Pilevneli Yeni Sezonu İki Sergiyle Başlatıyor

mimarizm.com / 09 Eylül 2020
Pilevneli Gallery yeni sezonu 8 Ekim-22 Kasım tarihleri arasında görülebilecek “Süzülme / Drifting” ve “Saptanamayan / Undetectable” isimli iki yeni sergi ile başlatıyor.

Pilevneli Gallery, 8 Ekim-22 Kasım 2020 tarihleri arasında Belçikalı sanatçı Hans Op de Beeck’in “Süzülme / Drifting” adlı kişisel sergisine ve Tayfun Serttaş’ın “Saptanamayan / Undetectable” başlıklı son sergisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. 

Süzülme / Drifting

Monoton, gri, figüratif heykellerinden tanıdığımız Op de Beeck’in PİLEVNELİ Gallery’deki ikinci kişisel sergisinde, daha önce Türkiye’de sergilenmemiş eserleri yer alacak. Sergi, insanın hayatın içinde adeta süzülmesine, daha iyiye, kadere, kontrol edemediklerine teslim olmasına ve dikkatinin dağılmasıyla gün içinde kurduğu hayallere dalmasına odaklanıyor. 

Op de Beeck, ‘süzülme’ halini uykuyla özdeşleştiriyor; gerçek dünyayı terk edip rüya alemine geçişle... Eninde sonunda ise süzülme hali, ebedi intikale, yani ölüme işaret ediyor. 

Sanatçının bu düşüncesini ve serginin ana temasını yansıtan eseri “My bed a raft, the room the sea, and then I laughed some gloom in me” (2019), genç bir kadın figürü yatağında uyurken tasvir ediyor. Yatak bir salın üzerinde, sal ise zambaklarla bezeli bir gölette yüzüyor. Sal, yelkeni, dümeni olmadığından şans veya doğal faktörler tarafından kontrol ediliyor, bu durum da teslim olma haline uygun bir metafor yaratıyor. Yatağın başucunda kitaplar, şekerler, bir bardak su ve uyku hapları görüyoruz. Antik Yunan’da ruhların temsili olduğuna inanılan, ölümlülüğün ve faniliğin sembolü kelebekler etrafta uçuşuyor. Uyumak ve rüya görmek Hans Op de Beeck’in eserlerinde sıklıkla karşılaşılan temalar. Sanatçı, bunları ele alarak izleyicinin hayal gücünü harekete geçirip kendi onu rüyalarında yolculuğa çıkarma amacını güdüyor. Eserlerinde insanoğlunun uykuya dalışını ve içinde bulunduğu gerçeklikten kopuşunu, zaman zaman bir ‘geçiş’ durumunu da temsil eden kaçınılmaz ölümün esintilerini konu ediniyor. 

Saptanamayan / Undetectable

Bir kişinin özgür olabilmesi için en az iki kişi gerekir. Bu bağlamda özgürlük; ne salt bir ideoloji, ne de salt önermedir. Bireyselleşme tek başına özgürlükle mükâfatlandırılamaz. Özgürlüğün çekirdeği, topluma rağmen toplumsal ilişkideki asimetriye dayanır. 

Undetectable (Saptanamayan) mikrobiyoloji literatüründe karşımıza çıkan bir olgunun, toplumsal alana çekilmesiyle şekillenen bir dizi olasılığa işaret eder. Veriler, istatistikler, rakamlar ve polemikler arasında geçirdiğimiz dönem, sanatçı açısından kamusal katmanlar arasındaki saptanamamazlığın iz düşümüdür. Virüs kamu düzeniyle oyun oynamaktadır ve ortaya çıkan tablo, öznesi birey olan sosyal bilimlerin süregelen krizini alabildiğine derinleştirmiştir. Salgın zorunlu bir bireyselleşmeyi beraberinde getirirken, aynı zamanda insanlığı hiç olmadığı kadar ortak kaygılarda buluşturur. Kamu güvenliği, özgürlük-otorite dengesi ve olağanüstü hal’e dair kavramsal çerçevenin yeniden çizilmekte olduğu günümüzde, birey kültü yeni bir yapıbozum ile karşı karşıyadır. 

Modern birey, daimi bir aylak, evrensel yabancıdır. Ortak davranış reçetelerine uymaz. Bundan dolayı onu hiçbir sistem bağrına basmaz ve tam olarak temsil edemez. Öngörülemez özellikleriyle diğer toplumsal katmanlardan ayrılan bireyler, konumlandıkları sisteme itaat vadetmezler. Bu bağlamda birey tanımı gereği tekinsizdir. Onaylanmış kabileler vadetmekten başka seçeneği kalmayan günümüz popülist baskı rejimleri, bireyselleşmeye karşı tarihte izlenmemiş bir yumuşak baskının öncüleridir.  

Baskı rejimlerinde sanatçılar ‘süresiz tatil’ dönemine girerler. Müphemleşirler. Türkiye’de sanatçıların salt pratiklerini icra edip çekilmek gibi bir konforları hiç olmadı. Sanatın neden olduğu, nasıl uygulanacağı, sunumun incelikleri ve temsilin sorumluluğuna değin birçok görünmez misyonu üzerlerinde taşıdılar. Bu bağlamda sanatçıların üretimden ziyade, üretimin doğurduğu/doğuracağı problemlerle yüzleşmek gibi coğrafyaya özel bir yorgunluğu oluştu. Halbuki sanat, tüm bu prosedürlerin kurumsal olarak aşıldığı noktada bir miktar gerçek anlamına yaklaşabilirdi... Pratiğimizin yarın ne anlam ifade edeceğini hala tam olarak kestiremiyoruz. Bildiğimiz, bir direniş metodu olarak sanatın varlığına dair bütün pozisyonlarımızı sürdürmemiz ve hakikat arayışında ısrarcı olmamız gerektiğidir.

Covid-19, LGBT+ bireyler yüzünden ortaya çıkmadı. İnsanoğlunun doğal yaşama haddinden fazla müdahale etmesinin sonucu olarak Çin’in Vuhan kentindeki bir egzotik pazarda ortaya çıktı. 21.yüzyıl Türkiye’sinde bu denli evrensel bir kabulün saptanamıyor olması düşündürücüdür. “Undetectable”; geçtiğimiz aylar boyunca sistematik nefret kampanyalarına maruz kalan Türkiye LGBT+ topluluğuna ithaf edilmiştir.  

Sergiler, PİLEVNELİ Gallery Dolapdere’de izlenebilir.


İlişkili Haberler
Etiketler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :