Tanıtım Metni
Mekânlar sadece taşla, betonla, demirle varedilmez. Korkular başta olmak üzere psikososyal haller de mekân kurucudur. Genelde metropoller, özelde İstanbul korku ortamlarıdır ve bu anlamda korku kişisel değil toplumsal bir kaygıdır. Öyleyse mekânın toplumsallığından ve zorunlu olarak da siyasallığından konuşmak gerekir. Mekânda korkulur, mekândan korkulur. Mekânda sıkılınır, mekândan sıkılınır. Bu haller de mekânda dışavurulur. Mekânı korkutmayacak hale getirmek için düşsel ve gerçek otoriteler tesis edilir. Dolayısıyla aşınmayacak kadar sıkı bir güvenlik düzeni arzulanır, bir disiplin rejimi inşa etmek için uğraşılır.
İstanbullular en azından 18. yüzyıldan başlayarak korkmak için hiçbir fırsatı kaçırmamış gibidirler. Kadın toplumsal kimliğindeki değişimlerden, otoritelerin protesto edilmesinden, kadın erkek mesire yerlerinde özgürce dolaşmaktan, kentteki yer ve sokak adlarından, kentsel ortamın çirkinleşmesinden, kente yeni göçmenlerin gelişinden, ötekileştirilen eski yeni her güç odağından, örneğin Bizans’tan, Batı’dan, hatta doğadan ve tarih yazmaktan korkulur. Hepsinin ardında da toplumsal “porozite korkusu” yatar. Kişilerin kentsel konum ve statülerini değiştirmelerinden, insanların ait oldukları yer ve toplumsallıklara sabitlenmeyip özgürleşmelerinden, öznelerin daha önce deneyimlemedikleri sulara, enginlere açılmasından endişe edilir. Korkularla paralize olunur; okurken size de çok tanıdık gelecek birçok ketlenme böyle oluşur. Bu kitap, iki yüzyıldır kılıktan kılığa girerek metropoliten mekânı tanımlamayı hâlâ sürdüren bir psikososyal ortamda nasıl bir “korkular imparatorluğu” inşa edildiğini tartışıyor.
İçindekiler
Önsöz
0. Giriş: İstanbul’u Metropol Olarak Anlatmak
1. Korku Mekânı İstanbul: Mekânın Toplumsal İnşası ve Porozite Korkusu
2. Doğa: İstanbul’da Doğaya İlişkin Tereddütler
(18.-21. Yüzyıl)
Doğal Çevre
Afet
Vahşet ve Vahşi Doğa
Mevsim
Yazlık
3. Estetik: Kentin Çirkinleşmesinden Korkmak
Kentin Estetizasyonu ve Anlamsızlık Korkusu
Kentsel Estetiği Taşımak
Osmanlı-Türkiye Ortamında Kentsel-Fiziksel Estetik
4. Kadın: 18. Yüzyıldan 1950’lere İstanbul’un Korkutan Kadınları ve Mekânları
5. Ölüm: Ölümü Estetize Etmenin Mekânsallığı ve İstanbul
6. “Öteki”: Batı-Doğu Yarılması Tahayyülü İçinde Metropoliten Korkular
Becerili Batı’dan Korkutan Batı’ya
Bizans Korkusu
Ayasofya Korkusu
Taklit Korkusu
“Öteki”nden Korkmaya Direnmek
7. Protesto: İstanbul’da Ayaklanma, “Riot” ve Protesto Korkusu
(16.-21. Yüzyıl)
8. Roman: Erken Osmanlı Romanı Mekânı Nasıl Kurar, Nelerden Korkar?
(1872-1898)
9. Tarih: İstanbul’u Tarihini Yazarak ve Yazmayarak Sahiplenmek
(Geç 18.-21. Yüzyıl)
10. Taşra: Bir Toplumsal Disiplin Aracı Olarak Taşra ya da İstanbul-Olmayanın İnşası
(18.-20. Yüzyıl)
11. Toponimi: İstanbul’un Yeradlarında Dışavurulan Korku
Sonsöz: Korku Metropolü İstanbul İçin
Bir Tarihçe
Dizin
Okuma Parçası
Giriş, İstanbul’u Metropol Olarak Anlatmak, s. 16-18
Bu kitabın amaçlarından biri İstanbul’un özgüllüğü ve benzersizliği üzerindeki ısrarı bir süre için ve yer yer unutmak. Ya da onu, her metropol kadar benzersiz ve özgül olduğunu eksen alarak yorumlamak. Dolayısıyla onu sadece birkaç tartışma başlığıyla sınırlı kalıp, modern bir metropol olarak dünya-tarihsel bir bütünün içine yerleştirmek ve metropoller tarihinin olağan bir katılımcısı olarak kuramsallaştırmak. Hem Türkiye’de hem de dışarıda çoğu zaman böyle yapılmadığını söylemek iddialı olmayacaktır. Türkiye dışından İstanbul’a bakanlar onu modern metropoller tarihinin en heyecan verici katılımcıları arasında saymazlar. Londra, Viyana, Berlin, Paris, New York, Tokyo vb. metropolleşme anlatılarının ve kuramsal açıklamalarının gözde kentleridir. Onlar hakkında yazılanlar alana ilişkin literatürün başyapıtları arasındadır. Konuyla uzaktan ilgilenenlerin bile en azından adını bildiği Harvey’in Paris’i, (1) Schorske’nin Viyana’sı (2) çağ açıcı önemdedir. Seidensticker Tokyo’nun bir erken modern popüler kültür haritasını çıkarır. (3) Banham Los Angeles’ın bir mimari topografyasını çizer. (4) Berlin üzerine geniş bir yazın birikimi vardır. Marshall Berman moderniteyi Petersburg’dan New York’a birkaç metropol üzerinden anlatır. (5])
Kategorik / tematik metropoliten değerlendirmelerde de durum değişmez. O ne bir koloni kentidir, ne de koloni kuran “merkez”in malıdır. Ne Kalküta ne de Londra’dır. Veya örneğin, erken modern bir liman olarak bile yorumlanmaz. 19. yüzyıl dünya limanlarının buhar çağındaki tırmanışının toplu bir tarihi olan John Darwin’in Port Cities’inde (6) İstanbul’a doğrudan tek satırlık bir gönderme bile yoktur. Başka benzer yayınlarda da İstanbul dünya genelinde veya onun genişçe bir kesiminde olup bitenlerin erken bir örneği olmak bir yana, katılımcısı olarak dahi anlatılmaz. Araştırmacının araştırmaya değer bulduğu hiçbir dünya-tarihsel başlık İstanbul’u eksen almaz. Constantinus tarafından kuruluşundan (MS 330) beri yeryüzünün hep en büyük ve önemli kentlerinden bir olagelmiş bu metropol daima “yalnız bir dev”dir. Historiyografik çalışmalarda dünya metropoller tarihinin aktörlerinden biri haline gelemez. Hiçbir mesele İstanbul’la örneklenmez, İstanbul’dan örneklenmez. Ama İstanbul geniş bir historiyografik literatürde salt kendisi olarak yazılır.
Kuşkusuz Türkiye’ye yönelik psikososyal kuşkular, hem Türkler hem de yabancılar için İstanbul’u bir başarı öyküsü olarak yazmayı engeller. Ayrıca Türkçe İstanbul’u görmenin önünde ciddi bir bariyer oluşturur. Örneğin Huyssen 19.-20. yüzyıl dönümündeki bir grup Avrupa kenti hakkında yazılmış kısa metinleri yorumladığı Miniature Metropolis’inde (7) Ahmet Rasim’in “Şehir Mektupları”nın çok uygun bir katılımcı olacağının farkında olmayacaktır. Ancak İstanbul sadece dil engeli nedeniyle görmezden gelinmez. Historiyografik olarak da geleneksel önem hiyerarşilerine takılır. Sözgelimi, Antikite’nin Atina ve Roma gibi altın çağlarını temsil etmez. Venedik gibi Ortaçağ’ın yıldızı değildir. Floransa gibi Rönesans’ın beşiği sayılmamıştır. Paris gibi “modernliğin başkenti” olarak kutsanmayacaktır. İstanbul, uzun süre bir yıkılış olarak yorumlanmış Geç Antikite’de doğar. Bir Osmanlı payitahtı, giderek bir imparatorluk harabesi ve sonra da gerikalmış bir gecekondulu, dolmuşlu, işportalı büyük kent olur. (8)
Metropoliten İstanbul’u genelden özele doğru gelip sadece korku mekânı olarak anlatmak denenince de elde geniş bir akademik araştırma birikiminin olmadığı görülür. Ancak bu mesele dünyanın başka kentleri için de epey dar ölçekli olarak ele alınmıştır. Konuyu mimarlık kuramı bağlamında çok ağırlıklı biçimde son onyılların reel ve kurgusal asayiş korkuları çerçevesinde incelemek ve kapalı / güvenlikli sitelerle AVM’leri korkunun sonuç-ürünleri şeklinde yorumlanmak yeğlenir gibidir. (9) Oysa metropoliten korkunun bu tür “doğrudan” mimari çıktılarından çok daha geniş mekânsal tezahürleri bulunuyor. Bu kitapta hedef, İstanbul’un metropoliten korkular alanını olabildiğince geniş bir tekinsizlik kaygıları ve sonuçları dizisi olarak tartışmaktır. Bu akademik yaklaşımın yaygın olduğu ileri sürülemez.
İstanbul dünya gündemini 18. yüzyıldan itibaren uzun bir süre Osmanlıların elinde kalıp kalmayacağı bile kuşkulu görülen bir sorun noktası olarak meşgul eder; bir modernite odağı olarak değil. Buraya Osmanlı dışından ve içinden bakanlar için İstanbul öncelikle bir siyasal mekândır; metropoliten mekân kimliği edinemez. İstanbul’un metropolleşme bağlamında kendisinden daha kalabalık çoğu büyük kent kadar heyecan verici olduğu belli ki düşünülmez. Ya yukarıda belirtildiği şekilde uluslararası siyasal çatışmalarda piyon şeklinde yorumlanan bir mekândır, veya genellikle konuya ilişkin çalışmalarda her zaman açıkça ifade edilmese de, dünya genelindeki değişimleri geriden faz farkıyla izleyen bir takipçidir. Onun modern tarihi hep ötekilere yetişmeye çalışan olarak kuramsallaştırılır. İnanç odur ki modernleşme ve metropolleşme başka coğrafyalarda gündeme gelmiş, yol almıştır; İstanbul ise onlar gibi olmaya çabalar durur. Bunu, “İstanbul’un modern tarihini gecikmişlik psikozu içinde kavramak” diye niteleyeceğim. Gecikme paranoyasının başka uzanımları da var. Örneğin Türk popüler kültüründe İstanbul’da yanlış olanları teşhis etme çabası neredeyse ana düşünce eksenini tanımlar: “Öteki”nde doğru olan burada yanlış oluyordur. Doğru ve yanlış gibi tanımların dışına çıkıp bu metropolü kendisi olarak anlatma çabası en hafif deyişle istisnai bir akademik yaklaşımdır.
Notlar
(1) David Harvey, Paris, Capital of Modernity, Routledge, Londra, ilk basım 2003.
(2) Carl E. Schorske, Fin-de-Siécle Vienna: Politics and Culture, Alfred A. Knopf, New York, ilk basım 1980.
(3) Edward Seidensticker, Low City, High City: Tokyo from Edo to the Earthquake: How the Shogun’s Ancient Capital Became a Great Modern City, 1867-1923, Harvard University Press, Cambridge, Mass., 1991.
(4) Reyner Banham, Los Angeles: The Architecture of Four Ecologies, Allen Lane, Londra, ilk basım 1971.
(5) Marshall Berman, All That Is Solid Melts into Air: The Experience of Modernity, Simon & Schuster, New York, 1981; Türkçesi: Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor, çev. Ümit Altuğ ve Bülent Peker, İletişim, İstanbul, 2004.
(6) John Darwin, Unlocking the World: Port Cities and Globalization in the Age of Steam, 1830-1930, Allen Lane, Londra, 2020.
(7) Andreas Huyssen, Miniature Metropolis Literature in an Age of Photography and Film, Harvard University Press, Cambridge ve Londra, 2015.
(8) Örneğin şu kitap büyük ölçüde Ankara’yı ve özellikle de İstanbul’u gerikalmışlık bağlamında ele alır: İlhan Tekeli, Yiğit Gülöksüz, Tarık Okyay, Gecekondulu, Dolmuşlu, İşportalı Şehir, Cem, İstanbul, ilk basım 1976.
(9) Şu kitap epey erkenci bir çalışmadır ve sonraki yaklaşımlar da onun korku repertuvarını genişletmez: Nan Ellin (haz.), Architecture of Fear, Princeton Architectural Press, ilk basım 1997.
*
Uğur Tanyeli Hakkında
1952’de Ankara’da doğdu. Mimarlık ve mimarlık tarihi öğrenimini bugünkü adıyla MSGSÜ Mimarlık Fakültesi’nde (1976) ve İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde (doktora: 1985) yaptı. 1992’de doçent, 1998’de profesör unvanına hak kazandı. 2011-15 arasında Mardin Artuklu Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi’nin kurucu dekanlığını, 2015-18’de İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi dekanlığını yaptı. 2018-20’de İstanbul Şehir Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi dekanlığı görevinde bulundu. Halen İstinye Üniversitesi’nde görev yapmaktadır. Çalışmaları, Türkiye modernliğinin Osmanlı 16. yüzyılından başlayan bir kapsamda fiziksel ve mekânsal-toplumsal çevre bağlamında irdelenmesi üzerinde yoğunlaşır. Çok sayıdaki kitapları arasında İstanbul 1900-2000: Konutu ve Modernleşmeyi Metropolden Okumak (Akın Nalça, 2004), Turgut Cansever: Düşünce Adamı ve Mimar (A. Yücel ile birlikte, Osmanlı Bankası Arşiv Araştırma Merkezi ve GG, 2007), Mimarlığın Aktörleri: Türkiye 1900-2000 (GG, 2007), Rüya, İnşa, İtiraz: Mimari Eleştiri Metinleri (Boyut, 2011), Sınıraşımı Metinleri: Osmanlı Mekânının Peşinde (Akın Nalça, 2015), Yıkarak Yapmak (Metis, 2017), Mütereddit Modernler: Türkiye’de ve Dünyada Mimar İdeologlar (Işık Üniversitesi Yay., 2018) ve Mimar Sinan: Tarihsel ve Muhayyel var.