açısından önemlidir. Peki, gerçekte kamusal alanlar eşitlik ve demokrasiye nasıl hizmet etti? Bu sorunun yanıtını, ‘kamusal alan’ın Avrupa tarihindeki gelişimine kısaca göz atarak birlikte bulmaya çalışalım.
Başlangıç: Yunan Agorası
Agora, Antik Yunan Devletleri’nin merkezi noktasıydı; Yunanlıların siyasi, ekonomik ve sosyal yaşamının odak noktasıydı. Edebi anlamı “toplanma yeri” ya da “toplantı”dır. Agora, Batı demokrasisi fikrinin doğduğu, demokratik yönetişimin temeli olan siyasal müzakere ve katılım arenasıdır. Başlangıçta, Agora etraftaki evlerin bir uzantısı olacak şekilde özel konutlarla çevrelenirdi. Daha sonraları ise etrafına; kemer altları, kapalı yürüyüş yolları ve revaklarla sınırlandırılan tapınaklar inşa edilmeye başlandı.
Roma Forumu
Roma Forumu'nun Yeniden İnşası
Roma Forumu, Yunan Agorası'na çok benzer. Eski Etrüsk kentlerinde herhangi bir benzer kamusal alana rastlanmadığından muhtemelen Yunan Agorası’ndan esinlenilmiştir. Forumlar genellikle sütunlarla çevrili, geometrik ve temel olarak 2 ila 3 oranında dikdörtgen bir şekle sahiptir. Tapınakları, bazilikaları, dükkânları ve pazarları içinde barındıran Roma Forumu, hem dini hem de toplumsal faaliyetlerin yapıldığı alanlara dönüştüler. İçinde ayrıca tiyatro ve hamamın yanı sıra curia (şehir meclisi toplantıları için kullanılan) ve comitium (siyasi toplantı) da bulunması yaygındı. Daha sonraki aşamalarda Forumlar, bir dizi ayrı mekândan oluşan daha belirgin ve daha içe kapalı alanlara dönüştüler.
Orta Çağ Pazar Meydanı
Orta Çağ Pazarı
Orta Çağ kentleri ticaretin yapıldığı merkezlerdi. Bir veya daha fazla pazar alanı, şehrin ana kamusal alanları olarak ticarete ayrılmıştı. Katedral, Orta Çağ'da gelişen kentin ana kurumuydu ve pazar meydanları, katedralin hemen yakınındaki bir yere kuruluyordu. Aslında bu, kamusal ve özel alan arasındaki gerilimin ilk ortaya çıkmaya başladığı zamanlardı. Kentler istilacılara karşı korunmak için duvarlarla çevrildi ve bu da kamusal alanın varlığını sınırlandırdı. Bu nedenle özel kullanım için daha fazla alan talep edilmeye başlandı.
Rönesans Meydanları
Venedik, İtalya San Marco Meydanı
Rönesans ve Barok Meydanı dikkatlice planlanmış, resmi ve simetrik olarak tasarlanmıştı. Oran ve uyumun önemi, bu meydanları çevreleyen binaların tekdüze cephelerinde görülebiliyordu. Bu, yeni bir tasarım geleneğinin de habercisiydi: Meydanların etrafındaki, öncelikle üst sınıf için yaratılan yerleşim bölgeleri aynı zamanda yarı kamusal bir karakter kazanmıştı. Görünüşe göre, bu meydanlara kamusal erişimin sınırlandırılması, onların yeni yerleşim bölgesi proje geliştiricileri arasında popülerliklerinin artmasına neden oldu.
Modernizmde Kamusal Alan
Le Corbusier'nin Paris İçin tasarladığı Voisin Planı
“Form Fonksiyonu İzler” sloganı, Modernizm dönemine damgasını vurmuştur. Bu nedenle modernistlerin işlevselliği, otomobillere ve hızlı hareket eden kentsel alana öncelik vermeyi uygun buldu. Aslında bu kavram, açık alanlar ve onları çevreleyen binalar arasındaki yakın ilişkiyi zayıflatmıştır. Şehir ve kamusal alan, kalkınmanın işlevselci kurallarına göre şekillenen organize bir sistem olarak tasarlandı. Modernistler, öncelikle kamu yararı prensibine vurgu yapmalarına rağmen, tarihsel olarak yaratılmış kamusal alanlara çok az önem atfettiler. Şehrin yeni vizyonu, yüksek binaların inşa edildiği, ancak şehrin geri kalanıyla hiçbir bağlantısı olmayan açık alanların genişletilmesiydi. Sosyalliğin mümkün olmadığı bir “kayıp alan”.
Kamusal Alan ve Aktivizm
Paris’te protesto eden öğrenciler, Mayıs’68 Fotoğraf: Serge Hambourg, Hood Sanat Müzesi'nin izniyle
Siyasi dengesizlik dönemlerinde, kamusal alan toplumsal hoşnutsuzluğun su yüzüne çıktığı önemli çekim alanlarına dönüşür. 1960'lı yılların sosyal ve politik karışıklıkları; protesto diliyle süslenmiş olarak (pankartlar, duvar resimleri, duvar yazıları eşliğinde) kamusal alanlarda dile geldi, dışa vuruldu. Protestocular sık sık kamuya açık alanları ve bazen de özel alanları kendi muhalefetlerini dile getirmek için kullandılar. Vatandaşların açık alanları kontrol altına alabilecekleri ve almaları gerektiği düşüncesi, “kent hakkı” hareketini başlatması açısından çok önemliydi.
Çağdaş Kamusal Alanlar
Birmingham'daki Grand Central Alışveriş Merkezi
Çağdaş şehirlerdeki kamusal alanlar bugün sermaye ve özelleştirme baskısı altındadır. Bu da yavaş yavaş kamusal alanın sosyal ve fiziksel biçiminin değişmesine; onun kaybına ya da sayıca azalmasına yol açmaktadır. Günümüzde, yeşil parklar, açık hava meydanları ve nehir kenarındaki yollar özel mülkiyetin kurbanı olmuş durumda. Melez bir karakterin ortaya çıkmaya başladığı bir ‘mekân’dan bahsediyoruz artık. Kamusal ve özel arasındaki ayrımın ortadan kalktığı bir “gri alan” söz konusu olan. Bu yok-yerler, herhangi bir sembolik ifadeye ya da kimliğe sahip olmaktan çok uzak. Tüketimi odağına alan bir kafe ya da alışveriş merkezinden farkı yok.
Kamusal alanın doğru biçimde şekillendirilmesi, bir şehrin yönetişiminin ne kadar demokratik ve düzgün işlediğine dair önemli ipuçları taşır. Yüzyıllar boyunca süregelen birçok dönüşümden sonra, şimdi elimizdeki kamusal alan artıklarıyla başa çıkmamız gereken bir noktadayız. Kamusal alan, kentlerin dönüşümündeki kilit noktasıdır. Belirli bir kamusal alanın başarısı, yalnızca onu tasarlayan mimarın, kentsel tasarımcının veya şehir plancısının elinde değildir; bu aynı zamanda o mekânı benimseyen, kullanan ve yöneten insanlara da bağlıdır. Çünkü yerler insanları değil; insanlar yerleri yapar.
Referanslar
Bugari B. , (2006). Kamusal alanın, modernizmden tüketiciliğe dönüşümü. Urbani Izziv. Vol. 17, No. 1-2 / 06. pp. 173-176
Carr S. , (1992). Halka açık alan. Cambridge Üniversitesi Basını. s. 52-60, 68-70
Madanipour A., (203). Kentin Kamusal ve Özel Alanları. Routledge. pp. 193-220
Nissen S. , (2008). Kentsel Dönüşüm. Kamusal ve Özel Alandan Hibrit Karakterli Alanlara . Urban People / Lidé města. Karlovy Üniversitesi. pp. 1129-1149
Makalenin orijinali için Arch20