Afet bölgesinde yardım çalışmaları ile birlikte tespit çalışmalarına başlayan TMMOB Şehir Plancıları Odası, ilk tespit ve önerilerini paylaştı.
"6 Şubat 2023 günü Kahramanmaraş ili, Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde meydana gelen 7.7 ve 7.6 şiddetindeki iki büyük deprem ve artçılarının meydana getirdiği hasar sonucu binlerce vatandaşımız hayatını kaybetmiş, on binlerce yurttaşımız da yaralanmıştır. Depremlerin meydana geldiği ilk saatlerden itibaren Odamız konu ile ilgili öncelikle yardım ve dayanışma çalışmalarına başlamıştır ve bu konudaki çabalarını bağlı bulunduğu meslek örgütü olan TMMOB bünyesinde, Genel Merkez ve Şubelerimizin katılımıyla sürdürmektedir. Depremin ikinci ve üçüncü gününde TMMOB Yürütme Kurulu Üyemiz, Genel Sekreterimiz, Şube Başkanlarımız ve Yürütme Kurulu Üyelerimiz, İl temsilcilerimiz, üyelerimiz ve çalışma arkadaşlarımız afet bölgesine giderek yardım çalışmaları ile birlikte tespit çalışmalarına başlamışlardır.
Afet bölgesindeki depremler 350 km lik bir hat boyunca 10 ilimizi ve yaklaşık 13.5 milyon vatandaşımızı doğrudan etkilemiştir. Yıkımların en yoğun olduğu illerimiz Adıyaman, Kahramanmaraş ve Hatay olarak öne çıkmaktadır. Ancak kırsal yörelere dair yeterli veriye ulaşım kısıtları sebebiyle erişilememiş ve yıkımın boyutuna dair herhangi bir bilgilendirme yapılamamıştır. Yıkımların büyük can kayıplarına yol açtığı üç ilimiz ve bu illere bağlı kimi ilçe ve köylerde kurtarma çalışmalarının çok geç başladığı veya hala başlamadığı çok sayıda enkazın olduğu görülmektedir. Depremler sonrasında zorlu hava koşullarında dışarıda kalmak zorunda olan halkın gıda, su, ısınma, barınma, ilaç ve tuvalet gibi temel ihtiyaçlarının sağlanması noktasında bölgeye ulaşım konusundaki yetersizlikler sebebiyle sorunlar yaşandığı tespit edilmiştir. Büyük yıkım yaşanan, özellikle Adıyaman, Hatay, İskenderun, Kahramanmaraş ve Elbistan yerleşimlerinde ihtiyaçların karşılanması aciliyet gerektirmesine rağmen ciddi eşgüdüm eksikliği yaşanmaktadır. İnsan gücü eksikliği ile birlikte Adıyaman, Hatay, İskenderun ve Elbistan`da kamu binaları ve özel-kamu hastanelerinin yıkılmış olması kriz yönetimini etkileyen en önemli unsurlardandır. Afet bölgelerinde yaşanan yıkımlar sonrasında zorlu hava koşullarında hayatını devam ettirmek zorunda kalan afetzedeler için birçok noktada henüz çadır kent, konteyner gibi barınma olanakları sağlanamamıştır. Yapılan gözlemler neticesinde ayrıca deprem toplanma noktası olarak da kullanılabilecek yeterli açık ve yeşil alanların olmadığı tespit edilmiştir.
Bu tespitlerden ve kamuoyuna yansıyan görüntü ve tartışmalardan yola çıkarak mesleğimiz adına altını çizmek ve tekrar kamuoyunun bilgisine sunmak istediğimiz hususlar bulunmaktadır:
Mevzuat ve Denetim: Deprem ülkemizin bir gerçeğidir. Ancak bu doğa olayının afete dönüşmesi, deprem öncesinde ve sonrasında yapılan bir takım yanlış uygulamalara dayanmaktadır. Birçok ilimizde görüldüğü üzere deprem neticesinde kimi binalar ayakta kalırken, kimi binalar ise yıkılarak binlerce cana mal olmuştur. 1999 Depremleri sonrasında yürürlüğe giren ve 2018 yılında güncellenen Türkiye Deprem Bina Yönetmeliği`ne göre inşa edilmiş olması beklenen yapıların da depremde yıkılması uygulamaların ve denetimlerin zayıf olduğunu göstermektedir. Büyük Marmara Depreminin üzerinden 24 sene geçmesine ve bu süre zarfında yaşadığımız yıkıcı depremlerde birçok yurttaşımızı kaybetmiş olmamıza rağmen, şehir planlama yaklaşımlarında ve yapılaşma sürecinde depreme karşı önlemlerin ilgili idarelerce alınmadığı veya denetim eksikliğinin sürdüğü görülmektedir.
Kritik Tesisler: Afetzedelerin ilk etapta ulaşmaları gereken, bilgi alacakları, yardım dağıtımının yapılacağı ve ihtiyaçların bildirileceği açık ve kapalı alanıyla toplanmaya olanak verebilecek hastane, okul, valilik, kaymakamlık, belediye, itfaiye ve polis merkezleri gibi kamu binalarının ayakta kalması önemlidir. Birçok ilimizde deprem sonrası devre dışı kalması katlanılamaz olan ve vatandaşlarımızın öncelikli ihtiyaçlarının karşılandığı acil durum tesislerinin yıkılması; halkın toplanma, yardım ve bilgi alma imkanlarını kısıtlamıştır. Herhangi bir afet sonrası işler olması gereken sağlık tesislerinin bile zarar gördüğü birçok kamu ve özel hastanenin ise yıkıldığı bilinmektedir. Acil durum koşullarında kritik öneme sahip olan hastaneler başta olmak üzere bazı kamu yapılarında güçlendirme çalışmalarının yapılmadığı açıktır.
Ulaşım: Afet sonrası bölgeye hızlı ulaşım ciddi bir problem haline gelmiş, ilerleyen günlerde görece iyileşmiştir. Ulaşımın kesintiye uğraması; ulusal ve uluslararası ölçekte kurtarma ekiplerinin ve yardımların gecikmesine sebep olmuş ve bu durum da afetzedelerin mağduriyetine yol açmıştır. Kullanılamaz hale gelen havaalanları kentlere erişimi ve tahliyeleri zorlaştırmıştır. Kent içi ulaşımda ise toplu yıkım neticesinde ulaşımın zorlaştığı arterler ve hatta girilemeyen sokaklar bulunmaktadır. Bu durum deprem sonrası sağlanması gereken en önemli hizmetlerden birinin de ulaşım olduğu gerçeğini bir kez daha bizlere hatırlatmıştır. Afet sırasında ve sonrasında tahliye yapılması ve yardımların ulaşabilmesi için ulaşıma ilişkin eylem planlarının olması gerektiği görülmektedir.
Afet Toplanma Alanları: Tehlike ve acil durum sırasında yerel topluluğun güvenliği için bir araya gelmesini sağlayan toplanma alanları, deprem sonrası süreçte hayati rol oynamaktadır. Ancak, kamuoyuna yansıyan görüntülerde önceden belirlenerek işaretlenmiş toplanma alanı olarak da kullanılabilecek açık ve kapalı alanların yıkımların yaşandığı yerlerin yakınlarında bulunmadığı görülmektedir. Depremzedelerin soğuk hava koşullarında ve enkaz yakınında kendi güvenliklerini tekrar riske atarak yol kenarlarında toplandığı ve bu durumun yardıma gelen araçların ulaşımını aksattığı örnekler görülmektedir. Depremin ardında halk Hatayda pazar yerinde toplanmış, Kahramanmaraşta ise deprem çadırlarının kurulduğu ilk yerlerden biri kent stadı olmuştur. Afet sonrası eşgüdümün sağlanması, yardımların dağıtımı ve halkın bir araya gelmesine olanak veren deprem toplanma alanlarının belirlenmesi ve muhafazası ülkemiz kentleri için hayatidir.
Afetlere Hazırlık Sürecinde Ölçeğin Önemi: Ülkemizde afet konusunda hem idari yapılanma hem de yürütülen eylem planları ve programlar, büyük oranda il ölçeğine ve Türkiye ölçeğine dayanmaktadır. Ancak, 10 ilimizdeki 13,5 milyon vatandaşımızı etkileyen bu afetin ardından ortaya çıkan koordinasyon eksikliğinin en büyük sebebi bölgesel ölçekte etki yaratabilecek afetlere dair idari örgütlenme ve hazırlık senaryolarımızın yetersiz kalmasıdır. Bundan sonra meydana gelebilecek olası büyük ölçekli afetlere karşı bölgesel düzeyde afet senaryolarının hazırlanması ve bu senaryolara göre önlem planlarının geliştirilmesi, bölgesel lojistik üstlerden erişiminin tasarlanması gereklidir. Bu yüzden, afet önleme konusunda bölgesel ölçekte düşünmek ve buna yönelik üretilen senaryoları üst ölçekli planlama çalışmalarına aktarmak ve afet yönetimi eylemlerini hayata geçirebilecek idari örgütlenmeyi yapmak öncelikli iş kalemleri olarak karşımızda durmaktadır.
İmar Afları: Depreme dayanıklı yapıların denetimi ve inşası hususunda 1999 depremleri sonrası yeni hukuki düzenlemeler yürürlüğe girmiş ve bu düzenlemeler 2018 yılında da güncellenmiştir. Her ne kadar tekniğe ve bilime dayanan mevzuat geliştirilmiş olsa da belirli aralıklarla gündeme getirilen ve çoğu seçim öncesi popülist kaygılarla hayata geçirilen imar affı uygulamaları risk azaltmayı hedefleyen mevzuatı ve idari işleyişleri işlevsiz kılmaktadır. Bu tür aflar, yasal olmayan yollarla üretilen yapılı çevreye resmiyet kazandırmakta, böylece tüm planlama süreçlerini en basit tabiriyle geçersiz kılmaktadır. Bu sebeple, imar aflarının merkezi yönetim tarafından asla gündeme getirilmemesi gerekmektedir.
Kentsel Dönüşüm: Afetlerle sürekli karşı karşıya kalan ülkemizde kitlesel can kayıplarının yaşanmasının en büyük sebebi niteliksiz yapı stokudur. Deprem bölgesinde yer alan ve afet riski taşıyan illerimiz başta olmak üzere; bir an önce riskli yapı stokunun tespit edilmesi ve bu yapı stokuyla beraber kentsel dokunun bilimsel verilere uygun olarak dönüştürülmesi gerekmektedir. Bu dönüşüm sürecinde araziden ve yapılaşmadan elde edilecek rant değil, güvenli barınma hakkını gözeten sağlıklı kentsel alanların inşa edilmesi önemlidir. Bu nedenle kentsel dönüşüm, yapı ölçeğinde ve temel karar vericinin müteahhit olduğu bir süreç içinde değil kamu otoritesinin bölge ve kent ölçeğinde süreci yönettiği bir yaklaşımla ilerlemelidir.
Alandaki ilk tespit ve önerilerimizle birlikte, ilerleyen günlerde yapılacak değerlendirmelere dayalı olarak gerekli bilgilendirmeler, TMMOB nezdinde ve Odamız tarafından kamuoyuyla paylaşılacaktır.
Bu noktada deprem bölgesinde yaşayan vatandaşlarımız başta olmak üzere tüm ülkemize tekrar geçmiş olsun ve başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz.
Acılarımızı paylaşmak adına ihtiyaç duyulduğunda meslek örgütü olarak bölgede deprem sonrası geçici konut planlaması, çadır-konteyner kent kurulması gibi hususlar başta olmak üzere, insan gücü gerektiren konular da dahil her konuda katkı vermeye, mesleki birikimimizi ve emeğimizi depremde zarar görmüş vatandaşlarımızın hizmetine sunmaya ve ilgili tüm idarelerle işbirliği kurmaya hazır olduğumuzu kamuoyuna saygıyla duyururuz.
TMMOB Şehir Plancıları Odası"