Fotoğraf, dijital sanat, metal duvar heykelleri ve metal heykeller üretmiş olan çok yönlü sanatçı Mehmet Gazioğlu’nun eserlerinin yanı sıra yaşam öyküsüne de yer verilen MEHMET GAZİOĞLU adlı kitap İngilizce-Türkçe olarak YEM Yayın’dan çıktı.
Mehmet Gazioğlu çocukluğundan itibaren sahip olduğu hayal gücünü, büyüdükçe malzemesini insandan, hayattan devşirip; tekniğini resimden, fotoğraftan, yazıdan, çiziden, sesten, görüntüden, dijital teknolojiden, metalden kotarıp; mayasını günümüzden, disiplinden yoğurarak sanat kozasını örmüş bir sanatçı...
Kitap; başta sanata ilgi duyanlar olmak üzere hayalini, rüyasını anlatmanın yollarını arayan herkese ilham kaynağı olmaya aday bir sanatçıyı, Mehmet Gazioğlu’nu yakından tanıma fırsatı sunuyor.
Müge Gazioğlu tarafından yoğun bir çabanın sonucunda yayına hazırlanan kitabın grafik tasarım konstepti ise Selim Cennetoğlu tarafından yapıldı.
Cenk Gençdiş, kitabın Önsöz’ünde Mehmet Gazioğlu’nu ve çalışmalarını şöyle anlatıyor:
“…Mehmet Gazioğlu, çocukluğundan itibaren sahip olduğu hayal gücünü, büyüdükçe malzemesini insandan, hayattan devşirip; tekniğini resimden, fotoğraftan, yazıdan, çiziden, sesten, görüntüden, dijital teknolojiden, metalden kotarıp; mayasını günümüzden, disiplinden yoğurarak sanat kozasını ördü… Hayalini, rüyasını, anlatmak istediği görsel masalları hangi teknikle görünür kılacaksa büyük bir disiplinle o tekniğin detaylarını öğrenmeye zaman ayırdı. Saatlerce, günlerce fotoğraf dersleri dinledi; fotoğraflar izledi, İstanbul sokaklarında, Hindistan şehirlerinde, Nepal yollarında sahip olduğu makineyi, objektifleri en verimli şekilde kullanmak için yorulmak bilmeden çalıştı… Herkes için normal, herkes için güzel, herkes için sıradan olabilecek görüntüleri kaydetti. Ancak bir farkla: O görüntüleri izlerken de fotoğrafları çekerken de fotoğrafları değerlendirirken de herkes gibi bakmadı, görmedi, düşünmedi… Aklındaki, kalbindeki, ruhundaki zaman zaman gerçek dışı sayılabilecek görselleri aradı. Bunun için fotoğraf makinesi, mobil telefon, çeşitli bilgisayar programları ve uygulamalar; ne gerekiyorsa kullandı, o hayali imajı herkesin görebileceği hale dönüştürecek cesareti gösterdi… Fotoğraf sanatıyla olan bu alışverişinin her çalışmasında farklı bir tekniği, farklı bir yaklaşımı denemeyi de ihmal etmedi… Böylece sanatın bu alanına tek bir pencereden bakmamayı, tüm imkânları kullanmayı deneyimledi…
‘Bir fotoğrafçıyı sanat ve tarih tartısına nasıl koyacağız?’ diye her düşündüğümde aklıma iki kanatlı, rengarenk tüylü, göz alıcı bir kuş geliyor. Bir kanadında üretim, bir kanadında paylaşım olduğuna inanıyorum bu zümrüdüanka kuşunun. Yani bu fotoğrafçı neler üretmiş, ne kadar süredir üretiyor, hâlâ üretiyor mu sorularını kurcalıyor ve bu ürettiklerini paylaşıyor mu, insan içine çıkarıyor mu diye de sorguluyorum. Mehmet GAZİOĞLU, tüm bu tutkusu, disiplini ve denemeleriyle çok kısa sürede çok farklı tarzlarda birçok çalışma üretti. Bununla da kalmayıp düşündüğü, hayalini kurduğu, çalıştığı, emek ve zaman harcadığı bu çalışmalarının hepsini farklı platformlarda paylaştı. Çağımızın olanaklarını değerlendirdi, Instagram gibi sosyal medya platformlarını kullandı, galerilerde sergiler açtı, sanat fuarlarına katıldı. Üretim aşamasındaki cesaretini, paylaşımdaki cömertliğiyle besledi… Açtığı sergileri kısaca inceleyecek olursak denediği farklı çalışmaları görme şansımız olacaktır.
2016-2020 yılları arasındaki çalışmalarını incelediğimizde, Mehmet Gazioğlu’nun hem fotoğrafın teknik sınırlarını hem de kendi hayal gücünün sınırsızlığını keşfettiği bir dönemle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Klasik yöntemlerle fotoğrafladığı görüntüleri, teknolojik imkânları da en uç noktaya kadar taşıyarak gerçeküstü, sıra dışı, hayali karelere dönüştürmüştür. Bu aynı zamanda daha sonraki çalışmalarda daha çekim öncesinde kurgulayacağı anlatım dilinin oluştuğu bir koza dönemi olarak da tanımlanabilir.
Mehmet Gazioğlu’nun ilk sergisi olan Sürrealist’in Rüyası, ‘Neyi yansıtırsan sana o geri döner. Hayat böyle bir aynadır’ fikrinden yola çıkarak dört ay gibi kısa bir sürede hazırladığı bir sergidir. Bu kez çalışmanın ana çatısını daha makineyi eline almadan kurmuş, çekeceği konudan kadrajına, yapacağı düzenlemeden sunuma kadar her detayı planlayarak ‘gerçeğe, gerçek dışı bir pencereden bakmanın bir rüya olduğu’ mottosuyla çalışmasını tamamladı… Bu serginin bence önemli bir noktası da gelirini, çalışmanın duygusu ile ortak bir bağ kurduğu otizmli çocuklarla paylaşmasıdır.
Gazioğlu, ikinci sergi çalışması Morphosis’de bu kez bir önceki sürrealist rüyasını ters yansımayı dikey eksende sunarak, ayna etkisi tekniğiyle devam ettirdi. Bu da fikr-i takib ile bir devam rüyası özelliği taşımasını sağlıyor. Böylece Sürrealist’in Rüyası sergisi dert ortağıyla hikâyesini tamamlamış oluyor.
Dönüşüm (Transform) isimli üçüncü sergisinde ise Mehmet Gazioğlu, artık kendi dönüşümünü de tamamlıyor ve ilk sergisinde örmeye başladığı kozasından çıkıyor. Artık fotoğraflarını sadece fotoğraf makinesiyle değil mobil telefonuyla da kaydediyor, hem uygulamaları hem bilgisayar programlarını hayal gücüne itaat edecek şekilde kullanıyor ve görüntülerden fikirlere, fikirlerden çağımız insanının veri dünyasına evrilmesi yolculuğunu tamamlıyor. Bu aynı zamanda üç yıllık yoğun bir çalışmanın da son örneği olarak portfolyosunda yer alıyor.
Günümüzde ‘uzmanlaşma’ adı altında tek boyutlu insan yetiştiren onlarca, yüzlerce okulumuz var… Herkes tek bir başlık altında “Neredeyse her şeyi bilir” olarak hayat mücadelesine devam ediyor. Ancak eski zamanlarda böyle değilmiş… Batı’da da Doğu’da da herkes birden çok disiplinle ilgiliymiş... Tanıdığımız bildiğimiz pek çok ‘insan-ı meşhur’ farklı alanlarda da ömür tüketmiştir. Ömer Hayyam’ın şiirleri sosyal medyada cirit atarken aslında matematikçi ve astronom olduğunu, Nietzche’nin felsefeci yanını överken şair ve besteci olduğunu bilmeyiz… Ünlü besteci Hans Eisler’in ‘Yalnızca müzikten anlayan kişi, müziği de anlayamaz’ sözünde de belirttiği gibi, sanatın bilimle ve hayatla kopmaz bir bağı vardır.
İşte Mehmet Gazioğlu da vizyonunu ve hayal gücünü, yeteneği ile birleştirerek çıktığı bu yolda sadece fotoğrafla uğraşmamış; dünyayla, duygularla, heyecanlarla, düşüncelerle olan koşturmasına aslında ekonomik–ticari işi olan çeliği de işin içine dahil etmiştir. Hem de fotoğraftan çok daha zor olarak, saatlerce hatta günlerce fiziksel gücünü kullanarak, bu kez üretim ve paylaşım kanatlarını çok daha güçlü çırpmak için daha yoğun bir emek ortaya koyarak… Tıpkı fotoğraf çalışmalarında olduğu gibi önce anlatacağı kavramı, aktaracağı rüyayı kurgulamış, daha sonra bunu en etkili ileteceği aracıyı bulmuştur. Metali, çeliği bize ne kadar farklı sunabileceği üzerine kafa yormuş, bunun için gereken disiplini ve emeği sarf ederek farklı ve sıra dışı sanat eserleri üretmiştir. Fotoğraf sergileriyle edindiği paylaşım alışkanlığını, sıradan bir nesneyi sanat eserine dönüştürdüğü heykellerle de devam ettirmiştir.
Mehmet Gazioğlu, dört yıl gibi kısa bir sürede açtığı üç solo, dahil olduğu bir karma sergi ve katıldığı yedi sanat fuarıyla Batılıların polimat dedikleri, farklı disiplinlerde bilgiye sahip insan unvanını hak etmiş, yarattığı tüm eserleriyle sanatçı kimliğini, önce kendine sonra da izleyicilerine ispat etmiştir…”
*
Mehmet Gazioğlu Hakkında
Mehmet GAZİOĞLU, 1977 yılında İstanbul’da doğdu. Ailesinin dört kuşaktan beri işlettiği çelik sanayi dünyasında büyüdü ve orada Baş İşletme Sorumlusu ve Yatırım Sorumlusu olarak çalıştı. Kimliğini destekleyen açık fikirli, sosyal bir ailede büyümek, ona bir ilham kaynağı oldu. Açık bir zihinden ilham alarak, mekanik malzemeleri daha eril ve canlı, popüler kültür tasarımlarını kavramsal sanat haline getirdi. Antik ve modern sanat, görsel dil, modern mimari, popüler kültür ve fotoğraf sanatıyla ilgilendi.
Mehmet GAZİOĞLU; yaratıcılığı, tutkuyu ve vizyonu sanatının merkezine koyarak, hızla gelişen teknolojiye, kendine özgü stiliyle ayak uydurdu. Hayal gücünün kilidini, sanatsal tercihleri ve yeni renkli teknikleri birleştirerek açan Mehmet GAZİOĞLU; böylece kendi hikâyesini yazmaya başladı.
Metalde görünmeyeni, görünür hale getirmeye çalıştı. Materyalde fiziksel algımızın bile fark edemediği ayrıntıları görünür kıldı. Bu bir farkındalık yaratırken hem nesnenin hem de algının dönüşümü ile özdeş bir fikir oluşturmaktaydı. Hayal gücünün sınırlarını aşarak yeni teknikleri, soyut sanatsal tercihiyle birleştirerek çalışmaya başladı.
Mehmet GAZİOĞLU, görmezden geldiğimiz atıkları ve fark etmediğimiz daha birçok materyali dönüştürürken, formların ve renklerin tercüme edilmesiyle, hayal gücünün gelişmesine ve artmasına da izin verdi. Yaptığı heykellerin değişken ve sakin ama kesinlikle pasif olmadığına inandı. Malzemeye eklediği ve malzemeden kestiği ile bilinmezliğin ortasında bir ateş yaktı.
Sanat dünyasına erken yaşlarda koleksiyoner olarak adım atan Mehmet GAZİOĞLU, sanatsal ifade araçları, psikadelik fotoğrafçılığın yol açtığı soyut modeller ile ortaya çıkmaya başlasa da metalin çevresel ve boyutsal özellikleri sayesinde sağladığı kışkırtıcı olanaklar, sanatçının yolculuğuna yön verdi.
Dijital efektlerin gizemini, sürrealist çalışmaları ile karakterize ederek; yeteneklerini, duygularını ve ruhsal senaryolarını birleştiren farklı eserler yaratmaya devam etti. Fiziksel benliğinin farkındalığının azalması ile dijital sanat kavramında kendi hedefine ulaştı. Dijital ve pop-art sanat uygulamalarında izleyiciyi yalnızca görsel olarak değil, duyusal ve bilişsel olarak da etkiledi.
O, kendi hikâyesini, bize bıraktığı eserleriyle anlatmaya devam ediyor…