‘Kalebodur'la Mimarlar Konuşuyor’a konuk olan; 2010 yılında Chicago Atheneum tarafından Avrupa'da 40 yaş altındaki en iyi 40 mimardan biri olarak gösterilen, Venedik Bienali 16. Uluslararası Mimarlık Sergisi Türkiye Pavyonu Küratörü Kerem Piker, Türkiye’de mimarlık ortamını ve mimarlık yapma biçimlerini değerlendirdi.
‘Kalebodur’la Mimarlar Konuşuyor’ programı kapsamında Prof. Dr. Celal Abdi Güzer’in, alanında öne çıkan isimlerle yaptığı söyleşiler, mimarlığı anlama ve dünyada ses getiren mimarları yakından tanıma imkanı sağlamaya devam ediyor. Programın Haziran ayı söyleşisinin konuğu, ödüllü mimar Kerem Piker, İTÜ ve TU Delft’te aldığı mimarlık eğitiminin ardından mimarlık pratiğindeki deneyimlerini şöyle aktardı: “EAA-Emre Arolat Architects’te geçirdiğim 6 yıl çok uzun bir süre gibi görünmese bile bizim içerisinde bulunduğumuz dönem Türkiye’de pek çok projenin yapılabildiği, çok farklı ölçeklerin deneyimlendiği ve ofislerin büyüme süreçlerini yaşadığı, ivmelenmiş bir dönemdi. EAA’dan ayrıldıktan sonra kurduğum ofis ‘kpm Kerem Piker Mimarlık’ta uğraştığımız ölçekler farklı ama temelde dertler aslında aynı. Yani bir yerle bir durumla yüzleşme çabası; orayı anlamak, orası için en uygun, bugünün koşulları içerisinde inşa edilebilecek bir tasarımın doğru sorularak kurgulanmasıdır.”
“Salt inşa etme üzerine değil, mimarlıkla farklı yönlerden uğraşıyoruz”
Prof. Dr. Celal Abdi Güzer’in, “Birden fazla ilginç tarafın var, ödüller vs. nitelikli mimarlık tarafını temsil ediyorsun ama bir de hem özellikle genç mimarları, öğrencileri ilgilendiren hem de uluslararası ortamda Türkiye’yi temsil eden bir Vardiya çıkarması yaptığını görüyoruz” şeklindeki sözleri üzerine Kerem Piker, Venedik Bienali 16. Uluslararası Mimarlık Sergisi Türkiye Pavyonu küratörlüğü ve Vardiya projesi ile ilgili şunları söyledi: “Bizim etkinliğimiz salt inşa etme üzerine kurulu bir etkinlik değil, mimarlıkla farklı yönlerden uğraşıyoruz. Bienaller de bunun bir parçası olmaya başladı yavaş yavaş. Bildiğimiz anlamdaki sergileme, temsil kültürüne farklı bir bakış olduğu ve esas olarak yenilikçi tarafının bu olduğu noktasında beklediğimiz türden eleştiriler aldık.”
“Ülkemizi nesnelerle değil bireylerle ve kurduğumuz ortamla temsil ettik”
Vardiya’nın bilindik mimarlık sergilerinden farklı bir temsil olduğunu vurgulayan Kerem Piker, “Bizim derdimiz en başından itibaren Venedik’e bir başka mimarlık sergisi daha götürmek değildi. Serbest mekân konusundan da hareketle hem bienal fikrinin kendisine bir eleştiride bulunmak hem bunu bir fırsata çevirmek hem de yeni bir tartışma açmak istedik. Çok önemli bir şey yapmaya çalıştık aslında. Bu ülkeyi mimarlık ortamında temsil etmeyi, nesnelerle değil bu sefer bireylerle ve kurduğumuz ortamla gerçekleştirdi. Sadece Türk öğrencileri götürmedik biz oraya. Aslında orayı bir buluşma noktasına çevirip orada bir tartışma üretmek için bir zemin hazırladık” diye konuştu.
“Bugün bir dönüşüm içerisindeyiz, mesleğin yapılma şekli de dönüşüyor”
Türkiye’de ve dünyada bugünün mimarlık ortamını değerlendiren Kerem Piker, şöyle devam etti: “Bugün bir dönüşümün içerisindeyiz. Bildiğimiz, tanıdığımız anlamda mesleğin yapılma şekli de dönüşüyor. Dünya nasılsa Türkiye de öyle, hiçbir zaman o kadar kopuk olmadı. Bildiğimiz anlamdaki büro yapısı değişecek. Daha önce bu kadar tecrübe etmediğimiz kadar mimara olan güvensizliğin, mimarla iş birliği yaparken aslında mimarı saf dışı bırakan bir şeyin içerisindeyiz... Mimarların pratiğini yapamama noktasında yaşadıkları, ekonomiyle bir şekilde ilişkilendirilen ama temelinde ekonomik bir sebebin yatmadığı bir yeni yapı. Mimarların yeni birtakım iş birliklerine, yapılara girmesi gerekecek.”
“Mimarlık arşivinin oluşturulması çok önemli”
Mimarlık ortamındaki etkileşimin artırılması yönündeki gelişmeleri değerlendiren Piker, “Mimarlıkla ilgili konuşuyoruz fakat bu işin bir arşivinin oluşturulması, kaydının tutulması, yazılması, çizilmesi hep eksik kalıyordu. Bunun yollarının, kanallarının biraz daha genişletilmesi, açılması bile bize çok fazla hareket imkânı sağlayacak. Vardiya’da biz bunu gördük aslında. Dünyayla ilişki kurmak çok kolay ama bir vesileye ihtiyacınız var. Bienal öyle bir vesileydi. ‘Kalebodur’la Mimarlar Konuşuyor’ da bence öyle bir vesile. Tüm bunların kaydının tutulması benim için çok önemli” şeklinde konuştu.
“Projelerinin biçimlenişinin arkasında çok pragmatik sebepler var”
Kerem Piker, Midyat’ta tasarladığı eğitim yapısındaki farklılık ve Kemerburgaz’daki okul projesiyle ilgili şunları söyledi: “Aslında yerden ziyade biraz durumu anlamak; yani o gün, o zaman, o koşullardaki yaşantı ve bütün o diğer şeylerle ilişki kurma meselesidir bence önemli olan. Mardin, Midyat gibi kuvvetli bir yere gittiğiniz zaman buna gözlerinizi kapamak çok zor. Bütün bu projelerin biçimlenişinin arkasında çok pragmatik sebepler var. Kemerburgaz’daki okulun arsası o kadar zor bir arsaydı ki, orada bahçe yapmanın tek yolu aslında binayı yukarı kaldırmaktı. Onu öyle yorumladığımız anda bu artık işveren için de anlamlı bir konuşma haline geliyor. Dil kendiliğinden belirlenmiş oluyor.”